Selâhaddin Çakırgil
Okuyucularla -muhtemelen son bir- Hasbihal..-38
Değerli okuyucular..
28 Şubat 2015 gününden bu yana, 9 aydır, sizlerle bu sütunlarda buluşmaya çalıştım..
Bu süre içinde, haftada bir gün, yani Perşembe günleri hariç, diğer günlerde sizlerle sohbet ettik, duygularımızı, düşüncelerimizi paylaşmaya çalıştık.
Paylaşmadığınızda eleştirileriniz oldu, yazdınız; onları da, ‘Çarşamba Sohbetleri’ adı altında, şahsî olmayan konuları bu ortak zeminde paylaşarak bir ortak görüşte buluşma çabası sergiledik.
Bu süre içinde, bir dün, tek istisna idi.
Çünkü, 30 Kasım akşamı, Samsun’dan İstanbul’a dönmek üzere, saat 16.10’da uçağa bindim. Salı günü için yazdığım makale, büyük çapta hazırdı, sadece son bir gözden geçirme gerekiyordu. Ama, uçak İstanbul-Yeşilköy At. Havaalanı’na, trafik yoğunluğu yüzünden inemedi ve saat 17.00’de inecekken, ancak, 18.30’da ancak inebildim. Bu süre içinde, uçağımız İstanbul asumanında en düşük sür’atle, turladı durdu..
Uçaktan indiğimde, Fatih’e gidip, yazıyı son bir kez gözden geçirip gönderecektim. Ama en hızlı vasıta olan metro ile, eve bir saatten erken varamıyordum. Gazeteye tlf. ettim ve elde olmayan bu durumu bildirip, eğer saat 20.00’ye kadar bekleyebilirlerse, yazıyı inş., yine gönderebileceğimi söyledim.
Ama, gazetenin en son 19-30’da baskıya gireceği ve bunun için bir mazeret beyanı yazılabileceği bildirildi.
Ama, dün yazımın çıkmaması, nicelerince, Hakan’ın gazeteden uzaklaştırılmasıyla benim de mi ayrıldığım konusunu sormak gereğini duydular, haliyle..
*
Hakan Albayrak kardeşimin gazeteden uzaklaştırılmasına konusuna gelince.. ona biraz sonra değineyim..
*
Evet, 2-3 gündür Samsun’daydım, hem rahatsız olan bir kardeşimi ziyaret ve sıla’y-ı rahm etmek için.. Hem de, bu vesileyle, oradaki dostlarla dar çerçevede özel sohbetler bulundum ve de ‘Eğitim, Kültür ve Yardımlaşma Derneği DOSTDER’e, Canik Belediye Başkanı Osman Genç’in sağladığı imkânla, Canik Kültür Merkezi’nde tertiblenen bir sohbet toplantısına katıldım..
Bu arada, 29 Kasım günü de çocukluğumun geçtiği Kavak ilçesinde, çocukluk arkadaşım olan ve bu ilçede Belediye Başkanlığı da yapmış bulunan merhum Şerif Karagöz’ün cenazesinde bulundum.
*
Canik Kültür Merkezi’nde Cumartesi akşamı, 3 saate yakın bir süre devam edene sohbete girmeden önce.. Bir durum muhakemesi yapalım..
Canik Belediyesi, şehrin doğusunda, Çarşamba tarafında, geçmişte o genel olarak sanayi tesislerinin olduğu ve bir de Mert Irmak yatağı etrafındaki sebze bahçeleri vs. ile dolu olan bir mıntıkayı içine alıyor.
Ancak şimdi, bu mıntıka büyük bir yerleşim alanına dönüşmüş.. Irmağın doğu yakasında, eskiden Papaz Köyü diye anılan tepelere ve oradan da Tekkeköy taraflarına doğru yayılan şehir, vâdinin güneyinde, Hacı İsmail Köyü’nü de içine almış olup, ırmak güneyindeki taa Gödekli mıntıkasına kadar uzanan her yer, dev apartmanlarla dolmuş.. Keza ırmak yatağı da neredeyse kaybulmuş, o eski bağların, bahçelerin yerini lüks apartmanlar doldurmuş.. Hatırlayalım, Samsun’da sık sık meydana gelen sel felaketi daha geçen yıl da tekrarlamış ye 10’dan fazla insan hayatını kaybetmiş ve dünya kadar maddî zararlar da meydana gelmişti.
Şimdi, öyle bir tehlikenin yüksek olmadığından sözediliyor, Çünkü, Kavak tarafından gelen Mert Irmağı’nın yatağı üzerinde oluşturulan küçük çaplı barajlarla sel sularının tutulabilir duruma geldiği bildiriliyor.
