Abdurrahman Dilipak
Postmodern bir dünya savaşı
Postmodern darbe “darbe” sayılmıyor.. “İyi çocuklar” darbe yaparsa o darbe darbe değildir.
Hem bir defa darbe yapmakla demokrasi yara almaz.. Her darbe yeni bir darbedir..
Mesela postmodern savaş da savaş sayılmaz. Ona “asimetrik savaş” da diyebilirsiniz mesela..
Terör bir savaş türü müdür? Psikolojik savaş, kimyasal savaş, biyolojik savaş, nükleer savaş, siber savaş. O kadar çok savaş çeşidi var ki. Siz hangi tür savaşı arzu ederdiniz.. Ekonomik savaş mesela. Çocuklar savaş oyunlarına bayılıyorlar.. Siz sıcak savaş mı seversiniz, soğuk savaş mı?
Savaşsız bir dünya mümkün mü? Bugün insanlar kendi ile savaşta. Akılla vicdan savaşıyor aslında.. İnsan insanla, insan tabiatla, sonuçta insan Allah’la savaşta..
Mesela Japonya’da, İskandinav ülkelerinde intiharla ölenlerin sayısı doğuda terörden hayatını kaybedenlerden fazla. Hele kendini uyuşturucuya, alkole vuranların bu sebeble ölümlerini de, ya da ölümden beter hayatlarını da hesaba katarsanız durum hiç de iç açıcı değil.
Bilmiyor olamazsınız, cehennemin ateşi Esed’in, Putin’in ateşinden daha yakıcıdır ve daha çok yeri kapsıyor aslında.. Ama insanlar Esed’in cehenneminden kaçarken, öte yandan cehennem ateşine doğru koşuyorlar. Esed’in ateşinden kaçanlara yardım edenler, cehennem ateşine doğru koşanlara nedense ötekiler kadar ilgi göstermiyorlar..
BOP çerçevesinde 22 ülkenin sınır, rejim ve yönetiminin değiştirilmesi konuşuluyordu. Bu 22 ülke namlunun ucunda demektir.. Kriz sadece 22 ülke ile sınırlı da değil.. En kritik ülkeler Arap ülkeleri. Ardından Afrika, Balkanlar, Kafkasya ve Asya ülkeleri ve Latin Amerika..
Afganistan, Irak, Suriye, Filistin, Mısır, Yemen, Libya, Tunus’dan ibaret değil kriz. Ukrayna, Ermenistan, Gürcistan, Çeçenistan, Yunanistan, Nijerya, Çad, Mali.. Daha sayalım mı..
Mesela Egenekon ve Balyoz da postmodernbir darbe girişimin devamı idi. Paralel yapı da aynı postmodern savaşın bir parçasıdır..
Postmodern darbe aslında postmodern savaşın bir başka biçimidir.. Bana kalırsa Özhaseki’nin, Paralel yapının 25 yıl önceki, “Fabrika ayarları”na geri dönerse bu hesaplaşmanın sona ereceği görüşü çok gerçekçi bir tesbit değil.. 25 yıl önceki fabrika ayarları, CIA, MOSSAD, MI5 ve Vatikan’ın verdiği bir ayardı ve paralel yapı bu kuşatma hareketinin taşeron örgütü idi. AK Parti’yi ele geçirerek, BOP üzerinden öncelikle 22 ülkenin rejim, sınır ve iktidar yapısını değiştirmeyi hedefliyordu.. Bugün bu ülkelerde yaşanan trajedi, Paralel yapı ve BOP’un çöküşü sonrası, sürecin dindarların eline geçmesini önlemek için eski diktatörlük rejimleri ile işbirliği arayışının ürünüdür. Baradey ve Tony Blair’in Mısır’a danışman yapılması bu projenin bir parçasıdır.. Tabii asıl plan, Sisi’nin askeri koruması arkasında sistemin kendi planlarını hayata geçirme girişimi idi ama, o da çöktü.
Paralel yapının fabrika ayarlarına geri dönmesi durumunda operasyonların duracağı görüşü, yaşanan süreç açısından bürokrasi, emniyet, istihbarat ve güvenlik birimlerinde ciddi anlamda olumsuz bir etki oluşturmuştur.. Yargıtay’ın Ergenekon davası ile ilgili verdiği karar Paralelciler için de bir umuda dönüşmüştür..
Esasen Ergenekon davasındaki hukuksuzluklardan, uydurulan evraklardan, usulsüzlüklerden Paralel çete sorumludur.. Ergenekon davasındaki hukuksuzluklar, hukuk ihlalleri sebebi ile Paralel yapı aleyhine yeni davalar açılmaması gerekir.
Öte yandan Ergenekon davasını tümden ortadan kaldırmak bir cinayet olur.. Ya da Ergenekon davası ortadan kaldırılacaksa, 28 Şubat’ta başlayıp etkisi hâlâ devam eden, merkezi TSK içinde olan, Media, Mafia, Sermaye, Siyaset, Bürokrasi ve STK içinde olan, dış bağlantıları olan derin çeteyi ortaya çıkartacak yeni bir soruşturma açılmalı ve sorumluları sanık sandalyesine oturtulmalıdır.. Evet, bana göre de Ergenekon davasında en az sanıkların üçte ikisinin bu iş ile doğrudan bir alakası yoktur..
Ne paralel, ne de Ergenekon-Balyoz davası, 28 Şubat davasının üzeri örtülemez. Eğer gerçekten pişmanlık duyuyorlarsa etkin pişmanlıktan yararlanabilirler. Gasbettikleri paraları iade etmek zorundalar.. Verdikleri zararı tazmin etmeliler.. Bu iş sadece derin devlet ve bilinen Paralel devletle sınırlı kalmamalı, başka Paralel yapılar da var.
Gerçekten pişman oldularsa çaldıklarını geri versinler, itirafta bulunsunlar, yabancılarla kurdukları karanlık ilişkileri sona erdirsinler, belki o zaman bazı şeyler yeniden düşünülebilir. Paralel yapının 25 yıl öncesine geri dönmesi çözüm değil yeni bir tehdite kapı aralamak anlamına gelir.
Gülen hareketinin 1962’den başlayarak hiçbir dönemi meşru, kabul edilebilir değildir.. Gülen hareketini aklamak da mümkün değildir.. Paralel yapı ile anlaşacaksanız PKK ile de anlaşın. İsrail ile de anlaşın, Ergenekoncularla da anlaşın.. Erdoğan; Çetin Doğan ve Hurşit Tolon’u Beştepe’ye davet etsin. Özür de dilesin mi, mesela Büyükanıt ve İlker Başbuğ’dan! Başka bir emriniz var mı?. Mafyayla da anlaşın.. Cem Uzan’la da, Koç’la da, Doğan’la da, anlaşın. Onlarla niye kavga ettiniz ki o zaman.. Halis Toprak’ın çocuklarına mallarını geri verin.. Mason Locaları ile de anlaşın. BÇG ile ADD ile ÇYDD ile Dev-Yol/Dev-Sol’la da anlaşın.. ABD’ye, AB’ye, Vatikan’a, İsrail’e “Hayır” demekten vazgeçin.. Temelden çözelim sorunu; Erdoğan Gülen’den ve “One Minute” için İsrail’den özür dilesin, bitsin bu iş..
Birileri bu konuda zihinleri bulandıran açıklamalar konusunda “iyi niyetli” olabilir ama, dinleyenler o sözden başka şeyler anlayabilirler. O zaman o “iyi niyet” kendilerini kurtarmaya yetmeyebilir.. Bazan cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir..
Postmodern bir savaşla karşı karşıyayız, içimizdeki kriptolara dikkat. Bazan merhamet mazarrat sebebidir. Selâm ve dua ile..
yeniakit