Selâhaddin Çakırgil
"Newrûz" (yenigün), ve yeni bir dünyanın kuruluş temennisi
Önce, Muhammed Khâtemî"nin adaylıktan çekilmesine kısaca değineyim:
İran"da, 12 Haziran"da yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimi için geri sayım başlamışken.. Adaylar konusunda 9 Mart günü "Güce, iktidara ancak "ahlâk" payimâl edilerek mi erişilebilir?" başlığı altında yazdıklarımın bir kısmını tekrarlıyayım:
"Adaylar birçok ise de, şimdilik 3-4 aday göze batıyor..
Şimdiki C. Başkanı Mahmûd Ahmedînejad..
Eski (beşinci) cumhurbaşkanı (ve huccet-ul"islam unvanlı) Muhammed Khatemî..
Eski Meclis Başkanı (yine, huccet-ul"islam unvanlı) Mehdî Kerrubî..
Tahran Belediye Başkanı Muhammed Bâqîr Qalibaf..
Ancak, Khâtemî"nin adaylığının Şûrâ"y-ı Nigehbân (Gözetleme Şûrâsı) tarafından reddedilebileceği ihtimali bile sözkonusu ediliyor..
Bu arada eski başbakanlardan Mîr Huseyn Musevî"nin de adaylığı sözkonusu..
(")Ve seçim yaklaştıkça, gerilimli bir tablo oluşuyor..
Ahmedînejad"ın dış dünyaya yansıyan radikal söz ve tavırlarının seçimi kazanmaya yetmiyebileceği, çünkü ekonominin çok sıkıntılı olduğu (") ilk merhalede yüzde 50 aşılamazsa, iki hafta sonra tekrarlanacak olan seçimlerde, en çok oy alan iki aday arasından birisinin seçilmesi sözkonusu olacağından, geçen seçimdeki gibi, yine bir sürpriz beklenebilir.. (")
Bu arada, oradaki medya da, ahlâkî sınırları zorluyor, yazık ki.. Nitekim, 24 Şubat günü, Cumhurî-i İslamî gazetesinde yayınlanan şu örnek bu durumu anlatmaya yetiyor: Ahmedînejad hükûmetinin sözcüsü ve Adliye Bakanı Recebî"nin eşi Fâtime Recebî"nin şahsî internet sitesinde, "Refsencanî ve Muhammed Khatemî", "Amerikan tarafından İran"ın başına yerleştirilmiş kuklalar" olarak nitelenmiş ve aslında bunların "mehdur-ud"dem" (kanlarının heder edilmesinin, dökülmesinin caiz oldukları), ama, kanlarının dökülmeye değmiyecek kadar değersiz olduklarını belirtilmiş.. Ve bu ifadeler sonra, sansüre uğramış,...
Ve ertesi gün, Cumhûrî-i İslamî gazetesindeki başyazıda, "Feth sûresi", 29. âyetten, (Müminler kafirlere karşı şiddetli, birbirlerine karşı merhametlidirler..) mealindeki ölçü hatırlatılıyordu..
Buna rağmen, seçim mücadelesi, adeta bir sosyo-psikolojik savaş halinde ilerlemekte.. Nitekim, (".)"
*
Bu yazılanların üzerinden henüz 10 gün geçmekteyken.. Gelinen noktada..
Muhammed Khatemî istifa ediverdi adaylıktan.. O Khâtemî ki, 1997"deki ilk seçiminde yüzde 70, 2001"deki ikinci devre seçiminde yüzde 80 halk desteğiyle gelmişti..
2005"deki seçimlerde ise, arka arkaya üç devre seçilme imkanı olmadığı için aday değildi ve diğer adaylar, seçimin ilk merhalesinde yüzde 20 civarlarında kalmış ve ancak, ikinci merhalesinde, Mahmûd Ahmedînejad, yüzde 63"le seçilmişti..
*"Riyaset şehveti"nden perhiz edebilmek,
ötekilerden perhiz etmekten daha çetin..
Şimdi, Khatemî"nin yeniden aday olmasını özellikle Ahmedînejad"ın tarafdarı olanlar endişe ile izliyorlar ve onu olabildiğince yıpratmaya çalışıyorlardı.. Şimdi, Mîr Huseyn Musevî aday olunca, Khâtemî adaylıktan çekildi.. Bu kez de aynı çevreler, Musevî"nin, 20 yıl gerilerde yaşadığını, ülke mes"elelerinden uzak kaldığını filan söyleyerek onu yıpratmaya çalışıyorlar.. "Riyaset şehvetinin, öteki şehvetlerden çok çok şiddetli olduğunu" söyleyen ârif insanlar boş konuşmamışlar..