*
Samsum Büyük Şehir Belediyesi’nin şehir içinde bulunan belediyelerinden birisi olan Canik Belediyesi’nin görebildiğim ve etraftan dinleyebildiğim kadarıyla çalışkan ve sevilen genç bir Belediye Başkanı var, Osman Genç..
Mısır- Ezher Üni. mezunlarından, dünyayı ve çağı okuyabilen ve geçmişten geleceğe sağlıklı bağlar fikrî babalar kurabilen ve yönetiminin kendisine emanet edildiği mıntıkada da, her hizmetin en mükemmel şekilde yapılmasına titizlik gösteren bir genç arkadaş..
Başkan’ın verdiği yarım saati bulan izahatından memnun oldum, Dinlediklerim, Samsunlu olduğum halde çoğunu bilmediğim ve hele de son 100 yıla aid dönemin ilginç satır başları durumundaki ilginç noktalardı.
Bu arada, 1974’lerden 80’li yılların ortasına kadar Samsun’da Belediye Başkanlığı yapan ve şehre büyük hizmetleri geçen ve eserleriyle imzasını atan Kemal Vehbi Gül bey de teşrif etti.
Ayrıca, Samsun İlahiyat Fak. öğretim üyelerinden bazı isimler ve çoğu gençlerden oluşan bir yoğun kitle.. Üç saate yakın süre dinleyip, sual ve görüşleriyle ayrı bir renk kattılar.
*
VE.. HAKAN ALBAYRAK’A KAPI GÖSTERİLMESİ..
Samsun’da yöreyi ve problemlerini anlamaya çalışırken, beni de direkt ilgilendiren bir başka problemle karşılaşıverdim.
Çünkü, ‘Diriliş Postası’nın herşeyi durumundaki Hakan Albayrak kardeşim tlf. etti ve ‘Âbi, vedâ yazımı yazıp gazeteye verdim ve buraya kadar..’ dedi.
Biraz bilgi verdi..
O sabah, gazetenin sahibleri olan zevat, o sabah Hakan’ı kahvaltıya davet etmişler ve sonra, ‘Seninle artık devam edemiyeceğiz..’ demişler..
Böyle bir durumda, Hakan’ın yapacağı tek şey, elbette ki, ‘Allahaısmarladık!’ demek olacaktı..
Ki, Hakan, bir sıkıntılı durum olduğunu, iki ay kadar önce, Hamza Türkmen kardeşimizin evinde, gazetenin bazı yazarlarının da katıldığı bir durum değerlendirmesi toplantısında da dolaylı olarak hissettirmişti..
*
Evet, Tam-tamına 9 ay..
Dokuz aylık bu yayın döneminde ufak -tefek noksanlıklar veya hatalar olduysa da.. Bizim gençlik dönemlerimizde yayınladığımız dergilerin günlük şekli gibiydi, Diriliş Postası..
Tirajı sanıyorum, 12-15 bin civarındaydı.. Ama, Anadolu’da etkisi bayağı vardı.. Özellikle İslamî heyecan ve hassasiyeti olan genç kesimler üzerinde.. Bunda Hakan’ın yayıncılık zevk ve anlayışı ve o genç nesillerle iyi iletişim kurabilmekteki payı aslî etkiyi oluşturuyordu.
*
Belirtmeliyim ki, bu dokuz ay boyunca gazete binasına sadece iki veya üç kez gittim. Çünkü, Fatih’ten gazete idaresinin bulunduğu yere sadece gidip geliş bile, en azından 4-5 saati Gittiğimde de, gazetenin mutfağında, nelerin nasıl hazırlanıp kotarıldığını görmüyordum. Sadece, Hakan, hem gazetenin sahifelerine bakıyor, konulacak yazılarla meşgul oluyor, hem telefonlara ve cep telefonuna gelen mesajlara cevab veriyor, hem de gelen misafirlerle de görüşmeye zaman ayırmaya çalışıyordu; arka arkaya yaktığı sigaralarını çekmeye de ayrı bir zaman ayırması gerekiyordu, tabiatiyle..
*
Şimdi gelinen noktada, gazetenin patronları elbette ki kendilerine göre haklı gösterebilecekleri gerekçelerle ‘Buraya kadar..’ demişler.
Ama, ben o gerekçeleri bilmediğim gibi, o sermaye sahiblerini de bilmiyorum. Ve benim gazetede, taa başından beri tek muhatabım, Hakan idi..
Ve, Hakan’la birlikte çalışmak ayrı bir zevk idi.
Kendime göre bir takım yanlışlar görürsem, onları yazılarıma da açıkça yansıtıyordum ve bundan dolayı aramızda en küçük bir kırgınlık olmuyordu..
*
‘Diriliş Postası’nın bundan sonraki durumunu ne olacağını, gelecekle ilgili ne düşünüldüğünü ben bilmiyorum. Çünkü, gazetedeki tek muhatabım, taa başından beri Hakan idi ve onun ayrılmasından sonra da, kimse benimle irtibata geçmedi, izahta bulunmadı.
*
Bu noktada, şunu belirtmeliyim ki, Star gazetesinden Edhem Sancak Bey’den geçen Ağustos’ta Star’da yazmam teklifini aldığımda.. Kendisine ‘Diriliş Postası’nda da yazdığımı ve bunu sürdüreceğimi, net olarak belirtmiş ve o da bunu kabul etmişti.. Çünkü, iki gazetenin muhatab kitlesi farklı idi..
Star, her kesime ve herkese hitab ediyordu; Diriliş’in muhatab kitlesi ise, daha çok genç nesillerdi. Bu durumu kabul edilince, Eylûl -2015 başından itibaren, Diriliş’ten ayrı olarak ‘Bismillah..’ deyip, Star’da da hafta dört gün, (Pazartesi, Çarşamba, Perşembe ve Cumartesi günleri) yazmaya başladım..
*
Benim Hakan’la çeyrek yüzyıl öncelere dayanan gıyabî bir âşinalığım vardı, 13 -14 senedir de, şahsen tanışıklığmı.. Almanya’da birkaç kez, görüşmüştüm.. Onda inandığı değerlere hizmet aşk ve heyecanını gördükçe, kendi gençlik dönemimizi ve arkadaşlarımızı hatırlıyordum.
*
35 yıl ayrı kaldığım ülkeme döndüğüm ilk gün, Ankara’ya geldiğimi haber almış, hemen telefon etmiş ve hoşgeldiniz dedikten sonra, ‘Âbi, bir gazete hazırlıyorum, birlikte olacağız’ demiş ve hemen Ankara’ya gelmek üzere yola çıktığını bildirmiş; ama, şiddetli kış şartları yüzünden Bolu civarından geri dönmek zorunda kalmıştı..
Şubat- 2015’in ilk haftasında, İstanbul-da Fatih Camii civarındaki bir çayevinde Hakan’la buluşmuş ve çıkaracağı gazete hakkında gerekli bilgiyi vermişti..
Hakan, gazetenin sermaye sahiblerinin güvendiği ve temiz kimseler olduğunu söylemişti..
Siyasette çisgisi de zâten belliydi, ama, ek olarak ‘Tayyîb âbi’yi eleştirmeyeceğiz.. Çünkü o bizim hayal bile edemiyeceğimiz büyük işler yapıyor ve sadece bu ülkede değil, bütün müslüman coğrafyalardaki halkların gözlerini üzerine diktiği bir lider..’ diyordu..
Elbette, çok büyük yanlışlar görülürse, o da eleştirilebilirdi ve o konuda da hemfikir idik.
*
Ben belki bazılarının gözünü korkutacak derecede uzun yazılar yazdım.. Ama, özellikle genç nesil okuyucular için, mes’elelerin künhüne vâkıf olabilmeleri açısından faaydalı olduğuna inandığım hususları, tarihî arka planıyla veya bağlantılarıyla aktarmayı gerekli görüyordum.
Belki okuyucular için yorucu oldu ise de, bu benim izin bir zevk idi..
*
Şimdi Hakan uzaklaştırıldı..
Benim de gazetede Hakan dışında bir muhatabım olmadı.. Hakan gittikten sonra da bana hiç bir bilgi verilmedi.. Ne o uzaklaştırma izah edildi, ne de başka bir şey..
Muhatabımın olmadığı bir yerde, ne yapabilirim?
Perşembe günü zâten yazı günüm değil.. Bu iki gün içinde bir muhatab çıkarsa, durum değerlendirmesi elbette yapılır..
Olmazsa, bu yazı, muhtemelen ve aynı zamanda bir elvedâ yazısı da olacaktır.
*
Kimseye kasıdlı olarak haksızlık yaptığımı sanmıyorum; ama, yanlış veya yetersiz bilgiyle haksızlık yaptığım birileri olduysa, onlardan helâllik istiyorum..
Meşrû’ bulduğum her zaman ve imkanda, gücümün yettiğince, bundan sonra son nefesime kadar da bu çabalarımdan uzak düşürmemesini Rabb’imden niyaz ediyor ve okuyucularıma da hayırlı çalışmalar ve hayırlı yarınlar diliyorum..
*
dirilişpostası