Org. Başbuğ'un Büyük Kusuru
Başbuğ, "Bana 20 tane askeri savcıyı getirin. Hangisi askeri başsavcıdır deyin tanımam" dedi. Başbuğ'un bu sözlerine askeri yargı uzmanı Kardaş'tan tepki geldi...
Röportaj: Fadime Özkan/Star
Başbuğ askeri savcının sicil amiri, nasıl tanımaz ?
Kronolojik özet:
12 Haziran: Demokrasiye, sivil topluma karşı düzenlenmiş 'eylem' planı Taraf gazetesinde yayınlandı. Askeri savcılık Genelkurmay'ın emriyle soruşturma başlattı.
15 Haziran: Askeri Savcılık 'belgenin Genelkurmay'da hazırlandığına dair kanaat yok' dedi, Genelkurmay da teyit etti.
17 Haziran: Planın altında imzası bulunan Albay Çiçek'in evi arandı, 5 gün sonra.
25 Haziran: Askeri Savcılık 'Belge Genelkurmay'da hazırlanmadı, albayı kovuşturmaya gerek yok' dedi.
26 Haziran: Daha önce 'Belge sahte çıkarsa ne yapacağımızı Türkiye görecek' diyen Genelkurmay Başkanı Başbuğ basın toplantısı düzenledi..
Son 17 günde bunlar oldu fakat asıl mesele; elbette askeri vesayet, asker-sivil ilişkisi, çift başlı yargı. Yaşananları ve asıl sorunu 22 yıl askeri hákimlik yapan, doktora tez başlığı 'Askeri Hakimin Bağımsızlığı ve Askeri Mahkemelerin Kuruluşu ve Yetkileri' olan ve askeri yargı-sivil yargı ayrımı üzerine çalışan Dr. Ümit Kardaş ile konuştuk.
22 YIL ASKERİ HAKİMLİK YAPAN, ASKERİ YARGI UZMANI DR. ÜMİT KARDAŞ:
Genelkurmay Başkanının basın toplantısı için 'Askeri vesayetin ve militarizmin muhteşem bir göstergesi' diyen Kardaş: Askeri yargı bağımsızdır demek imkansız
Genelkurmay Başkanı, askeri savcılık açıklamasının ardından, arkasına kuvvet komutanlarını da alarak bir basın toplantısı yaptı. Kendisi 'demokrasiye ve hukuka sonuna kadar bağlıyız' diyor, fakat bu fotoğraf neyi gösteriyor?
Bu tip açıklamalar normal bir demokraside asker tarafından yapılmaz. Milli Savunma Bakanı tarafından yapılır. Bu durum Genelkurmayın siyasi bir özerkliğe sahip olduğunu gösteriyor. Açıklamaları da kendi içinde çelişkiler barındırıyor.
Askeri yargının bağımsız olduğunu söylemek mümkün değil. Bunu böyle deyip arkasından 'benim mahkemem' demesi de böyle olmadığını gösteriyor. Açıklamalarındaki tarzı, gerilimli hali, dışındakilere tavrı ve arkasına üst rütbeli subayları alarak açıklama yapması rejimin niteliğini açık ve net olarak ortaya koyuyor. Askeri vesayetin ve militarizmin muhteşem bir göstergesi. Bu tablodan esas utanması gereken siyasetçiler. Milletten aldıkları vekáletin hakkını, milletin onur ve haysiyetine dokundurtmadan kullanmaları gerekir.
SAVCISI KIRILMIŞ OLABİLİR
Başbuğ, askeri savcılığın bağımsızlığı konusunda 'Bana 20 askeri hukukçu gösterin, hangisi başsavcıdır bilmem, tanımam' diyerek de teminat verdi.
Sayın Başbuğ'un sicil verdiği askeri savcıyı tanımaması kendisi için nakısedir. Sistem askeri savcıyı yakından tanımasını gerektiriyor. Bu tür önemli görevlerde iyi tanınmayan bir kıdemli savcının görevini sürdürmesi olanaklı değildir. Başbuğ için övünülecek bir durum değil. Savcı buna kırılmış olabilir.
Kimse, ben dáhil, dünyada askeri yargı yok demedi. Askeri yargının yetki alanı geniş, Askeri Yargıtay ile birlikte bir yargı manzumesi oluşturuyor, tabii hakim ilkesi zedeleniyor, çift başlılık yargılama birliğine aykırı dendi. Üstelik bir de idare hukuku alanında Askeri Yüksek İdare Mahkemesi var; Askeri Danıştay. Sayın Başbuğ buna hiç değinmedi. Başbuğ, eğer yanında Askeri Mahkeme bulunan bir yerde komutanlık yaptıysa, oradaki hakim ve savcılara sicil de vermiştir, izin de vermiştir. Tayinlerinin de Kara Kuvvetleri Komutanlığının fen şubesinde düzenlendiğini bilir.
Bunu demesinin tek anlamı hakim bağımsızlığı, teminatı ve tarafsızlığından ne anladığıyla ilgilidir. İngiltere'de sürekli olmayan, olay için toplanıp dağılan askeri mahkemeler vardır. Davalara 'judge advocate' denilen sivil hakimlerden atamalar yapılır. Bu hákimler Milli Savunma'ya değil sivil olan Lord Chancellor'a bağlıdır.
İngiltere'de adalet bakanı yoktur. İngiltere'de Askeri Yargıtay yoktur. Temyiz incelemesini Krallık Yüksek Mahkemesi yapar. Kanada'da da aynı sistem geçerlidir. Askeri Yargıtay yoktur, temyiz incelemesini Kanada Yüksek Mahkemesi yapar. Belçika, Hollanda, Fransa ve İspanya'da da askeri mahkemelerin işleyişine sivil hakimler katılır. (İspanya'da togados denilen sivil hakimler). Fransa, Hollanda, Yunanistan ve Belçika'da Askeri Yargıtay yoktur. Bu ülkelerde sivil Yargıtay görev yapar. Avusturya'da ne barışta ne de savaşta askeri yargı yoktur. Avrupa'da askeri yargılamanın sivilleşmesi söz konusudur. Almanya, İsveç, Norveç ve Danimarka'da askeri yargı yoktur, disiplin yargısı vardır. Afrika Gine'de askeri yargı yoktur. Cezayir, Fas ve Tunus'ta Avrupa etkisiyle askeri yargılamada sivil hakimler görev yaparlar. Cezayir ve Tunus'ta Askeri Yargıtay yoktur. Bu görevi sivil yüksek mahkeme yapar. Sivil hakimlerin askeri yargının işleyişine katılmalarına rağmen askeri yargının görev alanı bizimki kadar geniş tutulmamıştır. Tabii hakim ilkesi sivil asker herkes için hatta Başbuğ için de çok önemlidir.
EMİR KOMUTA İÇİNDE HUKUK MU?
1961 ve 82 Anayasalarında askeri mahkemelerin görev alanını belirleyen dört ölçüt var: Askerlerin askeri suçlarını, askerlik hizmeti göreviyle ilgili suçlarını, askeri mahalde işledikleri suçları ve askerler aleyhine işledikleri suçları yargılayacak. Ama Türkiye'de bu dört ölçütle askeri yargının görev alanı alabildiğine ve tabi hakim ilkesine aykırı olarak genişletilmiştir. Anayasayı ve kanunları değiştirmek, askeri yargıyı sınırlı bir alana sokmak gerekiyor.
Mesele askeri savcıların hakimlerin statüsü zaten. Bu insanlar subay. Emir komuta zinciri içindeler. Ve Genelkurmay'ın nezdinde kurulan bir mahkeme bu.
İşin tabiatına aykırı. Genelkurmay, oradaki hakim ve savcıların sicil amiri. Komutanınız o. Soruşturmayı ona yönlendirebilmeniz, genelkurmay karargáhına girip derinlemesine bir soruşturma yapmanız mümkün değil. Yasal olarak mümkün gözükse de fiili olarak mümkün değil.
Şüpheyi kanıtlarsanız fotokopi delil olur
Askerlerin CMK 250. madde kapsamına giren suçları için suç askeri mahalde işlenmiş olsa dahi sivil yargının görevli kılınması tabii hákim ilkesi açısından çok önemlidir. Ancak anayasanın askeri yargının görev alanını belirleyen maddesi kaldırılmadan bu değişikliğin yapılmış olması değişikliği tartışılır kılacaktır.
Sınırlandırdı. Ben albay hakkında karar verdim, temiz, sen buna girme, bunları üretenler hakkında ne yapacaksan yap, dedi. Bu faaliyet planı, Ergenekon'dan müstakil bir olaysa askeri savcılık bu kararı vermekle bu olayı tümden kapattı. Sivil yargının bunun üzerinden soruşturma yapması imkansız. Ama savcılar Ergenekon soruşturmasıyla bağ kurarsa soruşturabilirler.
Ergenekon ile bağlantı kurabiliyorsa evet.