Şimdi, Khâtemî"nin çekiliş sebebini bilmeyenler, dünyada, bir takım yorumlamalar yapıyor, "bir takım baskı veya diğer olumsuzluklar"dan sözediyorlar..
Halbuki, ortada bir baskı ve engelleme sözkonusu değil.. Gerçek, şu: 4 ay kadar öncelerde, yeni seçim dönemi için adayların artık yavaş yavaş ortaya çıkması süreci başladığında, Khâtemî"ye, aday olup olmayacağı sorulunca, o da, "Mîr Huseyn Musevî aday olmazsa, olurum.." demişti..
Mîr Huseyn Musevî, (merhûm) İmam Khomeynî zamanında, o zamanki anayasaya göre varolan başbakanlık makamında ve 8 yıllık İran-Irak Savaşı"nın özel şartları içinde 8 yıl kadar başbakanlık yapmış ve halkın içinden gelen ve onlar gibi yaşayan birisi olarak kaldığı için halk kitlelerince sevilen, mütevâzı" bir isimdir ve başbakanlığı bıraktıktan sonra Tahran Üniversitesi"nde ders vermeye başlamıştı.. Khâtemî de onun ve daha sonra da Refsencanî"nin kabinelerinde 10 yılı aşkın bir süre İslamî İrşad ve Kültür Bakanlığı yapmıştı.. (Bu arada belirtmeliyim, Mîr Huseyn Musevî adı, Türkiye"de "Musâvi" olarak yazılıyor, Türkiye"de daha çok yahudiler için kullanılan musevî terimi ile karıştırılmaması için diye.. Ancak, onun soy ismi, Musavî değil, Musevî"dir ve -12 İmam"dan 7. olan- İmam Mûsâ Kâzım neslinden geldiğini gösterir.. Kaldı ki, bir müslümanın -Hz. Mûsâ"nın yolunu izleyen mânasında-Musevî diye isimlendirilmesinde de bir mahzur olmasa gerek. Çünkü, bütün ilahî peygamberlerin yolu, biz müslümanların ortak yoludur.. )
Khâtemî, işte böyle bir şahsiyet öne çıkınca, onun yolunu açmak için adaylıktan çekildi.. Çünkü, kendisi iki devre (8 yıl) c. başkanlığı yapmıştı, zâten..
Ancak, Mîr Huseyn Musevî, aday olup olmayacağını uzun süre açıklamayınca, Khâtemî bir ay kadar öncelerde adaylığını açıklamıştı.. Lakin, Musevî geçen hafta, adaylığını açıklayınca..
Khatemî, "Aziz biraderim Musevî aday olduğuna göre, oyların bölünmemesi için ve önceden de taahhüd ettiğim üzere, adaylıktan çekilmeyi ahlâkî bir gereklilik olarak gördüm" deyip, kenara çekiliverdi.. Dâvasını kendi şahsından önde gören bu feragat anlayışı siyasette az görülür.. (Tayyîb Erdoğan"ın 2 yıl önce bugünlerde, kendisini cumhurbaşkanı seçtirmesi mümkün iken; Abdullah Gül"ü aday göstermesi de, her ne kadar bazı -müslüman siyasetçi tiplerce bile- Gül"ün harcanması için düzenlenmiş bir oyun gibi gösterilmiş, ama, o suizanda bulunanlar yanılmışlardı..)
Şimdi, Khâtemî"nin bu âsil hareketini onu yıpratmak yönünde yorumlayanlar olsa bile, Khâtemî" kendisine yakışanı, "İslamî ahlâk" kaidelerini hatırlatan zarif bir hareketle sergiledi.
Bu anlayış, keşke, temelde aralarında bir fark olmadığı halde, sırf siyasî rekabet ve riyaset hırsı için birbirlerdiyle mânasız şekilde kavga eden başkalarına da örnek olsa..
*
Obama"ya da, hayırlar getirsin bu "newrûz"..
Bu arada, İran"da, 21 Mart 2009 gününden itibaren, hicrî- şemsî 1388 yılı da başlamış bulunuyor. İran"da hem 355 günlük Ay (Qamer) Yılı kullanılıyor, hem de 365 günlük Güneş (Şems) Yılı.. Yani, Hicret-i Nebevî"den bu yana "güneş yılı"na göre, Hicrî-Şemsî-1388; "ay yılı"na göre de (Hicrî-Qamerî-1430) yılında bulunuluyor.. (Yani, ay ve güneş yılları arasındaki 10 günlük fark, 1400 yıl içinde 42 yıllık bir fark meydana getirmiş, demek ki..)
