Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Para para para…

Bir zamanlar Eurovision diye bir müzik yarışması vardı. Ajda Pekkan “Para para para” diye bir şarkıyla katılmıştı. “Petroil” diye bir sevgilisi de vardı bir zamanlar. Petrol’dü aşkımız. Para ile başımız belada. Para put, para fitne, para oltadaki yem!

Varlığı bir dert yokluğu yara” bu paranın. Bir bakıyorsunuz para muslukları kesilmiş. Bir bakıyorsunuz her yerden para yağıyor Türkiye’ye.

Şimdi yeni bir operasyonla karşı karşıyayız. Söyleyeyim, içerideki patronlar, dışarıdaki patronlardan dibe vuran ekonomide satılık kelepir fabrikaları Sam amcaları adına satın almaya hazırlanıyorlar. Bu gelenler Euro Kayyım!. Niye zordaki şirketler  TMSF’ye geçsin,  Euro Bank da yapar bu işi!? Şimdi bu süreçte yaşananlara bakıp, “Amerikan ekonomi bakanı hoş gelmişler” mi diyeceğiz. O da kesenin ağzını açmış ve diyor ki, “500 milyon dolar da benden!”

EBRD European Bank / Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası, 2019 yılı içinde Türkiye’ye 1 milyar Euro yatırım yapacağını açıkladı. EBRD bugüne kadar Türkiye’de 300 projeye 11,5 milyar Euro değerinde yatırım yaptı. Bu girişimler için dış kaynaklardan 2,3 milyar Euro finansman desteği sağladı.

Geçtiğimiz yıllarda Koç Holding’in başlattığı ‘Ülkem için toplumsal cinsiyet eşitliğini destekliyorum.’ kampanyası ve “He For She girişimi”ni destekleyen, imzaladığı ‘İş’te Eşitlik Bildirgesi’ ile kadınların ekonomiye katılımını artırma taahhüdü veren Ford Otosan, iş hayatında cinsiyet eşitliği için yaptığı çalışmalarla Avrupa Kalkınma ve İmar Bankasından ‘Cinsiyet Eşitliği’ ödülü kazanmıştı. Birileri diyor ki, batıdan gelen bu paraların geliş sebebi ve adresi belli. Türkiye’de zora düşen önemli bazı şirketler, batılıların Türkiye’deki mutemet şirketler üzerinden bu şirketleri ele geçirecekler. Yani bir bakıma, bu şirketler yarın TMSF’ye geçip kayyım atanarak, Varlık Fonuna devredilmeden, Batılı finans kuruluşları konuya müdahil olarak, yerli işbirlikçilerini bu şekilde kayyım tayin etmek için bir süreç başlatıyorlar.

Bakın, Çin ASEAN ülkelerinin nerede ise %70’inde büyük, stratejik kuruluşlarının %80’ine kadar satın aldı. Malezya’da Çinlilerin nüfus olarak oranı %15, ama ekonomideki hakimiyetleri %80.

Çin sadece ASEAN bölgesinde değil, Afrika’da da özellikle maden alanlarını satın alıyor.

Bu ayın ortalarında basında şöyle bir haber yer aldı: Hong Kong Borsası Londra Borsası’nı satın almak için 39 milyar dolar teklif etti. Satışın gerçekleşmesi halinde 70 milyar dolarlık “küresel bir borsa” oluşturulması planlanıyor.

Sahi neden biz D8 ülkeleri arasında ortak bir banka ve takas bank kurmuyoruz. Hem yerel paralarla ticaret yapılabilir. Hem ortak plastik kart, ortak fon, ortak yatırım, Barter ve diğer finansal enstrümanların kullanılabilmesi için işbirliğine gitmiyoruz. Hatta ortak bir sanal para, altın karşılığı sanal para da üretebilir.

Yıllardır söylüyorum ama, aslında “küfretmeye alıştırıldığımız” şu “Galata”yı ve “Tophane”yi yeniden inşa etmemiz gerek. Yani, daha doğrusu İstanbul’u bir “Finans Merkezi” yapmaktan öte, İstanbul’da, şehir dışında bir “Serbest finans bölgesi” kurulması gerek, ama vadesi var demek ki, olmuyor işte.

Bu 8 ülkede 1.2 milyar insan yaşıyor. Çevresel etkileri ile 2.2 milyar insandan söz ediyoruz.

Bu bankaya hem kamu bankaları, hem ticari bankalar, hem de Ribasız finans kuruluşları olimpik helozonlar gibi, kompartmanize bir şekilde çalışabilir.

