Abdurrahman Dilipak
Nerede kalmıştık
Siyasi gündem operasyonun gölgesinde kaldı. Birçok tartışma operasyon sonrasına ertelendi.
Silahlar konuşunca insanlar susuyor. Afet zamanlarında da öyle. Sonra her şey eski haline dönüyor.
Ve şimdi, insanlar “nerede kalmıştık” diye soracaklar ve kaldıkları yerden devam edecekler. Buna bir de operasyona ilişkin komplolar, senaryolar eklenecek..
Bu maddi kazanımlar aslında manevi kazanımların mı, manevi kazanımlar maddi kazanımın mı teminatı onu düşünmemiz gerek. Dünyevi kazanımlar çoğu zaman manevi kazanımlarla ters orantılıdır. Bu konuda İbni Haldun’a bakmak gerek. İbni Haldun Üniversitesi’nin bunu topluma anlatmak gibi, onun ismini kullanmaktan dolayı bir borcu var. İbni Haldun ve daha bir hikmet sahibi, arif insan; servet ve iktidarın, gücün insan davranışını nasıl etkilediğini, insanları nasıl vahşileştirdiğini, kıskanç ve saldırgan yaptığıni, kibir ve lükse sevk ettiğini, zevk ve heyecan arayışına ittiği ve güce, iktidara sahip olanların sahip olduklarını kaybetme korkusu ve başkalarına karşı, o güç ve servetlerini sürdürmek adına nasıl korkutucu olduklarını ve bunların nasıl doğup, büyüyüp, yükseldiklerini ve yıkıldıklarını anlatır.
Dünyevi kazanımları gözümüze çok yaklaştırırsak, arkasında öteki dünyayı kaybedebiliriz. Ve hele dünyevi kazanımlar manevi kayıpların üzerine asla bir şal gibi örtülmemeli. Aksine bu süreci, heyecanı, mutluluğu şimdi, sorunları çözmek için, gerçeklerle yüzleşmek için bir fırsat bilmeliyiz.
Aile ve gençlik iki temel sorun. Tarım ve sağlık bir başka iki sorun. Ekonomi ve dış politika da öyle. Dijital çağa doğru sürüklenirken altyapımızın olmaması çok büyük bir eksiklik. Geç kaldık ve hâlâ bir hareketlilik de gözükmüyor. Bunu engelleyen bir el var. Bu da siber güvenlik açığını her gün daha fazla büyütüyor. Bunun ekonomi, siyaset, günlük hayat, savunma ve dış politikada olumsuz sonuçları var..
Halkta yolsuzluklara karşı, adalet konusunda ciddi kaygılar var. Seçim sonrası sukut-u hayale dönüşen bir değişim talebi vardı.
Bunlar rutin gündem. Bu sorunlarla yüzleşmek ve çözüm üretmek zorundayız. Hayat devam ediyor. Yarın bu kazanımlar unutulur ve başladığımız yere geri döneriz, tabii, eğer bu durumdan ders çıkarıp, yapmamız gerekenleri yapmazsak.
Şöyle bir ihtimalden söz ediliyor. Protokolde PYD’den söz ediliyor, SDG’dan söz edilmiyor. Örgüt SDG adına bölgede operasyon düzenlemeye kalkarsa ne olacak. Örgüt Şam yönetiminin bayrağı altında, ABD’nin koruması altındaki bölgeden saldırırsa ne olacak? Örgüt DAEŞ adını kullanarak da saldırılar düzenleyebilir. Sonuçta aynı merkezden yönetiliyor.
PYD’nin elindeki ağır silahların toplatılacağı söyleniyor ama bunu nasıl denetleyeceğiz. Bu çok zor.
Kaldı ki, ABD buradaki insanların bir kısmına kendi kimliğini vererek yanına alıp bölgede hareket edebilir. Buna nasıl mani olacağız.
Dün bugün yaşananları nasıl tahmin etmek çok kolay değilse, bugün de yarın olacakları tahmin etmek o kadar zor.