Ve Hicrî- Şemsî yılın başlangıç günü olan 21 Mart günü, pek İranî ve Turanî kavimlerin örflerinde olduğu üzere, İran"da da, (farscada yenigün manasına gelen) Newrûz, Bahar Şenlikleri olarak kutlanıyor..
Bütün günler "yevmullah" olduğu gibi, newrûz da bir "yevmullah"dan, Allah"ın günlerinden birgündür ve o çerçeve içinde hayırlar getirmesini temenni edebiliriz..
Ancak, bu yıl, yeni bir Yenigün/ Newrûz yaşanıyor, İran"da.. Çünkü, Amerikan emperyalizmiyle 30 yıldır çetin bir mücadele içinde olan İran İslam Cumhûriyeti, bu yıl, Amerikan Başkanı Barack Hossein Obama"nın İran"a yönelik olarak yayınladığı Newrûz Mesajı ile değişik bir merhaleye ulaşmış bulunuyor..
*
Obama"yı, eski siyahî kölelerin neslinden olan bir kimseyi kendilerine başkan seçmekle çok büyük bir sosyal değişim ve olgunluk örneği gösteren Amerikan halkının onu tercih edişte niyeti ne ve de Obama, her kim olursa olsun; başında bulunduğu emperyalist sistemin genel siyasetinden ayrılamıyacağı açıktır.. Ama, yönetim mekanizmalarının, lokomotiflerinin, önceden raylar üzerinde ilerleyeceği ve "şef-tren"in, lokomotifi kasden devirme lüksünün olamıyacağı açıktır. (Bu değerlendirmeyi, zaman zaman Tayyîb Erdoğan için de dile getirdiğimi belirtmeliyim..)
Ama, yönetim mekanizmalarının başında bulunanlar, sistemleri özü itibariyle zulüm sistemi olsa bile, insanlara/ toplumlara / insanlığa daha iyi hizmet sunan ve zulme daha az vesile olan bir yönde hareket etmek açısından, seleflerinden farklı olabilirler.. Bunu Obama"nın uygulamalarına bakarak da deneyebiliriz.. Kaldı ki, biz inanırız ki, Allah dilerse, en hayırlı hizmetleri, bazen en olumsuz kişiler eliyle de yaptırabilir..
Nitekim, özellikle de müslüman coğrafyalarına amansız saldırganlıklarıyla geçmiş olan 8 yıllık Gegorge W. Bush döneminin bütün dünyaya da, bizzat Amerikalılara da ne ağır faturalar ödettiği ortada iken..
Şimdi, Obama"nın, İran"a ve onun şahsında bütün müslüman toplumlara ve hattâ bütün insanlığa, "Hepimiz Âdem'in çocuklarıyız.." anlayışı içinde mütevâzı" bir tavır sergilemesi ilginçtir..
Evet, Obama, bir ilk"e imza atarak video-mesaj yoluyla İran halkının Newruz bayramını kutlayıp 'taze bir başlangıç' teklif etti. ABD Başkanı, İran halkına, Sâdi-i Şirazî"nin 'Beni Âdem, âzâ-y"ı yekdîgerend;/ Çu, der aferiniş, z"yek covherend../ Çu, uzv-i be derd âvered rûz-igar, / Dîger uzvha ra , nemaned qarar.." (Âdem'in çocukları, bir bedenin organları gibidirler, ve yaratılışta, aynı cevherdendirler.. Bir organ dertlendiği zaman, diğerleri huzur içinde kalmaz..) beytini dile getirmiş olması az bir şey değildir.. Bu beyt, gerçekte, Resul-i Ekrem (S)"in Vedâ Haccı Hutbesi"ndeki, "Hepiniz Benî Âdem"siniz ve Âdem de topraktan yaratılmıştı.." şeklindeki o müthiş yüksek insanî anlayışın bir diger ifade ediliş biçimidir..
