Hakan Albayrak
Saçma Sapan Bir Ezber
İçi kıpır kıpır, genç bir yazardı; Baas rejiminin sansür kurulu ‘Şurayı şöyle değiştir’, ‘Şurayı tamamen kaldır’ dedikçe çılgına dönüyordu.
Dayanamadı, çekip gitti.
Almanya’ya sığındı.
Muhaceretteki rejim muhaliflerine katıldı.
2011’de devrim hareketi başlayınca Suriye’nin nihayet özgür olacağı ümidiyle coştu, Baas rejimine karşı canları pahasına ayaklanan yurttaşlarını gıyaplarında alınlarından öptü, onların soylu isyanına çamur atan Baasçıların propagandasını yerin dibine soktu.
İyi, hoş; ama Baas’ın rahle-i tedrisinde maruz kaldığı propaganda bombardımanının izlerini silip öyle konuşsaydı daha iyi olurdu.
1971’den beri Almanya’da yaşayan ve bir müddettir Almanca yazan Suriyeli yazar Rafik Schami (Refik Şami), Die Geheime Mission de Kardinals (Kardinalin Gizli Görevi) adlı romanının bir yerinde Osmanlılara ‘giydirirken’, Baas okullarındaki ezberi -artık serde Avrupalılık da olduğu için Arap vurgusuna Yunan ve Roma vurgusunu ekleyerek- tekrar ediyor:
Yunan, Roma ve Arap medeniyetlerinin harman olduğu Suriye ışıl ışıl parlarken Türk işgali ile karanlığa gömüldü ve yüzlerce yıl süren işgal boyunca karanlıkta kaldı. Nihayet Araplar Türklere karşı ayaklandı ve özgürlük yolunda yüzbinlerce şehit verdi!...
Deveye ‘Neren eğri?’ diye sormuşlar, ‘Nerem doğru ki?’ demiş; bu propagandanın iler tutar yanı yok.
***
Suriye, Osmanlı topraklarına 1516’da katıldı.
Osmanlılarla Memlukler (Dikkat! Araplar değil Memlukler) arasındaki Mercidabık Muharebesi’nden başka muharebeye ihtiyaç kalmadan katıldı.
Suriye halkının buna direndiğine dair bir kayıt yok tarihte.
Filistin kökenli Suriyeli yazar Eymen Halid, Osmanlı’nın Suriye’ye yerleşmekte zorlanmayışını, “Memluklerin son döneminde kargaşaya sürüklenen ve büyük zulümlere maruz kalan Arapların esenlik arayışı”na bağlıyor.
Yani öyle ışıl ışıl parladığı filan yokmuş Suriye’nin.
Sonra?
Sonrasına dair Baasçı iddiaların tavan yaptığı 1958 senesinde yayımlanan Türk-Arap İlişkileri ve Arap Milliyetçiliğinin Doğuşu adlı kitabında Lübnanlı tarihçi Zeine N. Zeine (Ziyn N. Ziyn) şöyle diyor:
“Halihazırda Türklerin, Arapların geri kalmışlığının ve dört yüzyıl boyunca kültürel gecikmelerinin ana sorumlusu olduğu yolundaki popüler görüşü destekleyecek hiçbir tarihi kanıt yoktur. Bilakis, Arap yurtları öyle görünüyor ki Türk hakimiyetinden kârlı çıkmıştır. Bütün hakkaniyetle şu da söylenmelidir ki Türkler Arapları, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1908’de iktidara gelişine kadar asimile etmeye veya Türkleştirmeye çalışmamışlardır.” (Türk-Arap İlişkileri ve Arap Milliyetçiliğinin Doğuşu, Türkçesi: Emrah Akbaş, Gelenek Yayıncılık 2003)
Bu satırların devamında Baas’ın Türkler / Osmanlılar hakkındaki tezviratını çürüten olgular sıralanıyor.
“Arap İsyanı” denen şeyin marjinalliği de ortaya konuluyor.
Osmanlı’ya karşı “özgürlük” savaşı veren yüzbinlerce Arap yoktu ki yüzbinlerce Arap bu yolda “şehit” düşmüş olabilsin.
***
Konuyu Kosova’nın Makedonya’daki büyükelçisi Gjergj Dedaj’ın Türkiye / Osmanlı aleyhindeki saçma sapan çıkışlarına getirecektim, ama geç kaldım.
Yerim doldu.
Başka yazıda inşaallah.