Ölenlerden ikisinin cenazesinde bombalı saldırı, 10 yaralı... Tam da PKK'nın 20 Eylül'e kadar ilan ettiği "eylemsizliği" kalıcı hale getirmeye dönük bir diyalog süreci başlayacakken yine o meşum düğmeye basıldı ve kan gövdeyi götürdü...

Ergenekon mu yaptı?

PKK'nın içinden bir grup mu yaptı?

Bunu tartışabiliriz.

Ama yapanın niye yaptığı konusunda herkes hemfikir olsa gerek.

Barış ve Demokrasi Partisi yöneticileri iki önemli hükümet üyesi ile bir araya gelmek üzereydiler...

Demokratik Toplum Kongresi yöneticileri de başbakandan randevu almıştılar...

O bombaları kim koyduysa, barış umudunu bir nebze de olsa yeşerten bu süreci baltalamak için koydu.

AK Parti Hükümeti "Bu şartlar altında BDP ve DTK ile görüşürsek bize vatan haini muamelesi yapılır" desin de diyalog başlamadan bitsin diye...

Bunda hemfikirsek şunda da hemfikir olmalıyız:

Hükümet BDP ve DTK ile diyalog sürecini o bombalar yüzünden askıya alırsa provokasyona gelmiş olur.

Ha, "Demokratik Özerklik" meselesinin BDP'liler tarafından birdenbire en öncelikli, en acil, en ertelenemez mesele haline getirilmesi tabii ki can sıkıcı.

2007 yılında 'Türkiye'deki bütün kültürleri koruma altına alan bir anayasa maddesi PKK'nın silah bırakması için yeterlidir' diyenlerin şimdi 'Öz savunma birliklerini de içeren demokratik özerklikten aşağısı kurtarmaz' diye tutturmaları ve PKK'nın ancak bu konuda teminat verilmesi halinde şiddetten vazgeçebileceği intibaını uyandırmaları tabii ki şüphe çekici.

Başbakanın bu hususta iğneleyici imalarda bulunarak rahatsızlığını ve tedirginliğini ortaya koyması tabii ki anlaşılır bir şey.

Fakat, ne olursa olsun, diyalog mutlaka kurulmalı ve provokatörlere pabuç bırakılmadan ısrarla sürdürülmeli.

Bugün DTP de hükümet de fevkalade 'uç' şeyler söylüyor olabilir, ama bunlar son ve değişmez sözler olmak zorunda değil.

Uçları birbirine yaklaştırmak, ortada bir yerde buluşmak için diyalogdan başka çare gören varsa beri gelsin.

yenişafak