Merve Kavakçı
Postkolonyalçalışmalar hoşgeldin!
Cumhurbaşkanı Erdoğan Latin Amerika Müslüman Dini Liderler Zirvesi’nde önemli mesajlar verdi. Ehemle mühimi göz önünde bulundurursak, Sayın Erdoğan’ın bilgi hegemonyasına çektiği dikkat bence bu zirvenin en önemli tarafıydı. Farklı vesilelerle bu köşede ifade ettiğim gibi bugün dünyamızda hakim olan bilgi -ki bu, içinde her türlü bilimden üretilen bilgiyi içeriyor- tamamiyle bir Batı başarısı imişçesine bize sunulmaktadır. Batının ayıklayıcı, onaylayıcı ve sonra da düzenleyici filtresinden geçtikten sonra insanlığın tüketimine sunulmakta ve içselleştirmesi beklenmektedir.
Peki Batı nedir? Veya kimdir? Batı sembolik bir ifadedir aslında. Coğrafi Batının dışında ve de ötesinde bir yeri temsil eder Batı. Coğrafi değildir, ille de. Çünkü batı olup Batı olmayan da vardır. Batıda olup Batı olamayan da. Bu bir zihniyettir daha ziyade. Coğrafi olarak da temsil edildiği yerler olduğu gibi sadece zihniyet olarak da temsil edilebilir batı. Bu nedenle, batıcılığı eleştiren bizlerin eleştirdiği coğrafi batıdan “içeru” bir şeydir aslında.
Sonuç itibariyle gelinen nokta şudur: Batının onayından geçmiş bütün birikimler kendisine mal edilmiş şekilde dünyaya servis edilir. Burada sadece Batı perspektifinden dünyayı değerlendirmek değildir amaç. O önemlidir ve fakat tek hedef değildir. Bir taraftan da kendini yüceltmektir. Batının ontolojik üstünlüğünün olduğu iddiası kendini yeniden ve yeniden üretmelidir ki, birinci hedefe hizmet edebilsin. Yani, burada aslolan Batının penceresinden dünyaya bakmayı tek, kabul edilebilir perspektif olarak empoze etme fikridir, ancak bunun uzun dönemli ve kendince meşrulaştırılmış sebeplerinin üretilmesi de bu sürecin en önemli, lokomotif gücüdür ki o da ancak Batının ontolojik üstünlük iddiası ile taze ve güncellenmiş tutulabilir. Aksi takdirde, bir gün biri çıkar, tamam, şunu şunu anlıyoruz da acaba neden hep batı hegemonyasının çizdiği yolu sorgulamaksızın takip ediyoruz diye soruverir ki o zaman kral çıplak örneği ortaya çıkar. İşte bunun önünü kapatabilmek adına, ne güzellik gelirse o da bizden gelir, biz Batıyız tezini savunur batı.
Modernizasyon teorisinin de tam merkezine tekabül eder bütün bu batıcılık silsilesi. İnsanlık tarihinde batının geçtiği yoldan, onun içtiği sudan nasiplenmek gerektiğini savunur ki Batı olabilsin. Neden Batı olunmalıdır, bu teorinin arkasındaki teorisyenlere göre? Çünkü tek yol budur (!) Tek geçerli (!) yol budur. Tek yön (!) de batının aldığı yöndür. Burada dikkatinizi çekerim, yol’un ne olduğu kadar yön’ün ne olduğu da önemlidir. Yön ille de batı istikametidir. İnsanın insan olabilmesi için batılı olması gerekir der bize modernizasyon teorisi. Böyle olunca da batı dışına düşen milyonlar, batılı yapılması gereken varlıklar ve daha da doğrusu nesneler olarak addedilir.
İşte sorun da buradadır zaten!
yeniakit