Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Ömer olmak zor

Adalet arandığında Ömer hatırlanır. Memleketin bir yerinde fukaralık, sahipsizlik, unutulmuşluk bulunduğunda Ömer hatırlanır. Dosdoğru adam arandığında Ömer hatırlanır. Hakikat ölçüsünü Yaratan’dan getiren Peygamber (s.a.v.)’e bile “Şu şöyle değil mi?” diye sorabilecek dirayet – kendine güven arandığında Ömer hatırlanır. En keskin kudretin sorgulanmasında hesap vermek dendiğinde Ömer hatırlanır. 

Ömer, şu bizim Hazreti Ömer’dir. Peygamber (s.a.v.)’i öldürmek için yola çıkmışken, yüreğini O’na teslim eden Ömer’dir. Sonradan halifeliği – devlet başkanlığını üstlenecek olan Ömer’dir. “Yanlış yaptığında seni kılıçlarımızla düzeltiriz” diyen adama karşı hakim güç karşısında onu düzeltebilme öz güvenine sahip bir toplumu yönettiği için Allah’a şükreden kişi Ömer’dir.

İşte o Ömer’i bir de Mehmet Akif’in “Kocakarı ile Ömer” şiirinden okumak gerekiyor; böyle fukaralık, yıkık duvarlar arkasında bir sahip arayış günlerinde…

Bizler, dindar, muhafazakar -ne derseniz artık- kesimler çok okuruz o şiiri aslında. Çok da duygulanarak okuruz. “Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu – Gelir de adl-i ilahi Ömer’den sorar onu” mısraları o şiirdedir. “Ömer Ömer nasıl aldın bu barı sırtına sen” mısraı o şiirdedir. “Ömer de kim benim ondan kerim adamdı babam” mısraı o şiirdedir. Ah bir Ömer olsak, nasıl yetişiriz o yıkık duvarlar arkasına, nasıl adalet uygularız, nasıl üzerimize aldığımız görevi mahşer günü hesabı verilecek zor bir yük gibi telakki eder, hiç kimsenin mazlum olmaması, zulüm hissetmemesi, gücümüz altında ezilmemesi için itina ederiz… Nasıl, nasıl?

Ama zordur Ömer olmak. O gücü kuşandıktan sonra bakmak lazım yüreklere. Un çuvalını yüklenip fukara mahallelerine doğru yokuş – iniş inim inim inleyerek yürürken düşünmek lazım Ömer olmayı. Güce kavuşunca gücün esiri olmamayı. 

Şiir uzun. Sahabe Abbas Halife Ömer’i ziyaret için yola çıkar. Gece vaktidir. Medine sokakları ıssızdır. Uzaktan bir “müheykel arabi” görür. Yaklaşınca anlar ki Ömer’dir gördüğü. Medine sokaklarında dolaşmaktadır. Şehir sakindir, sessizdir. Dolaşa dolaşa şehir dışına çıkarlar, orada bir çadırdan gelen ağlayan çocuk seslerini duyar, yaklaşırlar. Yaşlı bir kadın ocakta bir kazanı kaynatmaktadır. Çocuklar iki gündür açtır ve yaşlı kadın, çocukların ninesi, kazanın içinde taş kaynatarak “yemek pişiyor” diye çocukları avutmaktadır. Konuşurlar Nine ile. “Adam emîre gidip söylemez mi hâlini?” gibi bir cümle çıkar ağızlarından. Yaşlı kadın bir “Ah!” çeker, “Gidip de söyleyeyim hâ?.. Dilencilik yapamam! -Ömer de kim? Benim ondan kerîm adamdı babam - Ölür de yüz suyu dökmem sizin Halîfenize!..”  Sonra aralarında geçen konuşmayı şöyle anlatır Akif:

“Emîre öyle mi? Kahretsin an-karîb Allah!
Yakında râyet-i ikbâli ser-nigûn olsun...
Ömer, belâsını dünyâda isterim bulsun!
-Ne yaptı, teyze, Ömer, böyle inkisâr edecek?
-Ya ben yetim avuturken emîr uyur mu gerek?
Raiyyetiz, ona bizler vedîatu’llâhız;
Gelip de bir aramak yok mu?
-Haklısın, yalnız,
Zavallının işi pek çok zaman bulup gelemez;
Gidip de söylememişsen ne haldesin bilemez.
-Niçin hilâfeti vaktiyle eylemişti kabûl?
Sonunda böyle çürük özrü kim sayar makbûl?
Zavallının işi çokmuş!... Nedir, muhârebe mi?
İşitme sen de civârında inleyen elemi
Medâne halkını üryan bırak, Mısır’da dolaş...
Gaza! Gaza! diye git, soy cihânı, gel paylaş!”

Budur. Sizin “Gaza! Gaza!” diye kutsadığınız şeyler, torunlarının aç karnından feveran eden vaveylayı taş kaynatarak dindirmeye çalışan bir nine için “git, soy cihânı, gel paylaş!”tan ibarettir. 

Ömer çarpılır bu sözlerden. Giderler, zahire ambarından bir un çuvalını yüklenir Ömer, çadıra dönerler, yemek pişirirler, Ömer kendi elleriyle doyurur çocukları, hala gelenin “Halife Ömer” olduğundan haberi yoktur yaşlı kadının. “Öğlen gel, Halife’ye haber verelim, maaş bağlansın sana” diye ayrılırlar oradan. Kadın öğleyin gelir, Halife’yi görür ve “nafaka”sı bağlanır. Ömer sorar: “Şimdi affeyledin değil mi beni?” Kadın cevap verir: “-Böyle göster fakat adaletini.”

* * *

Ömer olmak zor değil mi? Ya ülkeyi yönetenlere o kocakarının baktığı gibi bakmak. O da farklı bir bilinç hali. Onu kuşanmak da kolay değil. 

Şiir dünyasından çıkın, gelin memleket sathına. Sokakları dolaşın. İnsanların yüreklerine kulak kabartın. Feryadı duyun. Ömer olmak duymakla başlıyor çünkü.

Bu yazı toplam 1092 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar