Hasan Karakaya
“Piyon”lara aldanmayın... İşin arkasında “Siyon”lar var!
Başbakan Tayyip Erdoğan, son olarak “Manisa ve ilçeleri”nde olduğu gibi, her mitinginin sonunda; meydandakilerle birlikte hep “o şarkı”yı tekrarlatıyor, “Beraber yürüdük biz bu yollarda” diyor, sonunda da, şöyle bitiriyor: “Bana her şey sizi hatırlatıyor.”
Ne yalan söyleyeyim;
Bana da, “bugün” olan-biten her şey “dün”ü hatırlatıyor, “geçmiş”i hatırlatıyor.
Meselâ, CHP İstanbul İl Başkanlığı’nın yeni binası için İstanbul’a gelen CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşılanması ile ilgili haber...
Malûm, o karşılama “Yoldaş ve Yandaş medya” tarafından; “Görülmemiş kalabalık... İstanbul’da CHP izdihamı!.. 22 kilometre yolu 5 saatte gittiler” başlıklarıyla verildi!..
Peki, aslı var mı?..
138 KİŞİLİK İZDİHAM!
Var olup-olmadığını anlamak için, “yandaki fotoğraf”a bir bakın... Gördüğünüz gibi, “CHP otobüsü”nün önü açık.
İsterse gidebilir!..
Ama, gitmiyor!..
Sanki “izdiham” var!..
Bana bu fotoğrafı gönderen arkadaşlar; “otobüsün önündeki ve yanındaki CHP’liler” ile “karşı şeritteki meraklı vatandaşları” saymışlar.
“Kaç kişi” çıkmış, biliyor musunuz?..
“Toplam 138 kişi!”
“Yalnız” demişler;
“Yandaki taksinin şoförü hariç!”
Demek oluyor ki, “taksi şoförü” de dahil edilirse, “138+1 eşittir 139 kişi!”
Hepsi bu!..
Neymiş, “izdiham” olmuş,
Trafik kilitlenmiş!..
Duy da, inanma!..
NEREDE YOLSUZLUK DOSYASI?
Hepsi bir yana da;
CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu, otobüsten birlikte el salladıkları İstanbul Belediye Başkan Adayı Mustafa Sarıgül’ün “yolsuzluk dosyası”nı ne çabuk unuttu?..
Bir zamanlar “yolsuzluk dosyaları”nı açıklamaya pek meraklıydı... Bir “raf” vardı odasında... O raf, “yolsuzluk dosyaları” ile doluydu...
Ne ilginçtir ki;
O “yolsuzluk dosyaları”ndan biri Mustafa Sarıgül’e aitti... CHP’nin eski genel başkanı Deniz Baykal tarafından “müfettiş”lere hazırlatılmıştı... O dosyada, Sarıgül’ün yaptığı “yolsuzluk”lar ve aldığı “rüşvet”lerin belgeleri vardı!..
Zaten, bu yüzden
“CHP’den kovulmuştu!”
İşte bu Sarıgül;
Şimdi “Dosyacı Kemal”in adayı!..
Hasılı kelâm;
İlginç bir fotoğraf!
PAŞAM, İŞTE İSTANBUL!
“Yoldaş, candaş ve yandaş basın” diyor ki, “karşılamada onbinler vardı!”
Farzedelim ki, vardı!..
Peki, bu; “İşte Paşam İstanbul” dedirten mitingden daha mı kalabalıktı?..
Dedim ya;
“Bana her şey geçmişi hatırlatıyor.”
İşte bu karşılama, bana 1950 yılındaki “CHP mitingi”ni hatırlattı... Girdim arşive, Mehmet Şevket Eygi’nin o mitingle ilgili yazısını buldum...
Eygi, o mitingi şöyle anlatıyor:
“Yıl 1950... 14 Mayıs’ta yapılacak genel seçimlere az bir vakit kalmış... İktidarda CHP var, Çankaya’da Millî Şef İsmet İnönü oturuyor... Halk, kötü idareden kurtulmayı bekliyor. CHP, son bir gayretle İstanbul Taksim’de büyük bir miting tertipliyor...
Bendeniz o günlerde Galatasaray’da yatılı okuyordum. Şimdi gününü hatırlamıyorum, Beyoğlu İstiklâl Caddesi’nden Taksim’e doğru mitinge halk taşıyan vasıtaların seller gibi aktığını çok iyi hatırlıyorum. O tarihte; bugün olduğu gibi ülkede fazla motorlu taşıt yok. Külüstür otobüsler, çeşit çeşit vasıtalar insanla dolu olarak Taksim’e akıyor.
Ertesi gün gazetelerin manşetlerinde bu mitingle ilgili haber ve fotoğraflar yayınlanmıştı... Meydan bir derya gibi insanla dolmuştu... Cumhurbaşkanı İnönü kürsüye çıkıp konuşmuştu. İstanbul’un tayinli vali ve belediye başkanı Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay da mitingte bulunmuş ve İsmet İnönü’ye o muazzam kalabalığı göstererek “PAŞAM, İŞTE İSTANBUL!..” demişti.
Bu mitingten sonra CHP’lilerin, oligarşi taraftarlarının, “Beyaz Türklerin” moralleri düzelmiş, biraz rahat nefes almaya başlamışlardı.
Sonra seçimler yapıldı ve CHP tepetaklak oldu, muhalefetteki Demokrat Parti ezici bir çoğunlukla iktidara geçti.
Doğru mu yanlış mı bilmem, elimde belgesi, kaynağı yok, İsmet Paşa, 1938’den beri oturduğu Çankaya Köşkü’nden ayrılırken “Nankör millet” diye söylenmiş.”
Söylenmiş midir?.. Söylenmiştir.
Söylenmeyip de ne yapsın;
“Paşam, işte İstanbul” dedirten “miting coşkusu”nun ardından “seçim hüsranı” yaşadılar ve o seçimde, “İstanbul’dan bir tek milletvekili bile çıkaramadılar!”
İşin olacağına bakın siz...
Bu millet “nankör” değildir,
Ama, “sağduyulu”dur!..
Ne yapacağını iyi bilir!..
UÇAN KULAK KAYIP!
“Bana geçmişi hatırlatan” bir başka olay da, önceki günkü Milliyet’in manşetinde; “uçan kulak kayboldu” başlığı ile verilen haberdi.
Haber, özetle şöyleydi:
“2006-2011 arasında İstanbul Emniyet İstihbarat Şubesi için malzeme alımı yapan İl Özel İdaresi, yurt dışından çok sayıda teknik dinleme ve izleme cihazı getirtti.
Bunlardan biri, havada uçarak gökyüzüne dinleme ağı atıp, telefon ve ortam dinlemesi yapabilen bir cihazdı... Emniyet’e teslim edilen bu sistemin, tıpkı Ankara’da buharlaşan dinleme cihazı gibi ortadan kaybolduğu ileri sürülüyor.”
SİBER SALDIRI VE!
Milliyet’in haberi böyle...
İşte bu haber, bana geçtiğimiz Haziran ayında meydana gelen “esrarengiz bir hadise”yi hatırlattı...
“Adı-sanı pek bilinmeyen bir internet sitesi”nde yayınlanan “ilginç haber” şöyleydi:
“Çoğunlukla devlet kurumlarınca kullanılan Da Vinci isimli çok güçlü bir dijital ajan programı, bir Amerikan vatandaşına başarısız bir saldırı girişiminde bulundu.
Saldırıya uğrayan Amerikalı kadın, Türk hükümeti içine sızmış Gülen hareketini eleştirdiği için bu saldırıya maruz kaldığını söyledi.
Misillemeden korktuğu için ismini vermeyen kadın, Gülen hareketi hakkında daha önce yazı yazmış olan Harvard’lı bir profesörden mail aldığını söyledi. Mailde, Türkiye’den bir sitenin linkini gören kadın, tam linke tıklamak üzereyken maile bir daha bakmış ve mailin@harvard.edu uzantılı olmadığını, @hawhard.edu uzantılı olduğunu görmüş.
Maili bir danışmanlık firmasına gösteren kadın; eğer linke tıklaması halinde kötü niyetli bir programın bilgisayarına gizlice yükleneceğini ve bu programın tüm verileri karşı tarafa yükleyeceğini öğrenmiş!..”
“Ajan program”ın izini süren uzmanlar, “programın hemen geri çekilmesi” sebebiyle “yakalanamadığını” belirtmişler.
“Siber saldırı”ya uğrayan kadın; “Gülen Hareketi’ne ait Amerika’daki charter okullarını eleştirdiği” için saldırıya uğradığını, “eğer linke tıklasaymış, tüm özel verilerinin ele geçirilmiş olacağını” söylemiş...
Arsenal Danışmanlık’tan Mark Spencer adlı uzman, “siber saldırı”nın arkasında tam olarak kim olduğunu bilmediklerini, ancak; “Gülen karşıtı söylemlerde bulunan herkesin saldırıya uğradığını” bildiklerini söylemiş!..
Bana bu “bilgi”yi veren vatandaş; “şahsî düşüncesi”ni de eklemiş;
“Saldırı için kullanılan bu ajan program, belli firmalar tarafından üretiliyor ve sadece ülkelerin güvenlik birimlerine satılıyor.
Merak ediyorum;
Bu durumda Gülen Hareketi de, Türkiye’nin siber saldırı silahlarını kullanmış olabilir mi?”
Ne dersiniz;
Olabilemez mi?..
Öyle ya;
“Uçan kulak” nasıl kayboldu?..
Haa, son bir not:
Amerika’da, “Gülen Grubu”nun “charter” tabir edilen “150 kadar okulu” var... Bu okulların; “20 milyon dolar civarında kayıt dışı Amerikan bonosuna sahip olduğu” da iddialar arasında!
Bu yüzden de, başları dertte!..
Her an, tepelerine binebilirler!..
Ya da, “kullanmayı” sürdürürler!..
CİZVİTLER VE JP MORGAN!
Malûm, geçtiğimiz günlerde bir “facia” yaşadık... Kuzey Irak petrol paralarının Halkbank’a yatırılacağını beklerken, son anda, bu paraların Amerika’nın New York şehrindeki JP Morgan Bankası’na yatırılmasına karar verildi... Türkiye’nin kaybı, yılda 13 milyar dolar!..
Bir okurum, işte bu JP Morgan Bankası ile ilgili “çok ilginç bilgiler ve bağlantılar” göndermiş bana...
Özetle aktarıyorum:
“Bu bankanın “Cizvitler” tarikatıyla derin bağlantısı var... Amerika’daki “Federal Banka”nın kurulmasına iştirak eden en etkili güçlerden biri...
Ayrıca, yine Suudi petrollerinin para trafiğinde, adları çok sık geçiyor. ARAMCO şirketi de karanlık... Suudlara, petrol paraları bu bankanın İngiltere’deki şubesi üzerinden altın olarak ödenmiş, Amerika’nın buhran yıllarında!..
Cizvitler, çok ilginç bir tarikat!
İngiltere’deki “3 büyük Yahudi para baronu”nu Titanic’e bindirip, gemiyi batırtmışlar!..
“Bu gemiyi Tanrı bile batıramaz” diyerek güven pompaladıkları gemiyi JP Morgan’lara sipariş edip, inşa ettirmişler.
Sonra da “Amerikan Federal Rezerv Sistemi”ne karşı çıkan “para baronları”nı bu gemiye bindirip, yine gizli bir cizvit olan Yüzbaşı Edwart Smith’in kaptan olduğu Titanic’e bindirip soğuk sulara kasten gömmüşler... Sisteme karşı çıkan kim varsa, finansal güçlerini yok etmek için hepsini tek seferde halletmişler.
Cizvit yemini eden kaptan, taammüden gemiyi buzullara sürmüş...
Şimdi, nasıl bizim 3. köprü, Kanal İstanbul, havaalanı, Yüksek Hızlı Tren projelerini yapacak firmaların patronlarını kafesleyip içeri tıkmak istiyorlar, aynısını o zamanlar yapmışlar.
Yani bizim bildiri dağıtan savcımız, titanic olmuş oluyor!..
BANKALAR VE OKULLAR!
JP Morganlar, sadece “bankacılık”la ilgilenmiyorlar... Aynı zamanda gemi ve demiryolu yapımları da mevcut. Rothschild ve Rockerfeller aileleriyle “sıkı-fıkı”lar...
Şu Yahudi kontrolündeki federal rezervci aileleri unutmadan, şuraya not edelim:
l 1. Rothsclid Banks of London and Berlin.
l 2. Lazard Brothers Banks of Paris.
l 3. Israel Moses Seif Banks of Italy.
l 4. Warburg Bank of Hamburg and Amsterdam.
l 5. Lehman Brothers of NY.
l 6. Kuhn, Loeb Bank of NY (Now Shearson American Express).
l 7. Goldman, Sachs of NY.
l 8. National Bank of Commerce NY/Morgan Guaranty Trust (J.P. Morgan Bank – Equitable Life – Levi P. Morton are principal shareholders).
l 9. Hanover Trust of NY (William and David Rockefeller & Chase National Bank NY are principal shareholders).
“Cizvitler”in, Türkiye’de de kolları var... Osmanlı’da ilk kurdukları okul St. Benoit’tir... Bundan başka St. Joseph, St. Michel, St. Louis ve Nazlı Ilıcak’ın okuduğu okul Notre Dame de Sion, bunlardandır.
Bavyera’daki “İlluminati örgütü”nü de yine bu Cizvitler kurdurmuştur... İlluminati’yi dört arkadaşıyla kuran Weishaupt, o yıllarda Cizvitler tarafından yönetilen Ingolstdat Üniversitesi’nde görev yapıyordu.
Kuruluş tarihi 1776.
İçlerinde JP Morgan’ın da yeraldığı “Federal Rezerv”cilerin bastığı 1 Dolar’ın üzerinde yer alan “piramit”in altında, Romen rakamlarıyla yazılan tarih de 1776’dır.
İlginç değil mi?
BÜYÜK FOTOĞRAFI GÖRÜN!
Biliyorum, tüm bu yazılanlardan sonra, kafalarınız allak-bullak oldu...
O halde, bunları niye aktardım?..
İstedim ki; Türkiye’nin gündemine “7 Şubat... Gezi... Dershane... Yolsuzluk ve rüşvet” diye kakalanmak istenen olayların hemen hepsinin; “Da Vinci”leri, “JP Morgan”ları, “Cizvit”leri, “İlluminati Çetesi”ni ve onların “bağlantıları” ile çeşitli ülkelerdeki “işbirlikçi”lerini“perdelemek” için olduğunu görün!..
Görüyorsunuz ya;
“Küçük küçük fotoğrafları” birleştirince, “Büyük fotoğraf” nasıl çıkıyor ortaya?..
Ne olur “Büyük fotoğraf”ı görün!..
Çünkü, “savaş” çok büyük!..
İşin özü, “Büyük Türkiye”yi istemiyorlar!
Bilmem, anlatabildim mi?..
Hizmet’te s›n›r yok... Her yol mübah!
Gerçekten “Hizmet”te sınır yok... “Porno film”ler izleyip, içinden bir kare seçmek ve “filancanın seks kaseti” demek onlarda!.. TV ekranından; “Hakan Şükür AK Parti’den istifa gerekçelerini açıklayacak” diye “anons”lar yapıp, son anda “teknik arıza” diyerek,“Hakan Şükür” yerine ekrana “Hindi” çıkarmak onlarda!.. Herhalde “dinlerarası diyalog”un gereği olarak, “Hıristiyanların Noel Simgesi olan Hindi”nin nasıl pişirileceğini ve nasıl süsleneceğini, kısaca “Hindi pişirmenin püf noktaları”nı “Müslüman”lara anlatmak onlarda!.. Müslümanlar “Mekke’nin fethi”ni kutlarken, “FEM dershaneleri”nde “Yılbaşı eğlencesi” tertip etmek yine onlarda!..
Dedik ya; önce “cemaat”, sonra “camia”, en sonunda “hizmet” adını alan “hareket”te, gerçekten de “sınır yok”muş!.. Porno izlemek mübah, Yılbaşı Hindisi mübah, Yılbaşı eğlencesi mübah!.. Acırım, acırım da; “Saf, temiz, iyiniyetli mü’min camia tabanı”na acırım... Çünkü onlar, “Abi”ler ve “Abla”lar tarafından nasıl “istismar” edildiklerinin farkında değiller.
yeniakit