Obama, mesajında, Amerika Birleşik Devletleri ile İran İslam Cumhuriyeti arasında 30 yıldır süren düşmanlığın ve güvensizliğin sona ermesini istiyordu.. Hitabını, videodan canlı olarak okuyan ve farsçası da alt-yazı olarak verilen mesajında Obama, İran'la dürüstlüğe ve karşılıklı saygıya dayalı bir irtibat kurmak istediğini belirtiyor ve "Yaklaşık 30 yıldır ikili ilişkilerimiz gergin devam etti. Sizler aynı zamanda yeni yılınızı kutluyorsunuz. Yeni başlangıçların yaşandığı bu mevsimde, İranlı liderlere açıkça hitab ediyorum; diplomaside kararlıyız ve İran,
Obama, iki ay öncelerde, "Başkanlık yemini"ni ederken de, dünyada iyi ilişkiler içinde olmadığı ülkelere "sıkılı yumruklarınızı açın ki, ellerinizi sıkalım.." demişti.. Ama, galiba, kendi elini açması gerektiğini hatırlayamamıştı.. Çünkü, elini açaacak olsa, elindeki silah düşmüş olacaktı..
Şimdi ise.. Obama, "İran'ın ülkeler topluluğunda hak ettiği yeri almasını istiyoruz. Buna hakkınız var, fakat bu sürece, terör ya da silahlarla ulaşılmaz. Öyle bir gelecek olsun ki, karşılıklı yenilenelim, ortaklık ve ticaret fırsatları büyüsün, ayrılıkların üstesinden gelelim, siz, komşularınız ve büyüyen dünya, daha güvenli ve barışçı bir ortamda yaşayalım.. (") İranlı şair Sâdî'nin 'Biz Âdem'in çocukları, tek özden doğmuş bedenin parçalarıyız' sözlerini hatırlayalım. Yeni yıl bize, insanlığın bu değerli özünü hatırlatıyor. Bizler de yeni bir başlangıç sözünü verirken, bir kez daha bu ruhu hatırlayalım. Newrûz"unuz kutlu olsun.. '
Obama"nın bu mesajı, İran tarafından olumlu karşılandı. Çünkü, müstekbirâne (emperyalistçe bir büyüklenme) ve mütekebbir bir hava taşımıyordu.. Bu yüzden, Mahmûd Ahmedinejad'ın basın danışmanı Ali Ekber Civanfikr, "Amerikan Başkanı'nın sözlerini olumlu karşıladıklarını" söyledi; "Sadece İran'ın USA'nın geçmişteki saldırgan tavrını unutmasını beklemek, bu amaca ulaşmak için yeterli olmaz. ABD geçmişteki hatalarını
"Zaman bu, ona ne kılıç kını dayanır, ne kaleler, ne saraylar..
Bir diğer konu ise, iki hafta kadar önce, Hâşimî Refsencanî"nin Irak"a yaptığı gezi idi.. Gerçi, Ahmedînejad ve diğer sorumlular da son yıllarda Bağdad"a gittiler.. Ama, Refsencanî"nin Irak"a gitmesinin mânası çok farklı idi.. Çünkü, Refsencanî, 8 yıllık "İran-Irak Savaşı"nın son yıllarında, "Savaş Genel Komutanı" idi.. Şimdi, orada , her iki taraftan en az 1 milyonu aşkın insanın canına mal olmuş olan o 1980-88 arası, 8 yıllık savaşı başlatan Saddam yoktu.. 35 yıllık kanlı diktatörlüğü boyunca zulmettiği onmilyonlarca müslümanın eliyle cezalandırılmak yerine; bir zamanlar kendisini müslüman halkların üzerine azgınca saldırtan ve amma, 1990 Ağustosu"nun sonunda Kuvetyt"i işgal etmesi, Amerika"ya karşı bir yamuk tavır olarak algılandığı için, Amerikan emperyalizmi eliyle idâm olunmuştu, yazık ki..
Ve şimdi o kanlı savaşların ardından, Amerikan işgali altındaki bir Irak"a gidiyordu, Refsencanî.. İşgalci Amerika, hele de Obama"nın işbaşına gelmesiyle, bir an önce, Irak"tan çekilmeye çalışırken; Bağdad"da kurdurabildiği ve istemiye istemiye katlanmak zorunda kaldığı Nurî Mâlikî Hükûmeti üzerindeki İran etkisini de bilirken.. Refsencanî"nin Irak"a gitmesi, tankla, topla, savaşla giredemediği yerlere, şimdi diplomasi savaşının imkanlarıyla gidebilmesi, ilginçti..
Daha da ilginç olan ise, Refsencanî"nin Bağdad"da, Saddam"ın Başkanlık Sarayı"nda ağırlanması idi.. Refsencanî"nin refakatinde bulunan ilginç bir isim de, İslam inkılabı Muhafızlar Ordusu Komutanı em. General Muhsin Rızaî idi.. Ve Saddam"a karşı 8 yıl savaşmış olan İran İslam Cumhuriyeti"nin bu en üst dereceli iki komutanı şimdi Saddam"ın Başkanlık Sarayı"nda ağırlanıyordu.. Ve bu saraydaki bir ilginç üçüncü isim ise, şimdi, Irak Devlet Başkanı olarak Celâl Talebanî bulunuyordu..O Talebânî ki, "Irak- Kürdistan Yurtseverler Birliği" isimli silahlı mücadele teşkilatının lideri olarak, yıllarca Saddam rejimine karşı savaşmıştı.. (Aynı Talebâni ile Barzanî de, onbinlerce peşmergenin hayatına mal olacak şekilde birbirleriyle yıllarca savaşmış idiler, ama şimdi geçmişten dersler çıkarmış olarak müttefik durumundalar..) Ve şimdi, Saddam"a karşı farklı hedeflerv e cebhelerde de olsa, yıllarca savaşmış olan üç isim, (Refsencanî+ Rızaî ve Talebânî) Saddam"ın sarayında birlikte görüşmeler veriyorlar ve iki ülkenin müslüman halklarının geleceği üzerinde görüşmelerde bulunuyorlardı.. Bu tablo, hele de Saddam ve tarafdarları için, daha bir kaç yıl öncesinde tasavvur bile edilmezdi..
General Muhsin Rızaî"nin Saddam"ın Başkanlık Sarayı"ndaki duygularını hiç bir gurura kapılmadan anlatan gezi notlarını okuyunca.. Zamanın insana kurduğu nice tuhaf tuzaklara bakıp düşünmemenin, gerçekten de çok büyük bir ahmaklık olduğu daha bir net çıkıyor insanın karşısına.. İnsan, bu gibi durumlarda, ancak, "Ben yensem de, yenilsem de haklıydım" diyebileceği bir konumda bulunmaya dikkat sarfetmeli..
Sözün burasında, Ebû-l"Beqaa Salih bin Şerif"in, Sezaî Karakoç tarafından türkçeleştirilen ünlü "Endulus"e Ağıt" mersiyesinden bir kaç mısraı hatırlayabiliriz:
"Çıkan iner, kalkan düşer, her yükselişin var bir sonu
Niçin bunca gurur maldan, mülkten, addan / sandan insanoğlu.
(...) Bu dünya kime kalmış, yaramış ki kalsın yarasın sana da.
Yok hiçbir çizgisinde bu yeryüzünün ölmezlik rengi ve ölmezlik kokusu
Zaman değişmek bilmez kesin ölçülü ve hükümlüdür:
Geri döner, paralar sahibinin zırhını, kılıçlar ve kargılar iIeri doğru işlemez oldu mu.
Zaman bu, ona ne kılınç kını dayanır, ne meşhur kaleleri sultanların...
Kınlar eskir, kaleler çürür, o kaleler dünyanın en sarp yurdu
Gımdan olsa da; Gımdan, şahin bakışlı ve kartal duruşlu.
Nerede, de bana, o taçlı hükümdarları Yemen"in?
De bana, onların taçlar içinde bile taç olan taçları ne oldu?
Şeddad"ın cennet diyerek kurduğu saraylar ülkesi İrem,
Sâsanî"ler"in ebedî sanılan devleti ne oldu?
Altınları yığdı yığdı da bir dağ yaptı Kaarun, hani o dağ?
Hani Âd, hani Adnan, hani Kâhtân, dünya nimetlerinin köpüren yurdu?
Reddi mümkün olmayan bir hâle uğradılar.
Bir masal oldu onlar, bir varmış bir yokmuş, bir toz toprak bulutu
O taçlar, o devletler, o mülkler saltanatlar, bir rüyadır artık
Her biri, hayalden geçen gölge gibi, zamandan geçip durdu.
Gün oldu, zaman denen yaman er, sağa döndü Dârâ"yı uçurdu bir vuruşta;
Sola döndü Kisra"yı.. Kisra"yı ne tâkı, ne sarayı kurtarabildi/ korudu.
Saltanatının yeller esti yerinde yellere hükmeden Süleyman"ın;
Şiddetinden ötürü Sâ"b denen Munzir ise, don vurmuş ağaçlayın kurudu
Zamanın fâciaları çeşit çeşit türlü türlüdür: O ne zengin fâcia bezirgânı!
İki burçlu bir kaleyse o, sevinç bir burcu, hüzün bir burcu.." (")
*
Evet, "zaman" ne müthiş bir değirmendir ki, nice muhkem kaleleri yıkar; nice zâlimlerin defterini dürer, öğütür gider her şeyi ve de öğüt verir aklı başında olanlara..
Haksöz