Merve Kavakçı
Salih Mirzabeyoğlu için adalet ne zaman?
Hukuk devleti tartışmalarının ayyuka çıktığı şu günlerde hükümet karşıtları yargıya müdahele var diye bağırırken insanın hangi yargıdan söz ediyorsunuz diyeceği geliyor. Öyle ki onlara sorsanız sanki şimdiye kadar kuvvetler ayrımını esas alan, mükemmel işleyen, demokratik erklerin bir elemanı olarak çalışan kusursuz bir yargı varmış da bugün her şey altüst olmuş. Oysa bu ülkede aklındakini dile dökme cesaretini ve daha doğrusu cür’etinin gösteren herkes bilir ki cumhuriyetimizin yargısı dilediğine dilediği şekilde davranmanın örnekleri ile dolu bir tarihe sahiptir. Adın, menşe’in, ırkın, dinin, kültürün, rengin ne ise ona göre şekillenen bir yargı makinesi de pekala bizim alıştığımız bir şeydir. Onun içindir ki suçlular, katiller, caniler kadar suçsuz, masum, temiz insanlar da hapishanelerde çürür gider vatanımda. Bunların son örneklerinden biri de hiç şüphesiz Salih Mirzabeyoğlu’dur.
İBDA-C ile örgüt liderliği ilişkisi ispatlanamadığı halde önce idam sonra ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis’ alan gazeteci-yazar Salih Mirzabeyoğlu. On dört yıllık hapis hayatının on bir yılını tek kişilik hücrede ‘tecrid’ altında geçirdi Mirzabeyoğlu. Altmışa yakın kitabın yazarıdır da. Yani düşünce suçlusudur. Bu zaman ve çağda ne garip değil mi. Gelecek nesillere nasıl da ibretli bir öyküsü vardır Mirzabeyoğlu’nun. Çünkü suçu düşünmektir onun. Kırk sekiz yaşında girmiş hapise, şimdi altmış üç yaşında. Bugün yaşından dolayı kimleri çıkarmıyor ki bu sistem, ama konu Mirzabeyoğlu olunca işler değişiyor. “Beni sorgulayanlar iBDA-C’nin ne olduğunu bile bilmiyordu” diyor Mirzabeyoğlu. 28 Aralık 1998’de İstanbul’da Tuzla’da derdest edilip götürülmüş. İlkokula giden çocuğunu okuldan almak için gittiğinde alıp götürmüşler. Sonra da 28 Şubat medyası hücrede basıldı diye lanse etmiş. Sonrası her masum insanın Medrese-i Yusufiyye’deki hikayesinin aynısı. Yakup Köse’nin de başına bela olan Noel Baba operasyonunda mağdur edilmiş. “Ramazan ayıydı” diyor Mirzabeyoğlu ve ekliyor, “kimi zaman 14 saat aralıksız sorguda kalıyordum. İrademi kırmaya çalışıp, tüm suçları üzerime yıkmak niyetindeydiler. O kadardı ki, ifademi yazıya döken Komiser Bahri’nin yanında bulunan bir diğeri Bahri’ye, ‘Bu ifadelerden bir şey çıkmaz. Araya İBDA-C falan sıkıştır’ tavrıyla ifadelerimi çarpıtıyordu. Günlerce süren polis safahati, ardından savcılık, bir de oruçlusun... İnsan bir müddet sonra öyle bitkin düşüyor ki, ‘ne olacaksa olsun’ aşamasına gelebiliyor.” Dedik ya kişiye özel bir yargı ve hukuk sistemimiz vardır bu ülkede. Konu Mirzabeyoğlu olunca Türkiye’de şikayet edilen yargılama uzunluğu bir anda tarih olmuş ve 1998’de başlayan yargılama süreci 2003’te sonlandırılmış. Hikayenin sonu ağırlaştırılmış müebbet hapis. İnsanlık dışı muamele ve işkence ise çabası.
Salih Mirzabeyoğlu sabır ile bekliyor. Sağlığından, kendinden, insan olmasından her geçen gün biraz daha kaybederek bekliyor. Adalete “layık” görülmesi için ne olması gerekiyor? Böyle bir günahın yükünü taşımaya hazır olan var mı soruyorum.