Hakan Albayrak
Ordu niçin redd-i miras etmiyor?
Dün kaldığımız yerden devam edelim" Bülent Arınç, emekli generallerle ilgili konuşmasını eleştiren Genelkurmay Başkanlığı'na verdiği cevapta şöyle dedi: "Biz, askeri vesayet rejimi altında değiliz. Biz, demokratik bir hukuk devletiyiz. Dolayısıyla asker kendi zor işleri içerisinde kendi kuralları ve görevleri ile baş başadır. Sivilleri yönetmek, sivilleri azarlamak, sivillerin üstünde demoklesin kılıcı gibi sallanmak bugüne kadar hiçbir sivil demokraside görülmemiştir... Benim söylediğim kasetlerde yer alan bazı ifadelerin eleştirilmesidir. Ben onun sahiplerini eleştiriyorum. Kasetlerde konuşulan bu durumlar TSK'yı yıpratıyor. Bunun da konuşulması gerekiyor. Siyasetçi paspas değildir, siyasetçi şamar oğlanı da değildir. Ben kimsenin emir eri değilim. Ben Sayın Tuğgeneral'den şunu açıklamasını beklerdim: 'Evet bugün yayınlanan, açıklanan pek çok olay var. Biz kendi bünyemizde bunları araştırıyoruz, biz Anayasa'ya bağlıyız, biz sivil iktidarın karşısında bir güç değiliz, sivil iktidarın emrindeyiz. Yanlışlık yapanlar her kurumda bulunur. Bu yanlışlıkları yapanları kurumda barındırmayacağız' deseydi, çok daha haklı bir konuşma yapmış olurdu." Genelkurmay, Arınç'ı ordu düşmanı gibi takdim etti; ama asıl ordu düşmanlığı, milletin hizmetinde olması gereken orduyu millet iradesinin karşısına dikmeye çalışmaktır. Ordunun darbecilikle birlikte anılmasına sebebiyet vermektir asıl ordu düşmanlığı. "Kasetlerde konuşulan bu durumlar TSK'yı yıpratıyor. Bunun da konuşulması gerekiyor" diyen Bülent Arınç'a hak vermemek ne mümkün? Efendim, devam eden bir hukuki süreç varmış, suçu sabit olmayan insanlara suçlu muamelesi yapmak bir hukukçuya yakışmazmış, Bülent Arınç ön yargılı davranıyormuş vs, vs, vs" Ne münasebet? Ergenekon Davası kapsamındaki darbecilik suçlamaları bir yana, 28 Şubat'çıların darbecilikleri kendi itiraflarıyla sabit değil mi? Genelkurmay, onlarla arasına mesafe koymaktan niçin imtina ediyor? Onları canla başla savunma gereğini niçin duyuyor? Bırakın 28 Şubat'ı, daha 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül konusunda bile redd-i miras etmedi ordu. Etmedi ve etmiyor. Başbakan Menderes'in vücudunda sigara söndüren ve onun şahsında millet iradesini ipe çeken canavarlarla alakası olmadığını, Ziverbey Köşkü'ndeki işkenceleri ve tek cana kıymamış olan Deniz Gezmiş'in idamını telin ettiğini, Diyarbakır ve Mamak askeri cezaevlerindeki işkence ve katliamları utançla hatırladığını, bütün bunların geçmişte kaldığını, ordunun artık böyle vahşetlere alet edilemeyeceğini, darbeler döneminin kesin olarak kapandığını, bunu kabullenemeyen ordu mensupları varsa onların saf dışı edileceğini söylemeye bir türlü yanaşmıyor. Niçin yanaşmıyor? Darbecileri telin etmek ve Bülent Arınç'ın önerdiği gibi "Biz sivil iktidarın karşısında bir güç değiliz, sivil iktidarın emrindeyiz. Yanlışlık yapanlar her kurumda bulunur. Bu yanlışlıkları yapanları kurumda barındırmayacağız" demek çok mu zor? Orduyu yıpratıyorsa, bunu bir türlü diyemeyen komutanlar yıpratıyor