Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Ortak payda

Akil İnsanlar Heyeti” çalışmasının Eskişehir safhasında salonda buluşan sivil toplum kuruluşu temsilcilerinden birisi ayağa kalktı ve şöyle söyledi: “-Benim annem Kürt babam Türk. Bir ayrışma olduğunda ben ne olacağım? Şöyle bir cevap verdim: “-Seni ikiye kesecekler, annen ile baban aralarında kur’a çekecekler, hangi tarafın Kürt çıkarsa annen alacak, diğer tarafın da Türk sayılacağı için onu da baban alacak.” Salondaki herkes kahkaha attı. Evet, evliliklerle etnik farklılaşmayı aşmıştık biz. Kırşehir’de toplandığımızda katılan herkes, çarşıda Kürt ile Türk’ün yan yana ticaret yaptığını, öğle yemeklerini birlikte yediklerini söyledi. Evet, ticari ilişkilerle de etnik farklılaşmayı aşmıştık. Önceki gün Cuma kıldık, yanımda duran kişinin hangi ırktan, hangi partiden, hangi cemaatten, hangi sosyal statü mensubu olduğu aklıma gelmedi. Allah’ın huzurunda bir tarağın dişleri gibi eşitlenmiş, omuzlarımızı birbirine dayamıştık. Allah Rasulü (s.a.v.) Veda hutbesinde insanların bir kısmı ile inanç kardeşi ama bir kısmıyla da “hilkat eşi” olduğumuzu ilan ediyor. Yani bir anlamda izinden gidenlere evrensel boyutta ortak payda sahibi olmayı öğütlüyor. Senelerce Anadolu’da verdiğim konferanslar sonrası özel sohbetlerde “Hocam, bu cemaatler arası ilişkiler nasıl düzelir?” sorusu sorulmuştur. Ben de onlara, “her cemaat mensubunun diğer cemaat mensuplarına ‘Ya Rabbi bu kardeşlerimin hizmetlerini bereketli kıl’ diye dua etmesiyle” şeklinde cevap verdim. “Ötekine verirse Allah’ın rahmeti bana kalmaz” gibi bakmamak lazım” dedim. “Bir otobandayız, dedim, şeritlerde farklı sür’atlerle, farklı araçlarla yol alabiliriz, ama hedef aynı ise birbirimize sadece dua etmeliyiz” dedim. Bir de Allah’ın bize bir dua öğrettiğini hatırlattım. “Rabbimiz bizi ve bizden önce geçmiş mü’minleri bağışla. Kalblerimizde iman edenlere karşı kin bırakma. Şüphesiz ki Sen çok şefkatli, çok merhametlisin.” (Haşr suresi, 10) İnsanlıkla bile yaşadığımız dünyayı mahvetmeme noktasında bir asgari müştereğimiz (en düşük ortak payda) bulunabilir. Kaldı ki, insanlık ortak paydası çok daha geniş müştereklikleri gerektirir. Bir ülkedeyiz. Bir vatanı paylaşıyoruz. Gerektiğinde o vatanı savunmak için yan yana siperlere girmek durumundayız. Aynı vatanın çocukları olmak, o kadar çok ortak payda içinde bulunmak demektir ki, kimi zaman son nefeste birbirinin kucağında ölürsün, göz kapaklarını kapatırsın. Cenazesine omuz verirsin, bayramlaşırsın, selamlaşırsın, alışveriş yaparsın, kız alıp kız verirsin, akraba olursun, alın terin karışır birbirine, Ramazan’da pideyi paylaşırsın… “Yüzde 99’u Müslüman bir ülkeyiz” sözünü çok önemsiyorum. İtirazları duyar gibiyim. Kimi “Ben ateistim” diye itiraz edebilir bu söze, kimi Müslümanların Müslümanlığını az bularak… Ama ben “Yüzde 99’u Müslüman ülke” tanımlamasının nihai planda herkes tarafından iyi bulunduğunu düşünüyorum. Ateist olan bile en azından “Kültür Müslümanı” olarak değerlendirilmekten ve cenazesinin Cami’den kaldırılmasından mutlu oluyor. Başkasının Müslümanlığını az bulan ise, mesela kendi çocuğunun Müslümanlığına gelince daha bir toleranslı oluyor. Üstünü çizmiyor, çocuğunun ya da ne bileyim bir akrabasının… Ben ise dolmuşa binerken “Bismillahirrahmanirrahim” diyenin Müslümanlığının önemsenmesi gerektiğini ifade ediyorum. “Artıramıyorsak, eksiltmeyelim” diyorum. Siyasi bir gerilim sürecinin içinden geçtik, geçiyoruz. Ben “İnsanın nefsi olduğu gibi cematlerin de grup nefsi var” derim. Buna bir şey daha ilave edebiliriz “İnsanın, cemaatlerin nefsi olduğu gibi siyasi yapıların ve orada rol üstlenenlerin de nefsi var. Hatta biraz fazla da var.” Kendine yontma tutkusu anlamında. Ayrışıyoruz. Hem de derin biçimde. Ortak paydalarımızın üstünü çizecek boyutlarda. Her siyasi oluşuma “82 milyon lazım” ama, her siyasi oluşum bunun şu veya bu kısmının üstünü çizmiş durumda. Nasıl aynı sipere yatacağız? Hocaların “Aynı saftasınız ama yürekleriniz de aynı safta mı?” diye sorması yadırgatıcı değil. Belli ki insanlar hiçbir zaman birebir örtüşmeyecek. Belli ki farklı sosyal gruplar olacak. Belli ki farklı dini yapılanmalar olacak. Belli ki farklı çıkar alanları oluşacak. Belli ki siyasi tercihler farklılaşacak. Bütün bu farklılaşmaların içinden “Millet ya da Cumhur” dediğimiz, hani, en zor zamanda yan yana sipere girecek varlık nasıl çıkacak? Siyasetçi toplumun önüne düşen insan demektir. Siyasetçi toplumun önüne düştüğünde arkasında darmadağın bir yapı mı bulmak ister, tek yürek mi? Şöyle bitireyim: Toplum çok çok dağıtıldı, dolayısıyla seçimden sonra herkesin bir ortak payda inşa etme görevi var.

Bu yazı toplam 806 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar