Merve Kavakçı
Postkolonyal çağ
İçinde bulunduğumuz çağı modernizm üzerinden değerlendirmek hem geçmişe hem bugüne hem de geleceğe ışık tutan en işe yarar perspektiflerden biri olarak elimizde. Post eki ile bir paradigmanın sonrasını anlıyoruz. Post modernizmi modernist politikalar, fiiller, düzenlemeler sonrası döneme ait olarak görüyoruz. Modernizm hiç şüphesiz son dört yüz yılın ama özellikle son iki yüzyılın en bariz araçlarından biri. Ne içinde? İnsanlık hikâyesi içinde. Modernizm kadar önemli bir onun kadar işlevsel ve hatta modernizmin bir paradigma haline gelişinde ve sadece olduğu gibi değil ama olması istendiği gibi algılanmasında en önemli rolü üstlenen bir diğer araç da kolonyalizm. Bir başka deyişle modernizmin ortaya çıkabilmesi ve şimdi gördüğümüz üzre canhıraş savunulabilmesi için kolonyalizmin ön şart olarak kabul edilmesi gerekirdi.
Batı Avrupa’nın Batı Avrupa dışındaki dünyayı ezebilmesi, kendi emellerine hizmet edebilmesi için paspas haline getirebilmesi için onları tahakküm altına alması gerekirdi. Bunu da ancak onları müstemleke haline getirmekle yapabilirdi. Sömürmeden muaf bir Batı Avrupa düşünülebilir mi hiç? Sömürmeden bertaraf olmuş bir ilerlemecilik düşünülebilir mi hiç? Hayır.
Şimdi içinde bulunduğumuz çağı ise postkolonyal çağ olarak değerlendirebiliriz. Bundan kasıt şu: Sömüren ve sömürülen arasındaki eşitlik, adalet, hak, hukuk eksikliği saklanamaz, üstü örtülemez düzeyde olduğundan sömürülen sömürgeciye karşı bir rezistans geliştiriyor. One minute diyor! Dedikçe de hedefe konuyor. Kondukça sömürenin öfkesi artıyor, daha da hırçınlaşıyor.
“Katar’da askeri üs kurmayın!” “Olur (!) başüstüne (!)”
yeniakit