Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Ortadoğu "müslüman coğrafyaları"ndan… -2

Ortadoğu müslüman coğrafyalarındaki son gelişmelere dair önceki yazıda yaptığımız gezintinin Türkiye"yle ilgili bölümüne geçebiliriz..

*

Evet, önceki yazının sonunda, bu ikinci yazıya işaret ederken, kısaca şunu söylemiştik:

"Türkiye.. Yeni, "Soğuk Savaş" stratejisi içinde, NATO"dan uzaklaşma zamanı gelmedi mi?

Tayyîb Erdoğan Hükûmeti döneminde, Türkiye, daha bağımsız bir siyaset izlemeye arzulu olduğunun ipuçlarını verip durmakta, son yıllarda.. Bunda, elbette dünyada yaşanan büyük ekonomik krizden, gerçekten de çok etkilenmemesi ve yüzde 11 kalkınma hızıyla, Çin"den sonra dünyada ikinci duruma gelen bir ekonomik güç olması da etkili.. Ama, bu durum, kapitalist emperyalizm ve NATO dünyasını tedirgin etmektedir.. Çünkü, Türkiye  güçlendikçe, sadece hayranlık uyandırmakla kalmıyor, bağımsız siyaset izleme arzuları da güçleniyor. Bu ise, Türkiye"nin eksen kaymasına uğradığı, 200 yıldır yöneldiği laik ve Batıcı eksenden uzaklaştığı söylem, heyecan ve hattâ korkularına yol açıyor..

Ve işte bu noktada, bir anda, Türkiye"ye NATO füzesavar / füze kalkanı sisteminin yerleştirilmesi gündeme getiriliyor ve emperyalist dünyanın İran"a karşı korunması adına.. Şimdi, Türkiye, bir NATO üyesi olarak bu yeni emr-i vâkı" karşısında nasıl bir tavır takınacaktır?

Türkiye, bugün, kendi bölgesinde, Ermenistan ve kısmen de Kıbrıs veYunanistan"la olan ilişkilerinden kaynaklanan problemlerle başı ağrısa bile, genelde hemen bütün komşularıyla iyi komşuluk ilişkileri içinde bulunan bir ülke olarak, "komşularla sıfır problem"  hedefine ve siyasetine uygun bir istikamette yol alıyor..

Daha 8 sene öncesine kadar, etrafı düşmanlarla kuşatılmış olduğu söylenen bir Türkiye yerine, bugün, etrafı dostça ilişkiler içinde bulunulan komşularla çevrili bir Türkiye vardır. Bu durum, bu ülkeler arasında birbirlerine karşı mânasız ve amansız bir silahlanma yarışının da biraz olsun yatışmasının yolunu da açabilir..

(Burada, Türkiye"nin siyonist İsrail rejimiyle ilişkilerinin giderek ağırlaşmasını ise, bir geçici problem olarak görmek yanlış olabilir.. Çünkü, siyonist İsrail rejimi, zâten bu bölgede bütünüyle, emperyalist güçlerin silah dayatmasıyla, gasb ve işgal üzerine  kondurulmuş bir haydutlar çetesi durumundadır.. Bu açıdan, bu rejimin, bu bölgede iki bin yıl öncelerden bu yana bir geçmişi olmadığı gibi, geleceği de yoktur..

Bu anlayış, artık, Türkiye"nin en üst makamlarınca bile dile getirilmeye başlanmıştır.. Nitekim, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, geçen ay /Eylûl-2010"da Amerika"da medya mensublarının sorularına cevab verirken, Mavi Marmara gemisine yapılan baskınla ilgili olarak, "o gemi, Gazze"ye değil de, PKK"ya ve kürd halkına yardım götürüyor olsaydı, o zaman siz de aynı şekilde tepki göstermez miydiniz?" şeklindeki soruya karşılık verirken,  "Bunlar arasında bir benzerlik yok.. Biz orada tek bir milletiz.. Gazze"de ve Filistin"de ise.. Filistin"liler  ve İsrailliler ayrı milletlerdir.. Ve orada bir halk, bütünüyle muhasara altındadır, kuşatılmıştır.. Doğrusunu söylemek gerekirse, İsrail, Filistin"de bütünüyle bir  işgal neticesinde bulunuyor."  diyordu.. Bu doğrunun, resmî bir ağızdan, üstelik Türkiye"nin en üst makamının diliyle ifade edilmesi, aslında, Türkiye"nin Ortadoğu mes"elelerine yaklaşımında geldiği yeni merhale ve bakış açısını göstermesi bakımından dikkat çekicidir.)

Ama, güçlendikçe, emperyalizmin oyunlarını daha etkin şekilde bozmak imkanına sahib olmaya başlayan bir ülkeyi, emperyalist güç odaklarının sempatiyle izlemesi de düşünülemez. Hele de, tarihî arka planında, Osmanlı Devleti gibi bir büyük güç odağı bulunan bu ülkenin, bu haliyle, dünyadaki emperyalist güçlere korku vermesi ve emperyalist propagandaların şekillendirdiği zihinlerde bir korku izdüşümü meydana getirmesi tabiîdir..

*

*Türkiye"yi  müslümanların değil, emperyalist dünyanın değer ve stratejilerinin hizmetinde tutmak esastır!

Bu arada, Batı Avrupa ve Amerikan medyasında, Türkiye'nin eksen kaymasına uğradığı ve İslam dünyasına yöneldiği gibi değerlendirmelere B. Amerika Başkanı Obama daha ihtiyatla yaklaşıyor ve 'ortaya çıkan bu tablodan, asıl, Türkiye'yi AB"ye almayanların sorumlu olduğunu,  AB"ye alınmayan bir Türkiye'nin kendisine hayat alanı bulmak için başka yönlere yönelmesinin tabiî karşılanması gerektiğini'ni söylüyordu..

Nitekim, Almanya"nın Schröder Hükûmeti zamanındaki ünlü dışbakanı Joschka Fischer de daha geçenlerde yaptığı bir konuşmada, "Türkiye"nin AB"ye alınmamakla hata edildiğini, birgün gelip, AB"nin Türkiye"nin kapısını çalmaya mecbur kalacağını ve amma, o zaman da Türkiye"nin AB birliği içinde yer almak istemeyebileceğini, Türkiye gibi kalkınma hızı % 11'lere ulaşmış ve yaş ortalaması da 28 olan dinamik ve yetişmiş insan gücüne sahib bir ülkenin AB"ye cezbedilmesi gerektiğini"  dile getiriyordu..

Görüleceği üzere, bütün hesablar Batı dünyasının hizmetinde bir Türkiye"nin kaybedilmemesi hedefinin korunması yönündedir..

Amerikan medyası da, bugün, dünyadaki hemen bütün terör saldırılarına, 'Islamic'  yaftasını ekleyip sunmaktan vazgeçmeye hiç de niyetli olmadığını gözler önüne devamlı sermekte olup,  bu değerlendirmelerine son günlerde daha bir dikkatle Türkiye'yi de katabilmek için, terörle ilgili haberlerinde kullandığı karikatür ve resimlere Türkiye bayrağını da eklemeye özel bir özen göstermektedir.. Gerçi, bu bayrak, sadece bugünkü Türkiye"ye aid  olmayıp, asırlarca çoğu müslüman halklarca ortak bir sembol olarak kullanılmış olsa bile, şimdi,  tam da TC."deki kanunî ölçülere uygun olarak çizilen ay-yıldızlı bayrakların terör saldırılarının içinde gösterilmesi, emperyalist odaklarda oluşturulmak istenen bir tip 'mahalle baskısı' mahiyetindedir ve rahatlıkla iddia edilebilir ki, müslüman halklarla ve coğrafyalarla daha bir yakın ve derin irtibatlar geliştirmeye özen gösterdiğinden endişeye kapılıp, Türkiye'yi köşeye sıkıştırma siyasetlerinin bir diğer taktiğidir.. Hele de, Tayyîb Erdoğan'ın hemen bütün müslüman halklar arasında heyecan uyandıran meşhuur 'Davos çıkışı' ve Gazze'ye bir insanî yardım ulaştırmaya çalışan Mavi Marmara gemisine siyonist İsrail rejimince uluslararası sularda, açık denizde, yapılan ve TC. vatandaşı 9 müslümanın şehadetiyle sonuçlanan kanlı deniz haydutluğu saldırısından sonra, Batı dünyasında, bu kanlı devlet terörüne karşı sergilenen ilgisizlik ve vurdumduymazlık, emperyalist- şeytanî güç odaklarının müslüman halklar ve coğrafyalarla ve bu arada Türkiye'yle ilgili gizli niyetlerini daha bir aşikar eylemektedir..

Bu vesileyle belirtelim ki, geçenlerde, tirajı milyonları bulan bir alman dergisindeki bir karikatürde, korkunç bir kimse olarak gösterilen İran C. Başkanı Mahmûd Ahmedînejad'ın bir gözü kırmızı olarak gösterilmişti.. Bu karikatür büyütüldüğü zaman, gözdeki o kırmızılığın Türkiye bayrağı olduğu görülüyordu. Yani, bununla İran ve Türkiye'nin aynı kutubda yer aldığı ve Ahmedinejad'ın dünyaya Türkiye gözüyle baktığı ve Türkiye'nin İran'ın gözüne nasıl girdiği anlatılmak isteniyordu..

Alman dergisi Stern"de yayınlanan düşündürücü bir karikatür..

NATO, hele de bugün, tam bir emperyalist saldırı mekanizması iken..

Bütün bunlardan sonra..

Hatırlıyalım ki, Türkiye hâlen de NATO üyesidir ve NATO'da, B. Amerika'dan sonraki en büyük askerî gücü elinde bulunduran bir ülkedir..

Geçmişte, 'Soğuk Savaş' yıllarında ve de dört tarafından düşmanlarla çevrili olduğuna inandırılan Türkiye'nin, bugün 8 yıllık Erdoğan Hükûmeti zamanında, o geçmiş korkuları ve vehimleri nasıl bertaraf ettiği görüldü..

Bu durumda, şimdi sorulması gereken sorulardan ilki, herhalde, 'Öyleyse, bu kadar büyük bir askerî güç niçin ve kime karşı?' şeklinde olmalıdır.. Ve açıktır ki, NATO, 1949"da, Kuzey Atlantik bölgesini, Doğu Avrupa"yı yutan Sovyet Komunist İmparatorluğu"nun istilâsına karşı korumak adına kurulmuştu.. (Esasen, NATO ismi de, "North Atlantic Treaty Organisation / Kuzey Atlantik Andlaşması Organizasyonu"  kelimelerinin başharflerinden meydana gelmiştir..)

Ama, komünizm ve Sovyetler çöktükten sonra, NATO"nun, karşıtı olan Varşova Paktı gibi feshetmesi gerekirken, tam tersine, "bir daha başka saldırganlıklar olmasın, dünyayı istilâ etmeye kalkışacak başka güçler sahneye çıkmasın.." gibi gerekçelerle, dünyayı fethe kalkışmasının, komünist saldırılarda meydana gelen can kayıplarından daha az olmayan ne büyük tahribat ve cinayetleri irtikab ettiğinin en net işaretlerini Afganistan"daki korkunç uygulamalarından çıkarabiliriz..

(Gerçi, gerek Bosna"da ve gerekse Afganistan"da, NATO üyesi ülkelerin ordularından oluşan NATO güvenlik güçleri arasında, halkı müslüman olan tek üye ülke olan Türkiye"nin askerinin de vazife yüklenmesi, dışardan bakıldığında NATO"nun emellerine hizmetçilik olarak görülmektedir.. Amma, bu durumu Bosna ve Afganistan"ın müslüman halkı bizim gibi görmüyor ve onca gayrimuslim ülkelerin askerlerinin arasında sadece Türkiye askerlerinin müslüman olarak bulunmasını memnuniyetle karşılıyor ve onları kendilerinin gerçek koruyucuları olarak kabulleniyor. Bu pratik sonuç da, üzerinde düşünülmesi gereken bir ayrı konudur.) 

Bütün bunlara rağmen, NATO emperyalizmin emellerine hizmet eden saldırgan bir askerî pakt olup, Türkiye de NATO"nun keskin ve sivri mızrağı durumunda görülmektedir.. Bunu emperyalist dünyanın seçkin siyasetçileri de itiraf etmekte ve AB üyeliğine 50 yıldır kabul edilmeyen Türkiye"nin askerî gücünün Avrupa"yı ve AB emellerini korumak için vazifeye çağrılmak durumunda kalınabileceğini hatırlatmaktadırlar..

Avrupa"nın ve bütünüyle Batı dünyasının Türkiye"ye korutulması yolundaki arzu ve planların en yeni sembolü, bu ülkeye yerleştirilmek istenen ve "füze kalkanı" denilen, füzesavar sistemininin yerleştirilmek istenmesinde daha bir net olarak gözükmektedir.

Amerika"nın Polonya sınırına füze kalkanı sistemi yerleştirmek teşebbüsleri son 3-4 yıldır büyük tartışmalara vesile olmuştu.. Rusya, bu füzelerin kendisine yönelik olarak yerleştirildiğini ileri sürüyor; Amerika ise, bu sistemin kurulmasından hedefin İran olduğunu söylüyordu..

Sonunda o füzeler Polonya sınırına yerleştirilemedi..

Ve konu askıya alındı sanılırken, son haftalarda, bir anda, bu füzesavar sisteminin Türkiye"ye yerleştirilmesi gündeme getiriverildi.. Ancak, bu kez, Amerikan ihtiyacı olarak değil, NATO gerekçeleri ileri sürülerek!. Ve hedef de İran..

*

*Hedef, füze kalkanına yer bulmak değil; Türkiye"ye boyun eğdirmek!

Türkiye de NATO üyesi olduğuna göre, NATO Savunma Paktı"nın gereklerine elbette riayet edecekti..

Böylece, Türkiye, şimdi NATO aracılığıyla, Amerikan eliyle ve NATO aracılığıyla daha bir hizaya getirilmek isteniyor ve NATO"nun sivri mızrağı olarak, müslüman halklara ve coğrafyalara karşı, emperyalist dünyanın jandarması olarak kullanılmak isteniyor..

11 Eylûl 2001 Saldırıları"nın intikamını almak adına, Afganistan"da yıllardır korkunç cinayetler işleyen ve dünyanın her yerinde bir dünya jandarması edâsıyla hareket eden NATO, şimdi de İran"ı, eriştiği nükleer teknolojiyi atom bombası yapımı için kullanacağı  korkusu adına, kuşatma altına almak isterken, Türkiye"yi de NATO ile bağlıyarak, İran"a yönelik bir "füzesavar sistemi"ni ona yüklemek istiyor..

60 yıla yakın zamandır, NATO"nun ve Amerika"nın kayıtsız-şartsız "Yes Man- Evet efendim"cisi durumunda olan siyasetlerden biraz biraz ve ilk kez çıkabilmek için çırpınan Erdoğan Hükûmeti"nin nasıl bir karar alacağı merak konusu..

Doğrudur ki, Türkiye, Stalin Sovyetleri"nin kendisinden toprak ve Boğazlar üzerinde kontrol yetkisi isteyen tehditli taleblerine karşı 1950"lerin başında, Kore Savaşı ve diğer konularda gereken bedeli ödedikten sonra, NATO"ya âdeta yalvara-yakara girebilmişti. (Zamanın C. Başkanı Celâl Bayar, kendisinden önceki C. Başkanı İ. İnönü"yle yaptığı bir görüşmede, "Paşam, NATO"ya girmekte çok geçe kalmışız.."  dediğinde, İnönü"nün‚ "Aldılar da mı girmedik, Celal Bey?"  şeklinde verdiği cevabı meşhurdur..)

Tekrarlıyalım; NATO bugün, dünyanın her yanında özellikle de Afganistan ve Pakistan"da barış adına cirit atıyor, emperyalizmin cinayetlerini işleyen bir kanlı mekanizmaya dönüşmüş bulunuyor.. Ve, Türkiye"nin NATO"nun savunma stratejisi adına, füzesavar sistemini kabul etmesi,  İran"la 400 yıla yaklaşan bir süre boyunca savaşsız geçen uzuuun bir barış ve döneminin sonunu bile getirebilir.. Dahası, Türkiye"yi NATO adına, emperyalist emellerin jandarması sıfatıyla, müslüman coğrafyalara saldırı üssü ve siyonist İsrail rejiminin savunma siperi haline getirebilir..

Bunun için, Türkiye kendisini böyle bir geleceğe sürüklemek isteyen NATO entrikalarına nasıl direnebilecektir;  burasını söylemesi kolay değil..

Türkiye gerçekten de, "yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal.." meselindeki gibi bir açmazla karşı karşıya.. Çünkü, bu füzesavar sistemini Amerikan emperyalizmi ve NATO, sözkonusu füze kalkanı sistemini yerleştirebilecek pek çok ülkeye sahib iken, Türkiye diye tutturması, bu ülkeyi müslüman halklara ve coğrafyalara karşı geçmişte son 100 yıldır olduğu gibi, yeniden  düşman haline getirmek planını da içeriyor..

Bu durumda, en kestirme ve en geçerli yol, Türkiye"nin NATO"dan ayrılmasıdır..

Esasen, NATO 25 yıl süreli bir askerî savunmu paktı olarak oluşturulmuştu ve 1974"de sona ermek durumundaydı.. Ve bu süre sonunda, üye ülkeler önceden bildirmek sûretiyle NATO"dan ayrılabilirlerdi.. Ama, hiçbir üye ayrılmak iradesini belirtmediği için, varlığı otomatik olarak  devam ediyor.. Yine de, artık, her üye, belirli bir süre öncesinden haber vermek üzere, yine de ayrılabilir..

Bugün, dünya, NATO"nun ortaya çıkmasını gerektiren şartlarda değildir.. Ve Türkiye de, kendisinin Amerikan kucağına atılmasını ve NATO"ya yalvar-yakar girmesini gerektirecek şartlar karşısında değildir.. 1950"lerin dost ve düşmanları çoktaaan değişmiştir ve 20 yıl öncesine kadar Varşova Paktı"nda ve komünist blokun -Rusya hariç- hemen bütün ülkeler bugün, AB üyesi durumundadırlar. Yani, Türkiye"nin kendilerine NATO stratejisi gereği yarım yüzyıl düşman olarak baktığı ülkeler.. Bugün ise, Türkiye, o ülkelerin de kabul etmesi halinde, onların lûtfuyla, AB"ye alınmayı beklemektedir..

Evet, dünya bu kadar değişmiştir..

Ve NATO, bugün bir global emperyalist saldırı mekanizması ve gücü olarak, karşısına çıkan veya çıkması muhtemel her güç odağını da yoketmeyi hedef edinen bir yeni rol yüklenmiş bulunuyor.. Ve ilginçtir, geçmişte, müslüman kesimler komünizmin yayılmacılığına karşı NATO"yu istemiye- istemiye kabullenmiş gözükürken; komünist ve  diğer solcu çevreler komünist bloka karşı bir tehdid oluşturan NATO"dan çıkılmasını istiyorlardı..

Bugün ise, komünizm çöktü ve o "Soğuk Savaş" bitti.. NATO dünyası açısından, Soğuk Savaş"ın yeni cebhesi, müslüman halklar ve coğrafyalar.. Ve bütünüyle, İslâm.. (Esasen, Ağustos 1990"da, dönemin İng. Başbakanı Margareth Thatcher, Moskova"da songünlerini yaşamakta olan Sovyet sisteminin lideri Mihail Gorbaçev"le görüşüp, artık Soğuk Savaş"ın bittiğini açıklarken, hemen bir sınırlama yapıyor ve Batı dünyası ile Moskova mihveri etrafındaki Soğuk Savaş"ın sona erdiğini ve yeni Soğuk Savaş"ın Batı Dünyası ile, Doğu Akdeniz"deki fundamentalist cereyanlar arasında devam edeceğini açıkça dillendiriyordu.. O günlerin NATO Genel Sekreteri de, NATO"nun yeni düşmanının İslam olduğunu gaayet net olarak belirtiyordu..

B. Amerika"da, çok izlenen tv. kanallarından birinin sabah programı olan Fox&Friends"in sunucusu Brian Kilmeade"in geçtiğimiz günlerde, programında,

"11 Eylül"de bize saldıran bir grup insan vardı. Bu, tek bir insan değildi, bir dindi. Bütün Müslümanlar terörist değildir, ancak bütün teröristler Müslüman"dır" dediğini ve programın diğer sunucusu Steve Doocy"un da bu sözleri "Hı-hım" diyerek doğruladığını da bu arada hatırlayalım..)

İmdiii.. Gelinen yeni merhalede, Türkiye rejimi NATO üyeliğini sürdürecek olursa, İslam"a ve müslümanlara karşı mı, NATO üyesi ve de jandarması olarak emperyalizmin hizmetinde olacaktır.. Üstelik, NATO andlaşmasının uluslararası hukuk açısından etkinliği daha bir güçlü olacağından, ona bağlılık duygusu, daha bir farklı olacaktır.. 

Bu vesileyle belirtelim ki, bugün, müslüman halklara ve müslüman coğrafyalara karşı kullanılması ihtimali giderek artan Türkiye"nin, NATO"dan ayrılması kesinlikle bir gereklilik haline gelmişken; şunu da tahmin edebiliriz ki, dünlerde "NATO"ya hayır!" diyen nice solcu / laik güçler, şimdi, Türkiye"nin NATO"dan ayrılmaması için vargüçleriyle çırpınacaklardır.

*

Bu gelişmeler olurken..

26 Ekim 2010 günlü New York Times (NYT)"da, "Türkiye'nin son dönemde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun liderliğindeki dış politikasıyla dünyada öne çıktığı'ndan övgü ile sözedilmesi, Türkiye"nin muhtemel yeni yönelişlerini önlemek için bir yaldızlama ve sıvazlama taktiği olarak görülebilir.. Çünkü, "Washington'da hiç kimse, Türkiye'nin kendi başına davrandığını söyleyemez.." hatırlatması da yapılmakta...
Sözkonusu yorum yazısında, okşar gibi yapılarak, Türkiye"nin Amerika ve NATO açısından bir büyük tehlike teşkil ettiğine de değinilerek,  "Türkiye için dış politika doktrini tedvin eden, Mayıs 2009'dan beri Dışişleri Bakanı olan Davutoğlu'nun, Türkiye'nin İran'ın dostu, İsrail'in düşmanı olarak görülmesinde, NATO'nun yeni füze kalkanına ihtiyatlı davranmasında, arab ülkeleriyle ilişkileri geliştirmesinde ve Türkiye'nin Doğu'ya dönmesinin arkasındaki isim olarak görüldüğü"  belirtiliyordu.. Yazıda, Obama yönetiminin, BM Güvenlik Konseyi'nin İran yaptırım kararına‚ Türkiye'nin "Hayır!" oyu veren davranışından hayal kırıklığı duyduğu da bir daha hatırlatılıyor.. (Türkiye Başbakanı Erdoğan ve Brezilya C. Başkanı Lula da Silva"nın İran C. Başkanı Ahmedînejad ile yaptığı ve Amerika"yı hışımlandıran  anlaşmanın canlandırılabileceğinin Washington"da bugünlerde, yeniden dile getirilmeye başlanması da bir ayrı konu..)

*

* Erdoğan Hükûmeti"nin ülkeyi ekonomide olduğu kadar, dışsiyasette de getirdiği nokta olumlu, ama, yetersizdir..

NYT"deki yazıda, Washington'da Türkiye-ABD ilişkilerinin Soğuk Savaş dönemindeki haline dönmesi (yani, "Yes, Men../ Evet Efendim"ci bir anlayış çizgisinde) yönünde bir "nostalji' olduğu ve amma, Davutoğlu'nun bu fikri paylaşmadığı ve 'Soğuk Savaş dönemindeki gibi bir sınır ülkesi olmak istemiyoruz. Biz komşularımızla problem istemiyoruz" dediği belirtiliyor..

Bu yazı, aslında, Türkiye"nin NATO ve müslüman coğrafyalarla ilgili siyasetler konusunda bir yol kavşağına doğru ilerlediğinin tehlike çanını da çalmakta.. (Bu yazının yayınlanmasından iki gün sonra, siyonist İsrail rejiminin Dışişleri Bakanlığı"nın internet sitesinde, NATO"nun füze kalkanı projesinin Türkiye"ye yerleştirilmesi düşüncesinin Ankara"yı Tahran"a daha da yaklaştırdığı ve İsrail"e daha uzaklaştırdığı; Erdoğan"ın İran ve Suriye"yi, Millî Güvenlik Siyaseti Belgesi"nden Türkiye için düşman komşular listesinden çıkarttığı, Türkiye"nin İsrail"le istihbarat alışverişinin sıfır noktasına yaklaştığı hatırlatılıyordu..)

NYT"daki yazıda, Türkiye'nin AB üyeliğinin savunucularından İngiltere Başbakanı David Cameron'ın, "Türkiye'nin kampı koruyabileceğini, fakat çadırda oturmasına izin verilmediğini söylemenin hatalı olduğunu' belirttiği de hatırlatılıyor,  "Türkiye'nin en azından bir ayağının Batı çadırının dışında olduğu, ama giderek değişen dünyada elde ettiği başarılardan gurur duyduğu" da  kaydediliyordu..

"Batı'nın Türkiye'ye yönelik kırgınlığını bir tarafa bırakması durumunda, Türkiye'nin Batı'nın Müslüman dünyasına açılan kanalı olabileceği"  yorumu yapılan yazıda, ayrıca 'yeni Türkiye'nin NATO'yu veya B. Amerika ile olan müttefikliğini terketmeyeceği, NATO'nun Tâlibân ile, veya Batı'nın İran ile diyaloga geçmek istemesi durumunda Türkiye'nin yardımcı olabileceği"  de ifade ediliyordu..

*

Evet, Türkiye"de müslüman halkın iradesiyle siyasî iktidara sınırlı da olsa ortak olan ve 8 yıllık geçmişinde, olumlu yönde adım adım ilerlediği söylenebilecek bir çizgi izleyen Tayyîb Erdoğan ve ekibi, kalbinin ve aklının götürdüğü noktalara kadar ilerlemeli ve bu yolculuğun gereklerini ve bedellerini de müslüman halkımızın idrakine, lisan-ı münasib ile sunmalıdır..

 


haksöz

Bu yazı toplam 2748 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar