Abdurrahman Dilipak
PENDNAME
“Pendname” “Öğüt kitabı” demektir.. Âlimlerin devlet reislerine, anne-babaların çocuklarına verdikleri vasiyet, manevi bir miras, tecrübe birikimi aktarımı anlamına gelen öğüt kitaplar genellikle de “Eyyühel veled” diye başlar. Yani “Ey oğul” diye. Burada “Oğul” “erkek evlat” değil, “evladlarım, çocuklarım” anlamına gelir. “Arının oğul vermesi” anlamında kullanılır..
Ama insanlar öğüt almayı pek sevmezler.. Büyüğü de öyle, küçüğü de.. Koca koca adamlar, küçücük siyasi menfaatler uğruna nasıl da kuyruğa giriyorlar..
Bilim adamı filan farketmiyor. Yargıç, aydın, devlet adamı, hepsi aynı mayadan insanlarız.. Hepimizin nefsinde bir şeytan var. Onun sesini dinleyecek olursak, şeytanlaşırız..
Hepimiz önce kendi nefsimize dikkat etmeliyiz. Bazen, başkasına öğütleyip durduğumuz şeyler konusunda kendi nefsimizi ihmal ediyoruz.. Bazen şeytanın anavatanının Amerika, İsrail filan olduğunu düşünüyoruz.. Derin devlet, Paralel devlet, Mason locaları, Tapınakçılar, Mafia filan derken kendi içimizdeki şeytanın taht kurup oturduğu derin nefsimizi unutuyoruz. Birileri kendi nefsine güvenmiyor ama, bir başkasının nefsini, lider, şeyh, hoca diye mutlaklaştırıyor. Onu İlah ve Rab ediniyor.. Şeytan arkamızdan dolanıp geliyor..
Cumhurbaşkanlığı konusunda oynanan şu oyuna bakın.. Yakışıyor mu?
Siyaset ne efsunkâr bir şeymiş öyle. Herkes sanki büyülenmiş gibi.
Nihat Hatiboğlu’nun yeni seçilen belediye yöneticilerine öğüdünün ikinci bölümünü aşağıda bulacaksınız.. 1- Kapınızı kimseye kapatmayınız. İnsanlar kolayca size ulaşabilsin. İnsanlar her an Yüce Allah’a ulaşabiliyorlar. Ellerini açtıklarında Yüce Allah’a ulaşmış oluyorlar. Ama bir kısmınıza insanlar ulaşamıyor. 2-Belediyenin gelirinden ihtiyaç dışında harcadığınız her kuruş, hanenize borç olarak yazılır. Ve ahirette bunu ödemeniz sizden istenir. Çünkü halkın malı kul hakkıdır. Allah vazgeçse kul vazgeçmeyecektir. Kul vazgeçse Allah vazgeçmeyebilir. 3- Makamınızın ve görevinizin hakkını veremediğinizde, şerre ve harama vesile olduğuna inandığınız vakit gerekirse o makamı terk edin. Hatta halka dönerek, ben bana verdiğiniz emaneti size geri veriyorum deyiniz. Bazı halifeler bunu yapmışlardır. Halkın huzuruna çıkarak emanetinizi size geri veriyorum demişlerdir. Kendilerini azletmişlerdir. 4- Mütevazı olun. Büyüklenme kötü bir huydur. Hakka yakın olmak istiyorsanız, halka yakın olun. 5- Halife Hz. Ömer şehit olduğunda giydiği cübbesinde birkaç yama vardı. Hazine altınlarla dolu, halifenin cübbesi ise yamalarla doluydu. Hiçbirimiz Hz. Ömer olamayız. Ama en azından onun izinden gidebiliriz. 6- Zulüm ahiret gününde zulmedene karanlık olarak dönecektir. Makamınızı dine karşı asla kullandırtmayın. Dinin istismarına da müsaade etmeyiniz 7- Haksızca verdiğiniz her kuruş yetimin, engellinin, fakirin, düşkünün, mağdurun, cebinden çıkmıştır. Onlardan her birinden helâllik almadıkça kendinizi kurtaramazsınız. Hepsinden de helâllik alamayacağınız ortadadır. 8- Elinizden geldiği kadar muhtaçları kollayın. Makamınıza gelen mağdur ve muhtaç insan, gözü yaşlı ve kalbi kırık geri dönmesin. Kırık kalbin Allah katında değeri çoktur. Bu satırlarla sizleri yanlış iş yapmak için oraya gelmiş insanlar olarak gördüğümüzü zannetmeyin. Sizler hakkında kötü kanaate sahip olduğumuzu da sanmayın. Ama neticede, insanların hak ve hukukuna hükmeden bir makama geldiniz. Şeytan ve nefis hepimizle oynar. Hepimiz yanılabiliriz. Bilirim, çoğunuz adilce bu görevi yapacaksınız.
Evet, derler ya, “dost acı söyler”.. Bazı acı ilaçlar şifa için gereklidir..
Bakın, başarı konusunu fazla abartmayın. Allah bizi öbür türlü de imtihan edebilirdi. O bizi mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecek.. Hz. Ali Allah’ın Arslanı ve ilmin kapısı idi. Ama sizin “başarı” dediğiniz şeylerin çoğu, onun döneminde gerçekleşmedi. Eba Zer acından öldü, karısı da, keçisi de öyle..
Bizi kazanılmış savaşların kahramanlarını alkışlamaya alıştırdılar. Oysa kaybedilen savaşların da kahramanları vardır..
Başarılarınızla böbürlenmeyin. En iyisi siz Karun kıssasını bir okuyun bakalım..
Marka suçlar, marka suçlular üretip onları taşlamak kolay. Böylece vicdanımızı da rahatlatmış oluyoruz. Aslında bu da şeytanın bir başka hilesi..
Faşinglerin, cadı-fahişe taşlama gösterileri ile başladığını biliyor musunuz? Sonunda şeytanın şovuna dönüştü iş.. Biz laf ile binlerce nizam verirken, kendi evimizdeki binlerce rezillikten habersiz olabiliriz.. Kibriti gözüne çok yaklaştırınca insan, arkasında bir ormanı kaybedebiliyor..
Keşke tarihi övgü ve sövgü kitabı yapmasak da olup bitenlerden ders alabilsek.. Bir türlü Yusuf olamıyoruz. Sonunda ihtiraslarımız ve öfkemiz aklımıza yön veriyor. Vicdanımızı bastırıyor, bizi yaratılış gayemizin dışına savuruyor..
Bu işlere en çok da devleti yönetenler, yani siyasetçiler ve bürokratlar dikkat etmeli.. Çünkü onların ihaneti ve gafleti toplumu ifsad ediyor. Kötü örnek oluyorlar. Öncelemeleri gerekenler kötülüğün yayılmasına sebeb oluyorlarsa, veballeri de o nisbette büyük oluyor..
Aslında hepimizin dikkatli olması gerekiyor.. Müminlerin ayrıca bu kötülüklere karşı direnmek için güç birliği yapmak, hadiseler karşısında susmamak gibi bir sorumluluğu var..
Başkasının gözünde çöp aramadan önce kendi gözümüze bakmamız gerek.. Yoksa sözümüzün etkisi olmaz..
Biz birbirimizin velileriyiz. Hakk’ın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olmamız gerek.. Ve bizler, birbirimizden, yaşadığımız zaman ve mekândan hesaba çekilecek, şahid tutulacağız.. Ve yapıp yapmadığımız, söyleyip söylemediğimiz her şeyden hesaba çekileceğiz..
Selam ve dua ile..
yeniakit