Bakın, kıyamet kopuyor deseler, biz elimizdeki fidanı dikelim. Kendi işimizi yapmaya devam edelim. Elbette gelişmeleri izleyelim ve daha dikkatli olalım. Örnekte görüldüğü gibi, çok kırılgan bir zamanda yaşıyoruz. Geleceğin neler getireceğini bilmiyoruz. Herkes diken üstünde. Bir süreç başlıyor, bütün dengeler altüst oluyor. Tamam, artık bu işin geri dönüşü yok diyorsunuz, ama birkaç gün sonra her şey silbaştan değişiyor. Günümüzün en tehlikeli sorunlarından biri de belirsizlikler. İnsanlar da, hava da, piyasa da, siyaset de aynı şekilde belirsizliklerle dolu.
Gelecek konusunda zenginler de fakirler de; güçlüler de zayıflar da; büyükler de, küçükler de kaygılı. Değişim kaçınılmaz, ama değişim insanları korkutmaya devam ediyor. Çevre, savaş tehdidi, teknolojik gelişmeler; değişim adına her şey umuttan çok korku vermeye başladı.
Yarın petrol üreticisi ülkeler bir anda zenginler arasında ilk sıralarda yer alırken fakirler sırasına yuvarlanabilir. Bu bir gün, yakın bir gelecekte gerçek olacak. Enerji ciddi bir maliyet unsuru olmayacak. Emek maliyeti insanımsı robotlarla, ucuz işgücü cennetleri için yolun sonuna gelindiğini gösterebilir. Çin ve Hindistan ne yapacak o zaman.
Faşizmden sonra Komünizm de çökmüştü. Şimdi Kapitalizm can çekişiyor. Demokrasi, Liberalizm de öyle. Batı dünyası felsefi bir boşluğa düştü. Dinlerini de kaybettiler, ailelerini, gençlerini de kaybettiler..
Sadece petrol zengini ülkeler yok. ABD aslında “para/dolar” zengini bir ülke. En büyük ihraç malı Dolar. Kimi toprak zengini, kimi nüfus, kimi tabii zenginliklerin üzerine oturmuş. Bu işler artık böyle gitmeyecek. AB ülkeleri birleşiyor, Araplar, Türk dünyası, Hind toplulukları Malaylar, Afrika halkları ince kıyım doğranmışlar sanki.
Evet değişim kaçınılmaz ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ve yeni bir milletler arası düzen kurulana ve yeni ülkelerin sınırları rejimleri ve iktidar yapıları belli olana kadar bu belirsizlik ve çatışma süreci devam edecek. Ve görünen o ki, 2025’e kadar kriz giderek derinleşecek ve 2030’a doğru muhtemelen yeni bir düzen kurulacak. O düzeni kim kuracak ve nasıl bir düzen kurulacak bilemeyiz. “Bakalım bu süreç kanlı mı olacak, kansız mı” onu da göreceğiz. Bu sürecin kan ve can maliyetini, milletlerin zeka, çaba ve vijdanları belirleyecek.
Şöyle bir öngörüde de bulunabiliriz. Eğer yeni dünya düzenini Kızılderilileri katledenler, kara derilileri köleleştirenler ve sarı ırkı sömürenler kuracaklarsa yer yüzü yeniden kana bulanacak demektir. Yeni teknolojilerle desteklenecek muhtemel bir savaş daha öncekilerden daha çok can alacaktır.
Efkar bastı. Sahi nerede kalmıştık. Hayat devam ediyor. Sonuçta bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi, kadere, rızga, ecele hükmeden bir Allah var! Ne gam! Korkacaksak zalimlerden değil, Allah’ın yardımının bize ulaşmasını engelleyen zaaflarımızdan korkalım. Unutmayalım her zaman, bu dünyada yaptıklarımızdan ve yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan hesaba çekileceğiz. Selâm ve dua ile.