Kanunda böyle bir şey yok, aslı ya da fotokopisi gibi. Mesele şu: Bunun teknik analizini yapacak kurum tabiî ki aslını ister. Fotokopi üzerinde de sonuç bildirebilir ama kesin cevap veremez. Belgenin aslı yok, fotokopisi üzerinde de kesin kanaat yok ama bir şüphe var.
Kesinlikle. O şüphe üzerinden, şüpheyi güçlendirecek kanıtlar bulabilirsiniz, ona yönelebilirsiniz. O şüpheyi güçlendirecek kanıtlarınız olursa o fotokopi de delil olabilir. Belge yayınlanmış ayyuka çıkmış beş gün sonra aslını arıyorsunuz. Aslı mı kalır? Kim olsa yok eder.
Vesayet zaten böyle bir şey
Entrika kokusu almıyorum çünkü bu bir süreç. Burada hukuki değil bir siyasi çatışma var. Asker Türkiye'de, seçime girmeyen, boyunun ölçüsünü almayan, yani sorumluluk da almayan bir parti konumunda. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin tehlikeli görülmesinin nedeni de, AB çabasında. AB, askerin iktidarını kaybetmesi demek. AB standartlarına göre sadece TSK değil, polis, MİT gibi kurumlar, demokratik parlamenter yönetim ve gözetime girecek. Ordu sadece iktidarını kaybetmeyecek, bir de denetim altına girecek, hesap verecek. Yoksa şeriat, türban vs. bahane.
Ordu bizim niye yıpratalım
Sayın Başbuğ'un bu iddiasını ciddi bulmuyorum. Bundan yakınan kişi ve kurumun önce özeleştiride bulunması gerekir. TSK İslami kesime de, Kürtlere de, gazetecilere de, aydınlara da psikolojik harp taktikleri uygulamıştır. Kendi yurttaşlarını düşman gibi algılayan zihniyetin demokrasiye ve hukuka bağlılığı inandırıcı olamaz. Bu nedenle TSK yıpranmakta, itibar kaybına uğramakta. Kimsenin kendini dış tehditten koruması için oluşturduğu ve vergileriyle finanse ettiği ordusunu yıpratmak gibi bir art niyeti olamaz. Ama siz, sürekli siyasete vesayet eder, muhtıra, andıçlama içinde olur, görevinizde zaafa uğrarsınız, hem itibar kaybeder hem ülkeye ve demokrasiye zarar verirsiniz. Osmanlının son döneminiden ders alınmalı.
Bakanlık yetkisiz, Genelkurmay özerk
O darbeleri, o andıçları, Aktütün'de, Dağlıca'da yaşananları gördükten sonra zaten bir güven sarsılması oldu. Artık hiç kimse 'bu olmamıştır' diyemiyor. Toplumun bunun araştırılıp sonuna kadar gidilmesine ihtiyacı var.
Türkiye'nin en önemli meselesi asker-sivil dansıdır. 20. yüzyılın başından beri. Tek parti döneminden bu yana CHP, Ecevit dönemi hariç, ordu üzerinden siyaset yapıyor. Sağ muhafazakar partiler de 'peygamber ocağı, kutsal, orduyu ikna ederek, uzlaşarak idare ederiz' politikası güdüyor. Siyaset kadrosu 1960'dan sonra hiyerarşi dışı cuntaların müdahalelerini önlemek için Milli Savunma Bakanlığı'nın yetki kanunu boşaltarak tüm yetkileri Genelkurmaya verip onu özerk hale getirdi. Ancak ironik bir şekilde 1980 askeri darbesi emir komuta zinciri içinde yapıldı. Ve Genelkurmay 1980'den sonra siyasi özerklik de kazanarak çeşitli şekillerde sürekli müdahalelerle bulunmaya devam etti. Demek ki askeri müdahaleler kurumsal bir zihniyetin sonucu olmaktaydı. Bu sadece askerle alakalı bir konu değil zaten. Askeri vesayet, MGK, askeri mahkemeler, askeri disiplin mahkemeleri, askeri Yargıtay ile 1961 anayasasıyla girdi. Askeri Danıştay 71'de. Hem idare, hem ceza hukuku alanında kendi yargısını genişleten, iç güvenlikte jandarma vasıtasıyla militer yapılanmayla toplumu kuşatan devasa bir güç oluştu. Peki, bunun sınırlandırılması için ne yapıldı? Hiçbir şey. Bari şimdi bunca şeyden sonra askeri yargıyı kendi iç disipliniyle sınırlandırın. Bu anayasa değişikliğine kim ne diyebilir? AYM hiçbir şey diyemez.
Etiketler: Başbuğ askeri savcı sicil amiri sivil toplum askeri vesayet çift başlı yargı askeri hakimlik Ümit Kardaş