Biz bugün faizi tartışıyoruz ama faiz ile enflasyon arasındaki ilişkiyi, paranın niteliği ve Merkez Bankasının rolünü tartışmıyoruz. Dolayısı ile tartışmalar sonuçlanmıyor. Bir şirkete finans sağlıyorsunuz, ama onun hisse senetleri uluslararası borsada satılabiliyor ya da farklı bir holding o şirketin hisselerini alabiliyor. Bakın bizim bu global marketi, global ticareti, ortaklığı, borsa, bilinen bankacılık sistemi dışında sigorta, leasing ve factoring ve diğer finansal enstrümanlar üzerinde yeniden düşünmemiz gerekiyor.

Mesela, bu ABD Ticaret Bakanının sürpriz Ankara ziyaretini de bu çerçevede değerlendirmek gerek. Bakan olağanüstü krediler, siyasi bir borçlanmayla sonuçlanacaksa, bugün borç alanlar yarın bunun bedelini sadece para değil, siyaseten ödemek zorunda kalabilirler. Parayı verenin düdüğü çaldığı bir ortamda, oltaya takılan parayı yutanlar, yarın “Oltayı yutan balık yem istemez” uyarısını duyabilirler. Bunu duymamak için çok dikkatli olmamız gerek.

Wilbur Louis Ross Jr. Global derin patron  N. M. Rothschild & Sons (Rothschild & Co.) imparatorluğunda genel müdür oldu. Bir iddiaya göre “Ross’un görev alanı iflas etmek üzere olan işletmeleri satın alıp, yeniden yapılandırıp satmaktı!” Bu özelliği ile yukarıdaki ikazı bir arada düşünelim. ABD Ticaret Bakanı Ross, tipik bir “akbaba” olarak tanımlanıyor. Bu kişi, Çin’in ele geçirmek üzere olduğu stratejik işletmeleri kendi grubuna kazandırmak için önemli bir aktör. Hem Rothschildlerin adamı, hem de geçmişte Trump’ı iflastan kurtaran adam. Rothschildler ile Rockefeller grubu, LIBOR ile FED arasındaki rekabette denge noktasındaki kilit bir adam. Bu adam doğalgaz konusunda da önemli bir isim. Dolayısı ile Doğu Akdeniz krizindeki kilit adam rolünde.

Ross çok tekin biri değil. İlk seyahatini Rusya’ya yaptı. İsrail’le çok yakın. Huawei krizinin arkasında o vardı. İran krizinde şahinlerdi. Zarrap konusunda bu bay bize yakın değilken, bir anda Türkiye aşkının derin sırrının arkasında Trump’ın damadı Kushner olabilir mi? O zaman bu kişi “Yüzyılın projesi”nde rol üstleniyor olmasın sakın. Tavşana kaç tazıya tut, suyu bulandır balık avla, hani şu “Kontrollü bunalım stratejisi” denilen şey. Döviz havuzunu bulandıran, ekonomide yangın çıkaran da, söndürmeye gelen de aynı kişiler olmasın.. Hani şu PYD’yi eğitip donatan da onlar, DAEŞ’i Fergana’ya, Sina’ya  taşıyanlar da onlar, bizimle PYD ve DAEŞ’e karşı devriye gezen de onlar! Çin’de Doğu Türkistan’a baskıyı örgütleyenler ve buna karşı İslam dünyasını ve özellikle Çin’e karşı Türkiye’yi kışkırtmaya çalışanlar da aynı çevreler.

Bizi suya itenlerle, kurtarmak için ellerini uzatanlar aynı kişilerse daha dikkatli olmamız gerekmiyor mu? Bakın bu adam, kendi başına bir güç. İlluminati gibi bir örgüt olan “Kappa Beta Phi”nin liderlerinden biri. Bu örgütün temelleri 1776’da atılsa da, Soğuk Savaş döneminde önemli roller üstlendi.  Örgüt büyük ölçüde global  finansal aktörlerden oluşuyor. Bu adamın arkasında kraliçe, Rothschild ve Trump var. Bu adam, Benazir Butto’yu da örgüte dahil etmişti. Görünen o ki, Dahlan,BAE ve Suudiveliahd prens üzerinden yeni “Birader”ler devşirdi. Şimdi Türkiye’de ava çıktılar, ellerindeki yeşil dolarlarla. Bakalım McKinsey’in açamadığı kapıyı yeşil dolarlarla Ross açabilecek mi? Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 878 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar