Ruhun İrfanla Yükselişi 5
Bu gün aşure günüdür. Tarihin bütün güzellikleri ve çirkinlikleri bu uzun günde görül-müştür. Habil ve Kabil ufukta görünüyorlar...
BEŞİNCİ BÖLÜM
AŞURA GÜNÜDÜR
Bu gün aşure günüdür. Tarihin bütün güzellikleri ve çirkinlikleri bu uzun günde görül-müştür. Habil ve Kabil ufukta görünüyorlar. Biri mukaddes İlahi bayrağı göğsüne sarmış, umut dolu gözlerini Yüce Allah'a doğru dikmiş, dilinde ise O'nun cemal ve celalinin Hamdi var. Kabil ise bencillik ve hile atına binmiş, arkadan bir darbe vuruyor ve Habil'i toprağa ve kana buluyor. Hak'ın ilk şehidi bu hayat oyununda ilk zalime, ilk katile ve batılın ilk temsilcisine karşı saf tutuyor. Habil kendi varlığını kurban ederek vefa ve imanını Rabbine ispat ediyor. Kabil de küfrün, zulmün ve cehaletin bayrağını tarihin sayfalarına çiziyor"
Bu gün aşure günüdür. Ne kadar korkunç bir gün.
Tufan ayaklanmış. Ne tufan ama! Nuh(as) yol arkadaşlarını gemiye bindiriyor. Küfür ehli Nuh(as) ve arkadaşlarıyla dalga geçiyorlar. Hak, ahmakların oyuncağı ve maskarası olmuş. O denli ki; merhametli Allah, gazaba geliyor ve gazabın şiddetiyle tufan ayaklanıyor. Yeryüzü baştanbaşa hadise seliyle dövülüyor ve yok ediliyor.
Bu gün aşure günüdür. Ne kadar ibret dolu!
Zihinleri bulandırdılar. Bütün değerleri alıp başlarını kestiler ve maslahat kurbangahlarında feda ettiler. Zamanın Hüseynin başını kestiler. Onu parça parça ettiler ve parçalanmış ruh ve bedeninin yanında dans ettiler. Düşmandan her biri aşağılık, kokuşmuş ve küçültücü bir pay aldılar ve pişmanlıklarını bu payla teskin edip razı ettiler. Hüseyni parça parça ettiler. Yüzükleri için parmaklarını bile kestiler. Huzursuz vicdanlarını söndürmek ve kalplerindeki feryadu figanı duymamak için sarhoş kahkahalar attılar. Hallerinden razı olduk-larını göstermek için leş kargaları gibi yemeye koyuldular. İğrenç ve korkunç amellerini unutmaya çalıştılar. Bunun için eğlence binaları yaptılar ki, olmaya içlerinde uyanık bir kalpten zayıf bir ses duyulsun ve yankılansın. Ve böylece bu cehalet ve zulümle boğulmuş kara kalpleri uyanıp habis ve iğrenç amelleri ortaya çıksın. Onlar, kalplerinin derinliklerinde Hüseynin Hakla olduğunu biliyorlardı. Cinayet işlediklerini biliyorlardı. Tarihin en yüce mazharını ve en büyük şifresini parçaladıklarının farkındaydılar"
ÖNE KOŞUYORUM
Tarih beni imtihan ediyor, fedakârlığımı ölçmek istiyor.
Cesaretimi denemek istiyor. Kabiliyet ve tecrübelerimi sınamak istiyor. Şimdilerde ilahi sancak bana emanet edilmiş. Tağutlarla savaşıp bu savaşımı fedakârlıkla ve şahadetle taçlan-dırmalıyım.
Risalet sancağı ellerime emanet edilmiş. Tarihin zor ve tehlikeli döneminde bütün gözler elimdeki risalet bayağına dikilmiş. Bütün kalpler benim için çarpıyor. Bütün müminler bu çizgiye ümitlerini bağlamışlar. Ve ben (ki cephenin ilk askeriyim) iftihar dolu sancağı bağrıma basmalıyım. Ve bu benim fedakârlığımın, imanımın, şahadet aşkımın, sancaktarlığımın, risaletin ve haklılığımın nişanesi olsun"
Orası sabrın ve bekleyişin yeri değil. Böylesine bir şahadet ne kadar da tatmin edici ve teselli edicidir. Düşman mermileriyle öylesine yanmak ne kadar lezzetlidir. Mutlu bir adam ne kadar rahat ve mutmain şahadete gider. Benim için bu yolda, ne kadar itminan, kalp huzuru ve ruhi bir sükûnet var"
Öne doğru koşuyorum. Şahadet düğününün arzusundayım. Bütün dünya gelip temaşa etsin. Bırak bütün yıldızlar, bütün taşlar, bütün ağaçlar ve bütün haneler şahit olsun"
GARİP BİR ADAM
Yüreğimin derinliklerinden feryat ediyorum. Fakat kimse feryadımı işitmiyor. Dünyayı bir savaş alanı biliyor ve tek başıma savaşa dalıyorum. Varlığımı ateşe sürüklüyorum. Biri belki uyanır, belki bir vicdan uyanır, belki bir kulak feryadımı işitir diye kanımı toprağa döküyorum. Fakat ne yazık ki, maddi çıkarlar, hayata bağlılık ve şahsi menfaatler hepsini zincirlemiş. Tarih hepsini esir ve zelil etmiş" Yürekten isterdim ki hayatlarının üstüne bir kırmızıçizgi çeksinler ve böylece bütün zincirlerden, esaretlerden, hesaplardan, korkulardan ve dünyaya olan alakalarından azat olsunlar. Bir parça ateş olsunlar, aşk olsunlar, feryat olsunlar, savaş olsunlar, kılıç olsunlar, savaşçı olsunlar, aslan olsunlar, şahadet arzusuna dalsınlar ve esaret altındaki insanlığın kanlı sancağını nesilden nesile aktarsınlar"
Ben yabancıyım. Her kes beni garip görüyor. Fikirlerimi, yakan aşklarımı, fedakârlıkla-rımı, her şeyden vazgeçmişimi, sabır ve tahammülümü, acılarımı ve kederlerimi, cesaretimi ve tehlikeye atlayışımı her kes garipsiyor. Kendi kendilerine diyorlar ki; doğrusu falan adam çok acayip ve bizden çok yabancılaşmış! Zannediyorlar ki bu özellikler yabancılaşmanın neti-cesidir. Az ya da çok bekliyorlar ki diğer bütün yabancılar böyle özelliklere sahipler. Böyle normal olmayan acayip mahlûkları yarattığı için Allah'ı tespih ederler.
Doğrusu ben herkesten ve her şeyde yabancılaşmışım. Aciz ve dertli, tefekküre dalıyo-rum. Bütün dünyadan kaçıyorum. Kâinatın ücra bir köşesine sığınıyorum ki; kırık kalbimden başka bir sırdaşım olmasın, kalbimin atışından başka bir ses duymayayım, yakıcı feryatlarıma kalbimden başkası cevap vermesin ve isyan feryatlarım kalbimden başka yerde yankılanmasın.
ALLAH'A KULLUK
Gam dünyasına geri dönmek istiyorum. Keder ve acılarımla birlikte olmak istiyorum. Kederimin temiz göğü kirlensin istemiyorum. Tenha ruhum kelimelerin kalabalığında manasız ve irfanın tecellisinden nasipsiz olsun istemiyorum. İstemem! Lezzet dünyasına adım atmak istemem. İsterim ki dünya sarayına adım attığımda servetten, makamdan, yaşamdan, şehvetten ve onda her ne varsa elim ve eteğim boş olsun.
Tereddütsüz vesveseler kalbimde dolaşıyor. Güzellikten lezzet almaya başlıyorum. Gü-zelleri seviyorum. Yüreğim sevmemi, bağlanmamı ve hatta kendimi ona feda etmemi istiyor. Acı ve kederlerin ağır yükünden kurtulmamı ve böylece rahatlığa kavuşmamı istiyor. Acı ve kederleri anlatmamı başımı dizine koyup gözyaşı dökmemi ve ruhumu yoran acıları dindir-memi istiyor. Yüreğim birini, bir mahbubu, bir insanı sevmek ve ona bağlanmak ister. Öyle ki ona bağlılığı Allaha bağlılığın bir cüzü olsun. Allaha bağlılık mutlak bir bağlılıktır. Sonsuz bir bağdır. Dokunma, hissetme, anlama ve kavramadan öte bir bağdır. Kalbin ve ruhunda öte-sidir" Ve böyle bir bağlılığın müşkülleri var. Yüreğim bu bağlılığı sadeleştirmek, kolaylaş-tırmak, hissetmek, anlamak ve sınırlandırmak istiyor. Gönlüm Allahın tecellisine bağlanmak istiyor. Güzellik yerine güzele, yücelik yerine yücelene bağlanmak istiyor" Mutlak ve sonsuz bağlılığın yükünden kurtulup rahatlamak istiyor.
Ama hayır. Bu bana yakışmaz niye kendimi kandırayım. Niye Allahın yerine puta tapa-yım. Bırak bu maddi dünyadan göçüp gideyim. Bırak pılımı pırtımı bu dünyadan toplayayım. Bırak benim için maddiyat, lezzet, ümit ve arzular kalmasın. Bırak kaderimle yalnız kalayım. Bırak kalbimin ateşi ile yanayım. Bırak herkes beni unutsun ve hiç kimse beni hatırlamasın. Bırak her kes mutlu ve başarılı olsun. Rakkaslar ve dansçılar hayatın dalgalarında dolaşıp dans etsinler. Bense yapayalnız yüreğim ve kederlerimle herkesin gittiği yokluk vadisine adım atayım. Gidin! Gidin! Ey insanlar, beni kederimle yalnız bırakın. Başka ihsan istemez.
BAĞLANMAK İSTİYORUM
Ben bağlanmak istiyorum, yanmak istiyorum ve hayatımı mahbuba takdim etmek istiyo-rum. Ama ne yapayım o korkarak ve titreyerek kaçıyor. Aşkın ve heyecanın ateş gedesi olan bir gönül bulmak istiyorum ki varlığımı onda küle çevireyim. Bir sığınak bulmak istiyorum ki bütün cihandan kaçıp ona sığınayım, o muhabbet sığınağında sukut ve rahatlık bulayım ve bir an olsun huzura kavuşayım. Aşk ve muhabbetin merkezini bulmak istiyorum ki beni ebediyete götürsünler. Yanan kalbimi dünyaya açsın, heyecan dolu ruhumu sefillik kurtarsın ve asli izzetine kavuştursun. Bir mahbup bulmak istiyorum ki kendimi ona feda edeyim ve feda olma mefhumunu her an tecrübe edeyim. İşte bu feda olma tecrübesi benim sırrım ve aşka münaca-tım olsun.
Ama" Ama şimdiye kadar böyle büyük bir maşuka ulaşamadım. Beklide hiç ulaşama-yacağım. Ben mum gibi yanarak bu dünyadan hedefsiz ve dayanaksız âlemin tufanı peşinden bir noktada diğer noktaya savrulacağım. Belki bazen dayanak bulmak ve yersiz yurtsuzluktan kurtulmak için çabalıyorum. Ama varlık felsefem uygun görmüyor ki ateşin alevleri dayanağın bağı olsun, savruluşumu durdursun ve böylece ateşimin şiddetini azaltsın. Varlık mumumun tek bir hedef ve dayanağa bağlanması takdir edilmiş. Diğerlerinin hoşlandığı beni celp etmiyor ve benim hoşlandığımdan ise diğerleri kaçıp beni yapayalnız bırakıyorlar.
Evet, ateş yalnız olmalı. Yokluk yalnız olduğu dibi"
Kendi kendime düşündüm ki başka bir ateş bulayım ve onunla bir araya gelip yalnızlık-tan kurtulayım. Ama anladım ki iki ateş kavuşup bir olduğunda ve vahdet derecesine eriştikle-rinde teke dönüşürler. Gene tek ve yalnız olur.
Bir an başka bir insan benimle yol arkadaşı olduğunda ve yokluk âlemine adım attığında, yok oluveriyor. Ve yokluk gene yalnızlıktır"
RABBİM BENİ BAĞIŞLA
Acı ve kederden kaçmak isteyerek günah işlediğimi düşünüyorum. Acı ve sıkıntımdan bir parçayı sırtlayacak ve ağır mesuliyet yükümü sırtlayacak birini bulmak istiyorum.
Yalnızlıktan yorulduğumu, acı ve kederin altında ezildiğimi hissediyorum. Sabrım tü-kendi. Tahammülüm bitti ve gücüm sona erdi. Acıdan anlayan birini bulup başımı göğsüne yaslayıp içimde ukdeler bitene dek ağlamak istiyorum. Kendimi ona emanet etmek ve varlı-ğımı ona takdim etmek istiyorum. Böylelikle belki bu ağır yükten kurtulurum.
Bu tercih bir kaçıştır, bir zavallılıktır.
Rabbim beni bağışla. Bana sabır ve tahammül ver ki, acı ve kederden kaçmayayım, me-suliyet yükünü omzumdan atmayayım ve belalardan ve musibetlerden şikâyetçi olmayayım.
BÜYÜK GÜNAH
Menfaat için her kesin gözü önünde iş yapmak büyük bir günahtır. Hedefe zarar veren çocukça işler"
Ben o kadar kirli, aşağılık ve kâfir değilim ki; bencillik, gurur ve maslahatımın peşinden koşayım ve diğerlerine tabi olup milletin ve inkılâbın menfaatlerini ayaklar altına alayım. Milletle oynayayım. Şahsi kudret için ve siyasi menfaatler için savaşıp birileri için Hakkı ayaklar altına alayım"
ALLAH'TAN BAŞKASINI İSTEMEM
Ben şimdiye kadar kimseye kin beslemedim ve sinemde kin ve nefreti barındırmadım.
Ben arzularım için Allah'ın dergâhına çok az el açtım. Hiçbir zaman isteklerimi duanın kuvvetiyle Allah'a tahvil etmek istemedim. Çünkü ben Allah'a, O'nun adaletine, tedbir ve çaresine iman etmişim. O'nun iradesine ve takdirine teslim olmuşum.
İlahi! sen biliyorsun ki kendi beşeri vazifelerimden bir zerre bile ödün vermedim. Bir an olsun ölümden korkmadım. Hiçbir zaman kişisel maslahatım için Hak ve Hakikati ayaklar altına almadım. Tehlikeli girdaplara daldım. İftira ve töhmet tufanına tahammül ettim. Zerre kadar senin yolundan sapmadım.
Sen biliyorsun ki öyle günler geçirdim ki, yer ve gök bana düşman kesildiler. Nereye gittiysem ölüm ejderhası ağzını açmış beni yutmak için bekliyordu. Bir an bile hayatım emni-yette olmadı. Her taraftan bana doğru kurşunlar yağıyordu.
Ben yemin ettim ki, her şey bana düşman olsa bile tahammül edeceğim ve bir an bile Hak ve Hakikatten yüz çevirmeyeceğim. Bir an bile zülüm ve yalana teslim olmayacağım. Dünya ve içindekileri üç talakla boşayacağım. Rabbimden başka hiç kimse ve hiçbir şeye da-yanmayacağım ve hiç kimseden hiçbir şey beklemeyeceğim. Allah'tan başka hiç kimseyi talep etmeyeceğim.
Sadece Hakkı söyleyeceğime, Haktan başka bir şey istemeyeceğime, Hakkın yolundan başka bir yola girmeyeceğime, kişisel maslahatım için sinip susmayacağıma ve sağdan soldan bütün âlem bana saldırsa bile korkmayacağıma yemin ettim.
Ben işte böyle bir fikir ve ideolojinin temsilcisiyim. Dostlarım ve dava arkadaşlarıma karşı, bu fikri hayata geçirip amelle göstermeyle mesulüm.
ALLAH İNSANIN DOSTUDUR
Biri sahnede oyun oynuyor. Bütün gözler ona dikilmiş ve o da bu bakışlardan lezzet alı-yor.
Öyle anlar olur ki; kalpler birine yönelir. Gönüller ısınır, yanar ve erir. Gönüller onu sever.
Öyle anlar da olur ki; ruhlar birine yönelir. Ruhlar en yüksek tabakaya yükselir. Varlık-larının derinlikleri ebediyetin derinliğiyle birleşir.
Bazen de Allah birine teveccüh eder. Allah onu sever ve onun dostu, yaranı ve munisi olur.
RUHUN KEMALİ
Nuh, Mesih ve Ali(as) kendi toplumlarında alaya alındılar. Bütün peygamberler de alaya alındılar. Ama insanların ruhlarının kemalini en yüksek dereceye ulaştırdılar. Tarihin koyu ve karanlık sayfaları eğer bu insanların ruhlarının cemali, paklığı ve aşklarıyla aydınlanmamış olsaydı ne olurdu?
Ne kadar korkunç olurdu! Eğer tarihin bütün kahramanları Cengiz, Timur, Neron, Atilla, Muaviye ve Yezit gibi olsaydı"
* * *
Öyle bir kahraman ki, hayattaki bütün lezzetleri ayaklar altına alıp kana bulanmış bir yüzle Allah'ı görmeye gitti"
* * *
Kuru ve susuz kumlarda yetişen çöl ağaçları, çoğu zaman bağ ve bostanlarda yetişen ağaçlardan daha güçlüdürler. Âliyi onca olay ve hadiseler arasında galibiyete ulaştıran esas faktör, nefsine hâkim olmasıydı.
* * *
Öyle bir esir ki fidye olarak nefsini verip ruhunu azat ediyor"
İlahi! İnsanlar neden anlamıyor. Beni bağışla ve temizle"
İlahi! İnsanların methi beni tesir altında bırakmasın ve gururlanmama ve övünmeme yol açmasın"
Beni imanda öyle bir dereceye ulaştır ki, varlığımın bütün zerreleri senden başkasına tapmasın"
* * *
Böyle birinin sessizliği zikir, zikri ise ibadettir"
ALLAH İNSANI YARATTI
Allah insanı yarattı.
Ki kendi yaratıcısını tanısın.
Güzelliğine âşık olsun.
Celal ve azameti karşısında titresin.
Soğuk ve sert toprağı aşk ateşiyle ısıtsın.
Kendi isteğiyle aşkın kurbangahına koşsun.
Aşkın yakıcı acılarından derin lezzetler alsın.
Saadeti şahadet ve yanmada bilsin.
Aşk ateşiyle yaşasın.
Güzelliğe, hakikate ve nura bağlansın.
Acıyı anlasın.
Kederi mukaddes bilsin.
Güneşin batışının büyüleyici güzelliği karşısında, varlığının özü olan gözyaşlarını takdim etsin.
Gezegenlerin büyüleyici fısıldayışını ve yıldızların göz kırpışını soğuk ve karanlık gece-lerde anlasın.
Deryanın dalgaları kalbinin derinliğinde titresin.
Kabaran hislerini dalgalarla sonsuzluğa götürsün.
Yüce göğün azameti ruhunu miraca çıkarsın.
Mum alevinin titreyişi ruhunu dalgalandırsın.
Çocukların masumane gülüşleri hislerini canlandırsın.
Merhametli annenin busesi kalbini eritsin.
Semadaki yetimin gözyaşı yüreğini titresin.
Dertli mazlumun feryadı içini yaksın.
KADİR GECESİ
Mahbubum!
Yanmak istiyorum.
Yüreğimi yakan bu ateşi mukaddes sayıyorum.
Varlığımı baştan aşağı yakan ve bütün maddi ve manevi kirlerimi küle çeviren geceyi kadir gecesi olarak biliyorum.
Ve bütün hayatımı bir tek kadir gecesine feda ediyorum.
BİR DAMLA GÖZYAŞI
İlahi! Beni o kadar dağladın ki, ölüm bana tatlı ve cazip oldu.
İlahi! Beni hiç kimseden ve hiçbir şeyden beklentisi olmayacak kadar, hizmet ve feda-kârlıklarım için hiçbir şey talep etmeyecek kadar, aşk ve ibadetle ticaret yapmayacak kadar zengin kıldığın ve ibadetlerimi sadece fıtri bir ihtiyaç olarak yapma meyli verdiğin için sana şükrediyorum.
Beni o kadar cömert ve ihtiyaçsız kıldın ki, bir tek bakış ve bir damla gözyaşı için haya-tımı dünyanın bütün cazibesine rağmen takdim ettim.
VEDA ANI
Veda anı gelip çattı.
Bir mumdu, dünyasından ayrıldı, âleme daldı. Bir kelebekti, aşkın eteğine düştü, esir ol-du, yandı, bağlandı"
Ama uykudan uyandı. Her kes işine yöneldi, her kes gitti ve onu yalnız bıraktılar. Mum uzakta kaldı"
Ben de bir mumdum, gözyaşı oldum. Aşktım, su oldum. Cisimdim, ruh oldum. Yürek-tim, ateş oldum. Ateştim, duman oldum.
ŞEHİTLERİN SERVERİ HÜSEYNİN ANISINA
Bırak dünya bana ağlasın. Dertliyim, kalbim kırık" Tüm bu acı ve sıkıntılara katlanacak tahammülüm kalmadı. Annemin dizini özledim. Tertemiz bağrına sığınmak istiyorum. Başıma koyup hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum. Şefkatine ihtiyacım var. Çocukluk dönemi ve şefkatli anne sığınağı ne de güzeldi" Yazık ki artık böyle bir sığınağa sığınmak, böyle bir şefkat ve muhabbeti bulmak, böyle bir güven ve emniyeti hissetmek, böylesine güçlü bir bağ bulmak ve acı dolu dünyadan ona kaçmak mümkün değil. Artık dünyayı anlayamıyorum. Anne muhabbeti ve şefkatinden başka bir sığınak kalmamış.
O çocukluk dönemleri geçti. Lakin şefkat dolu sıcak bir sığınağa olan ihtiyaç devam ediyor. Özgürce ağlayıp içtenlikle kendini ona emanet edeceğin bir sığınak" Bütün dünyadan kaçıp ona sığınacağın bir sığınak"
Derlerim ve acılarım günbegün artıyor. Takatim kesiliyor. Galiba bu günbegün artan dertlere tahammül etmenin tek çaresi deli olmaktır. Çünkü delilik ve şaşkınlık âleminden başka bir şey hissetmiyorum. Gerçeklerden kaçmak istiyorum. Yaşamak için yoklukla doymak istiyorum ki; kalıp nefes alabileyim. Böylece başka acılara ve daha büyük kederlere göğüs gerebileyim.
Ben iyi dostlarımı kaybettim. En iyi çocuklarımı yitirdim. Ciğerparelerim biri biri ardında gittiler. Kan ağlamak istiyorum. İçimi yakan ateş ve dağlanmam azalsın diye volkan gibi acılarımı dışarı dökmek ve göğsümü yarmak istiyorum. Eridim, gözyaşı oldum, keder oldum, ruhsuz ve hareketsiz bir iskelet oldum; hissiz v arzusuz bir ölü, soğuk ve katı bir taş, sararmış ve pejmürde" İşte ben buyum. Başka bir şey değil. Sadece vazifemi yerine getirebilmek için nefes alıyorum. Vazife için ayağa kalkıyorum. Vazife için yatıyorum. Vazife için gülüyor ve vazife için ağlıyorum" Evet, hayatta kalmak ve direnmekle mesulüm. Öylesine zor ve takatin dışında bir mesuliyet ki, ona tahammül etmek benim sabrımın ve gücümün dışındadır.
Şehitlerin serdarı Hüseyni düşündüm. O en iyi dost ve yarenlerini yitirdi. Takat kesici bir acıydı. Âlemden daha büyük bir kederdi. Ama sabra ihtiyacı yoktu. Çünkü şahadet şerbeti o kadar tatlı ve berraktı ki, bütün acı ve kederleri bitiriyordu" Fakat ben şahadetin saadetinden nasiplenemedim. Hayatta kalmaya, acı çekmeye, yanıp yanıp dirilmeye, ciğerparelerimin ölü bedenlerine bakamaya ve cenazeleri arasında sabretmeye mahkûmum" Heyhat!
FEDA OLMAK İSTİYORUM
Davam için umutlu olarak, şehitler vermek istiyorum.
Davamın hakkaniyetinin bilincinde, mazlumiyeti yaşamak istiyorum.
Düşmekten kırkan bir hâkimiyete sahip olmak istemiyorum.
Zulmedecek bir kudret sahip olmak istemiyorum.
Zühdün gururunu taşıyan bir namaz kılmak istemiyorum.
Dindar olarak bilinmek istemiyorum.
Akıl ve kalbin önüne geçen kuru bir taassuba sahip müminlerden olmak istemiyorum.
Bana gururu ve kibri musallat edecek bir galibiyet istemiyorum.
Açık hakikatleri bana unutturacak inkılâbı hisleri istemiyorum.
İrfanımı artırmayacak acı ve kederlerin beni yakmasını istemiyorum.
Ebedi hayattan emin bir şekilde ölümün kucağına atlamak istiyorum.
İnsanlığın kemale doğru ilerleyişi uğruna değirmen taşı gibi ezilmek istiyorum.
Ümmeti islamın bekası için kurban olmak istiyorum.
ŞEHADETİ BEKLERKEN
Güneşin batışının güzelliğini göreyim. Ağaçların güzelliği ve yaprakların titreyişi ruhumu titretsin. Seher yeli, hayatın sırlarını âlemin derinliklerinden kulağıma fısıldasın. Senin aşkında yanayım. Ağır acılar ve kederler kalbimi küle çevirsin ki, biraz hafifleyeyim. Böylelikle daha büyük acılara ve daha ağır kederlere hazır olayım.
Sen muhabbet dolu melekuti nidanla, pejmürde ruhumu ve kalbimi canlandırmak ve tek-rar harekete geçirmek için Allah tarafından bana gönderilen bir meleksin. Geçmişte iftihar için defalarca ölüme koştum. Fakat bu defa şahadet arzusuyla ölüme koşuyorum. İftihar ve şahadet arasındaki fark; ölü toprak ile ruhlar âlemi arasındaki fark kadardır. Başkası anlamasa da benim için mühim değil. Sen anlıyorsun ya, bu bana yeter"
Allah'a söylemek istediğim şeyleri sana söylemek istiyorum. Biliyorum ki Allah duyar. Gözyaşlarımı görmeni istiyorum. Biliyorum ki senin gördüğünü Allah da görür. Yazdıklarımı senin okumanı istiyorum. Zira sen bilsen, Allah'a ulaşır. Böylece içimdeki ateşi, kederi, acıyı, yaralarımı, hislerimi, aşklarımı, günahlarımı, hayatımı anlar ve bilirsin. Tıpkı Allah'ın bildiği gibi"
Ama sen gidiyorsun" Yani bana âlemleri gösteren pencerem kapanıyor. Bana hayat ve-ren, bana aşkı telkin eden, cihanın güzelliklerini gösteren, letafet, zarafet ve muhabbet bağış-layan ruh artık olmayacak"
Ruhsuz bedenim mesuliyetin gereği için hayat ve ölümün kavgasına katılacak, coşacak ve kükreyecek" Ölümü karşılayacak. Bir an bile sükûneti bulmayacak. Fakat ruhum, kalbim ve varlığımın özü gizli kalacak"
Artık gözyaşlarımı görecek kimse yok" Onları temizleyecek latif bir el yok. İçimdeki ukdeleri giderecek ve kalbimi sıkan acılarda ve keder dağlarından güzellikten ve irfandan bir dünya kuracak kimse yok artık" Artık ruhi ve cismi yangınımdan beni semaya çıkaracak kimse de yok" Artık aşk ateşiyle beni yakıp bütün varlığımı kederlerim ve acılarımla birlikte küle çevirecek ve taze, sükûnet dolu bir hayat bağışlayacak kimse de yok"
Şehit, namaz kılar gibi, senle münacat eder gibi can verir"
ŞEHİDLERİN EBEDİLEŞEN HAYATI
Biz olaylara karşı göğsümüzü siper etmişiz ve şahadete doğru koşuyoruz.
Ebu Zer Gıfari neden altına tenezzül edip selamet yolunu seçmedi.
Biz tarihin mihenk taşıyla Hüseynin hakkaniyetini ve Hasanın mektebini ispat etmek için şahadete kendimizi hazırlamışız.
O şahadet anına kadar fani bir canlıydı. Şahadetinden sonra ebedi bir canlı oldu. Ama bazı hareket eden ölüler sadece yas tutuyor.
Şialar gene şahadetin şifreleriyle tanışıyorlar. Şahsi çıkarlar bütün dünyevi formüllerin, taktiklerin ve modern hesapların temelidir. Fakat bir insan kelle koltukta meydana atılıp şaha-dete koşunca bütün formüller, bütün hesaplar ve bütün teknolojiler alaşağı olur. Bir şehidin iradesi bütün kuvvetlerin ve teşkilatların üstündedir. Hatta tarihi hesapları da değiştirir. Biz Filistinli fedailerin en son savunma hattının kenarında yaşıyoruz. Biz Filistinli fedailerin kah-ramanca intihar saldırılarını biliyoruz. Biz kendimizde bunu tecrübe etmişiz ve değerini bili-yoruz. Kendimizi kurban olmaya adamışız. Hayatı şahadette görüyoruz. Şeref ve iftiharı bütün maddi bağlardan ve hatta hayattan kopup, özgürleşmede görüyoruz. İnsaniyetin iftiharı olan Ali her zaman gözümüzün önündedir. Şehitlerin serveri bizim kervanımızın serdarıdır.
Acı! Acı, özgürlük bahşeden, en yüce ve en aziz değerleri değiştiren ve yok edendir.( ki bunlar; halkın bedbahtlığı ve esaretinin sebebi olmuştur)
İşimiz kelam ve mantığı aştı. Artık kalp ve ruhumuzla konuşmamız lazım. Kanımızla yazmamız lazım. Hayatımız la meydanlara atılmamız gerek. Sanat, şiir ve musikinin vakti geldi. Artık sözler yetmiyor. Hisler konuşmalı, kalpler harekete geçmelidir. Tiyatro sahnemiz savaş meydanıdır. Şiirimiz bir şehidin son anındaki yiğitliğidir. Tuvalimiz kanlı kefenimizdir.
Şahadet Şiilerin ölü ruhlarına hayat vermiştir. Zillet, korku ve aşağılık dönemlerinin önüne set çekildi. Ürkeklik ve korkaklık, yerini cesaret ve fedakârlığa bıraktı. Öyle ki, genç yavrusunu şehit vermiş anne komutana "neden kadınlar için de bir askeri eğitim alanı hazır-lamıyorsunuz?" diye soruyor. Ve "ben oğlumun yerine eğitim almak istiyorum" diye ilave edi-yor.
Banim talebem ve birlik komutanı olan şehidin genç kardeşi, beni hüzünlü gördüğünde, bana "neden bu kadar hüzünlüsün? Ne oldu sana? Yoksa hala şahadetin manasını anlamadın mı? Yoksa şehitlerimizin ebedileşen hayatını görmüyor musun?" dedi.
Not: Şehid Çamran'ın şiirlerini bölümler halinde yayınlamaya devam edeceğiz.
(Yayın Hakları sadece Şahid Yayınları'na aittir, kaynak gösterilmeden alıntılanamaz)
Çeviren: Sadık YILDIZ
VELFECR