Abdurrahman Dilipak
Ölüm en büyük ibret dersidir!
“Ölüm asude bir bahar ülkesidir bir rinde”
Ölüm aynı zamanda “en büyük ibret dersi”dir. Ölüm insanın ağzının tadını kaçırır.
Allah (cc) mealen buyurdu: “De ki: ‘Sizin kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm var ya, o mutlaka size ulaşacaktır. Sonra gaybı da, görünen alemi de bilen Allah’a döndürüleceksiniz de, O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.’” (Cuma 62/8)
İnsanoğlu ölüm ve kader konusunda kaçtığını sandığı şeye doğru koşar aslında.
İnsanoğlu nefes alıp verdikçe yaşadığını zanneder. Aslında nefesi sayılıdır ve nefes alıp verdikçe ölür insanoğlu. Yaşamak sandığımız şey ölüme ya da ölümlü dünyadan ölümsüz dünyaya doğru bir yürüyüştür. Tek başına nefes alıp vermek, hayatı tanımlamak için yetmez: “Nefes alıp vermekle canlı mı sayılır sanki şerir / Demirci körüğü de nefes alır ve verir.”
Her savaş, insanı acı ve ölümle yüzleştirir. Korku ile yüzleşir insan, açlıkla! İnsan kendi hemcinsinden korkar olur..
Gün gelir, ölmek ve öldürmek kutsanır. Kahramanlık, şehidlik ve gazilikle birlikte anılır ölüm. Ölüm ölür bazan ve ölümsüz olursunuz. Azrail sizi ölümlü dünyadan ölümsüz bir dünyaya uğurlar.
Altın fiyatları artmaya devam ediyor. Demek ki, savaşın soğuk rüzgârını ensesinde hissediyor insanlar. Çünkü savaşta para lazım ama kağıt olanı değil. Mal-mülk de değil, kolay taşınanı, heryerde geçeni. “Yaşamak için para lazım olabilir” diye düşünüyor insanlar. Belirsizlik, ne olacağını bilememek insanı korkutur. Ne BM, ne IMF, ne FED ne de LIBOR’un, Borsa’nın, bankaların, kredi kartlarının çözüm olmayacağı bir gelecek için insanlar bir alternatif üretmek zorunda. Bunu bilen açıkgöz tüccarlar bu alana yatırım yapacaklardır. Altın satışlarındaki yükseliş savaş tehdidine dayalı korkunun yükselişini gösteren bir gösterge gibidir aslında.
Bu savaş tartışmaları insanların psikolojilerini altüst etti. Yatırım yapmıyorlar, herkes her şeyi erteliyor. Korku onlarda büyüme heyecanı bırakmıyor, mevcudu muhafazaya çalışıyorlar. Böyle ortamlarda “ahiret korkusu” insanları dine yönlendirir, bir de piyasayı komplo ve kehanet kaplar.
Dine yöneliş, gerçek bir din algısından çok seremoni, ritüel gibi şeyler. Hurafe daha yaygın bir hal alır. İdeolojiler, siyaset bu korku ve öfkeyi hamasetle süsleyip, kendi planlarına uygun bir yöne kanalize etmeye çalışır. Çok sesli, çok kültürlü bir toplum yerini tek sesli, piramidal, katı hiyerarşi ve otoriteye dayalı bir düzene bırakır. Ortalık hainlerden ve kahramanlardan geçilmez olur.
Aslında insan korku ile umud arasında bir yerde durmalı. “Korku’nun ecel’e faydasının olmadığı”nı bilmeli. Müslüman biri bilir ki, rızgımızdan az ya da çok yemeyeceğiz, ecelimizden önce ya da sonra ölmeyeceğiz. Kaderimizden başka bir kader de yok. Bizi gören, duyan, bilen, kadere, rızga ve ecele hükmeden bir Allah var. Bizi cezalandıracak olan da, koruyacak olan da O’dur.
Kimse kaderinden kaçamaz. Ve herkes için yaptıklarının karşılığı vardır. Onun dışında Allah bizi mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Bazan zulme ve haksızlığa da uğrayacağız. Yoksa birileri nasıl cennete ya da cehenneme gidecek.
Bize düşen, sabretmek, şükretmek, haksızlıklara, zulme ve sömürüye karşı direnmektir.
Unutmayalım, her şey geçicidir. Kaybetme diye bir şey olmasa daha da azgınlaşırdı insanlar. Şükrü unuturdu ve dünya malına tamah ederdi. Her şey zıddı ile kaimdir.
İnsanlar kaybedince Allah’a sığınıyor. Tehdit kendinden uzaklaşınca verdiği sözü unutuveriyor.
Tehditle aynı zamanda insanları birbirine yaklaştırır. Savaş yılları bu duyguların zirve yaptığı dönemlerdir. Şu hale bakın. Ben doğduğumda 2. Dünya savaşı yeni bitmişti. Almanya’yı düşünün, taş üstünde taş kalmamış. Ve bir insan ömrü kadar bir zaman sonra gelinen yere bakın. Her şey unutuluverdi. Ve bir insan ömrü sonrasında yine savaş çanları çalıyor.
Benim dedem 1. Dünya savaşı yıllarında askerdi. Babam 2. Dünya savaşı yıllarında askerdi. Ben soğuk savaş yıllarında, düşmanların işbirlikçisi darbecilerin gölgesinde, aynı ülkenin çocuklarını birbirine kırdıran, onların kanları ve gözyaşları üzerinden kendilerine iktidar ve servet damıtmaya çalışan darbecilerin yönetici makamlarını işgal ettiği yıllarda yaptım askerliğimi.
Kan ve gözyaşı ne zaman bitti ki. Kızılderililerin katletilmesi, kara derililerin köleleştirilmesi, sarı ırkın sömürülmesi, sömürgecilerin kendi aralarında 1 asrı aşkın süren yüzyıl savaşları. Ve bugün!
Kim bilir, 3. Dünya savaşı başladı. Belki de başlamak üzere. Bu savaş belki de “Kıyamet savaşı” diyebilenlerin dudaklarını uçuklatan bir savaş.
Ne olacak göreceğiz. Başa gelen çekilir. Bazı şeyleri işler bu noktaya gelmeden düşünmeli ve çaresine bakmalı idik. Ama olmuyor işte. Akacak kan damarda durmayacak bu durumda.
Bu savaş bugünden yarına bitmeyecek. Savaş geciktikçe dehşeti artacak. Lucifer’in çocukları kanlı senaryolar yazıyorlar. Kızılderililere, kara derililere, sarı ırka yaptıkları yetmedi, daha beteri için hazırlık yapıyorlar. Yüz milyonların ölümü üzerine değil, milyarlarca insanın ölümü üzerine planlar yapıyorlar. Dört koldan saldırıyorlar. Şeytan Adem oğullarından en vahşi şekilde intikamını almaya hazırlanıyor ve hem de ins ve cin yardımcılarını da yanlarına alarak.
Birileri “Tanrılarını kıyamete zorluyor”. Kimi Mehdi, kimi Mesih bekliyor. Kimi kehanetlerle geleceği okumaya çalışıyor, kimi stratejik planlarla kötü gidişi durdurma ya da en azından kendi adamlarını kurtarma çabasında. Komplo teorilerinin bini bir paraya. Birtakım adamlar dini metinler, esoterik rivayetlerle kişileri yönlendirme çabasında.
Görünen o ki, esoterizme dinin sınırlarını birileri birbirine karıştıracak. Bazı insanlar neye inanacaklarını şaşıracak, agnostik olacaklar. Gerçekten samimi bir şekilde dine sığınmak istiyorsanız, Allah’ın ayetlerine, Resulullahın siret ve sünnetine sığınalım. Hiçbir konuda istişare ve şûra yapmadan karar vermeyelim. Aklımızı kiraya vermeyelim, her duyduğumuza inanmayalım, söylentilere kapımızı kapatalım, fasıklar bize bir haber getirdiklerinde araştırmadan hemen inanmayalım. Sabırlı olalım.
Süleymani’ye yönelik saldırının ardından cenaze töreninde 50’den fazla can kaybı var, yüzden fazla yaralı. Bu arada cenazeye katılan kalabalık, cesedin kefeninden parça koparmak için kefeni parçalamış. Allah’ım, bizlere akıl ihsan et!..
Ölüm kol geziyor bölgede. Kan kanı çağırıyor. Öfke ve korkunun hakim olduğu toplumlarda merhametin sesi duyulmaz. Aşk ve öfke aklı zail eder. Keşke merhametimiz gazabımızdan, sevgimiz nefretimizden büyük olsa. Taife giden Peygamber ya da Hz. Ali gibi, Bosna’nın yiğit evladı Aliya gibi davranabilsek. Selâm ve dua ile.