Merve Kavakçı
Resmi tarih
Ulus-devletlerin resmi tarihleri “düzleştirilmiş muhasebelerin” bir ürünü olarak ortaya çıkar. Tek tonlu ve renksizdirler. Renksiz derken renklerin ötesinde bir şey kastediyorum. Çeşitlilik arz etmezler yani. Yoksa hareketlidir. İnişleri çıkışları, heyecanları, kavşak dönümleri varmış gibi gözükür ama biraz geriye adım adım, resme belli bir mesafeden bakınca, aslında hiç de hareketli olmadığını tesbit edebilecek kadar durağandırlar mesela. Tek renkli ve durağan. Tek sesli de. Mevzubahis ses de bir hikaye anlatır, o hikayenin bütün kıvrımlarını ulus-devlet insacıları ki bunların arasında “mühendisler” de vardır şantiyede çalışan “işçiler” de vardır nakış gibi işlerler. Bu nakış hata kabul etmez, sonra sırıtır çünkü, o zaman çok dikkatli bir şekilde bir elde tığ bir elde iplik nakşedilir kaşnağa. Fazlalıklar sökülüp alınır, düğümler arka plana saklanır, yüzü ve tersi arasında fark bariz, nakış bu şekilde tamamlanır...
Resmi tarihler tam gerçek değildir, gerçeği yansıtmaz denemezse de gerçeklik parçacıklarını farklı şekillerde birleştirerek eskisinden farklı yepyeni bir design ile kollektif ulusal tecrübe olarak sunar. Bizimkisinde Çerkes Ethem “isyanı” ile yerini alır mesela. Çerkes Ethem gerçek midir, yoksa hayal mi, gerçektir tabii. Yaşamış bir Osmanlıdır. Ancak isyanla anılması ne denli gerçektir... Gerçek, bugün seksen bir yaşında olan, Çerkes Ethem’in abisi Reşit beyin kızı olan Güner Kuban hanımefendinin girişimi ile ortaya çıkar. Çerkes Ethem hain değildir! Ancak bir asır boyunca öyle lanse edilmiştir, anlatılmıştır, yazılmıştır. Bir algı operasyonu da “ta” o tarihte yapılmıştır. Tarih, gerçeklerinin bir kısmından ayıklanmış, düzleştirilmiş, renkleri karartılmış, tek tip, tek ses, tek renk üzerinden yeniden tüketime sunulmuştur. Öğrenciler Çerkes Ethem isyanını hafızlamış, hainler listesinde zihinlerine kazımıştır.
Türkiye’nin son yıllardaki değişimi ile devreye giren umutlar Sayın Kuban’ı da harekete geçirmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yaptığı başvuru ile amcasının itibarını zedeleyen, karartan herhangi bir karar olup olmadığını araştırmıştır. Sonuç, olmadığı yönünde gelince, haklı olarak şimdi de “Ethem Bey hakkında aleyhte böyle bir durum, karar yoksa niye o halde yıllarca derslerde Çerkes Ethem’in isyan çıkardığı ve ihanet ettiği yalanı anlatıldı?” diye soruyor. Amcası “Ethem Bey’in el üstünde tutulduğu ve en büyük övgüleri aldığı Kurtuluş Savaşlarının en ateşli zamanlarında isminin önüne Çerkes unvanı niye konulmadı ve Çerkesliği dillendirilmedi de daha sonra ‘siyasi kararlar” ile kendisi hain ilan edildiğinde isminin önüne Çerkes konuldu” diye ekliyor. Cevap basit aslında. Çünkü tarih çarpıtıldı, çünkü düşman “kurgulanması” gerekiyordu, çünkü o “kurgu” üzerinden bazı hal ve tavırlar, atılacak adımlar geliştirilmeliydi böylece “meşru” zemine oturtulabilirdi, çünkü kimse sorgulamamalı, arkasını aramamalıydı. Çünkü çünkü çünkü.
yeniakit