Saltanatın kaldırılması
YAZAN:AYŞE HÜR, Toplumsal Tarih Dergisi, S. 147, Mart 2006
GİRİŞ
Mustafa Kemal"in Saltanat"ın kaldırılması, daha doğrusu bir deyişle Saltanat"la Hilafet makamının birbirinden ayrılması konusunda bitmez tükenmez tartışmalara kızıp " Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu mutlaka olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, fikrimce uygun olur. Aksi takdirde yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir" demesi üzerine, günlerdir bir karar alamayan mebusların yola gelmeleri hikayesini herkes bilir. Falih Rıfkı (Atay), Çankaya adlı eserinde Mudanya Mütarekesi"nin imzalanmasının ardından Halide Edip (Adıvar), Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), Ruşen Eşref (Ünaydın), Asım (Us) Bey ile birlikte, Yunan zulümleri üzerine belge toplamak üzere gittikleri Bursa seyahatinden söz ederken, Bursa valisinin Mustafa Kemal"i karşılama programına Sultan Osman"ın Türbesi"nin ziyaretini de koyduğunu görünce "Mustafa Kemal"in bu ziyarette bulunacağını zannetmiyorum" demesini hazır bulunanlar tarafından nasıl şaşkınlıkla karşıladığını anlattır. Falih Rıfkı sonra şöyle devam eder: "Mustafa Kemal"in İstanbul"a giderek yeni bir sadrazam olmayacağını pek iyi biliyorduk. Hanedan intihar etmişti. Ortaçağda olsaydık Mustafa Kemal"e biat edileceği ve hanedanın isim değiştireceği zamanda idik. Yirminci asırda, çöken hanedanların yerine cumhuriyetler gelir. Mustafa Kemal"in devlet reisi olmaktan başka hiçbir şey olmasına ihtimal yoktu."[1] Falih Rıfkı haklıdır. Nitekim kısa bir süre sonra Saltanat ilga edilecektir. Bu olayın görünüşteki nedeni ise 17 Ekim-29 Ekim tarihleri arasında Sadrazam Tevfik Paşa ile Mustafa Kemal arasında yaşanan telgraf krizidir.
Telfgraf krizi
Bilindiği gibi o sıralarda en önemli olay Lozan"da başlayacak barış görüşmelerinde ülkeyi kimi temsil edeceği meselesidir. Çünkü İtilaf Devletleri konferans için hem İstanbul hem de Ankara hükümetlerine çağrıda bulunmuşlardır. Bu ikili davetin hem dönemin siyasi dengelerini gözetmek hem de Türk tarafını güçsüz düşürmek için yapıldığı açıktır. Ancak Sakarya Meydan Muharebesi"nin ve Büyük Taarruz"un başarısı ile güçlenmiş olan Ankara için bunun kabul edilir bir yanı yoktur. Sadrazam Tevfik Paşa"nın 17 Ekim"de Mustafa Kemal"in şahsına hitaben bir telgraf yazarak Lozan"a gidecek delegasyon konusunda fikirlerini sorması kimsenin ummadığı bir sonucu doğurur. Tevfik Paşa"nın telgrafı Türkiye Büyük Millet Meclisi"ne değil de, kendi adına çekmesine öfkelenen Mustafa Kemal Tevfik Paşa"pya sert bir cevap yazar. Ancak telgraf bir yanlış anlama sonucu (nedense hitap kısmına "İstanbul"da Hamid Bey"e" diye yazılmıştır) Tevfik Paşa"ya ulaşmaz[2] İlk telgraftan 12 gün sonra, kendisine cevap verilmediğini sanan Tevfik Paşa, emredici bir dille ve yine Türkiye Büyük Millet Meclisi yerine "Ankara Büyük Millet Meclisi" ne hitaben ikinci bir telgraf çeker. Bu durum mebuslar arasında büyük hoşnutsuzluk yaratacaktır. 30 Ekim günü TBMM"ye hitap eden Mustafa Kemal telgrafı okumayı bitirdiğinde, Saltanat"ın kaldırılması fikri, sanıldığı gibi ilk kez Mustafa Kemal tarafından değil, Antalya mebusu Rasih (Kaplan) Efendi tarafından telaffuz edilir. Erzurum mesubu Hüseyin Avni (Ulaş) Bey Halifeliğe "papalık ya da patriklik süsü" verilemeyeceğini söyler. Kırşehir mebusu Yahya Galip Bey"in "Halife olarak bir adam yoktur. İstanbul"da Halife denilen adam, dini İslamla alakalı değildir. O herif olsa olsa daima nasihat aldığı Papaz"ın [Freue] halifesi olabilir"[3] şeklindeki sert konuşmasından sonra Sinop mebusu Rıza Nur İstanbul ve Ankara arasındaki iki başlılığı kökünden halledecek bir önerge hazırlar ve 79 arkadaşına imzalatır. Bu 79 kişi arasında Rauf (Orbay) Bey"in de olması ilginçtir çünkü Rauf Bey kısa süre önce kendisine Saltanat ve Hilafet konusundaki görüşlerini soran Mustafa Kemal"e "Ben, makamı saltanat ve hilafete vicdanen ve hissen mecburum. Çünkü benim babam Padişahın nanü nimetiyle yetişmiş, Osmanlı Devletinin ricali sırasına geçmiştir. Benim de kanımda o nimetin zerratı vardır. Ben nankör değilim ve olamam. Padişah"a muhafaza-i sadakat borcumdur. Halifeye merbubiyetim ise terbiyem icabıdır" demiştir.[4]
Rıza Nur inisiyatifi ele alıyor
Ancak daha ilginç olan durum, bu 80 isim arasında Mustafa Kemal"in isminin olmamasıdır. Rıza Nur"un anlattığına göre, önergeyi arkadaşlarına imzalattıktan sonra koridorda Mustafa Kemal"e rastlamış ve adını önergeye eklemek ister mi diye sormuştur. Onayını alınca da 81. imza olarak Mustafa Kemal"in adını eklemiştir.[5] O gün önergenin kabulü için gereken çoğunluk sağlanamadığı için görüşmeler ertesi güne ertelenir. Oturum değişiklikler için yeter sayının bulunmayacağı anlaşılınca, tatil edilir. 31 Ekim günü meclis çalışmaz, 1 Kasım"da, saat 6.45"de tekrar toplandığında sinirler iyice gerilmiştir. Hüseyin Avni Bey ve 25 arkadaşının Saltanatın ilgasından sonra Hilafetin korunması yolundaki ifadeleri eklenir, çünkü Rıza Nur"un teklifinde bu konu açık değildir. Saltanatın kaldırılmasında hemfikir olunduğu halde Halifelik konusunda kafaların karışık olduğunu gören Mustafa Kemal kürsüye çıkar ve Halifeliğin ve Sultanlığın tarihine ilişkin gece yarısına dek sürecek uzun bir konuşmaya başlar.[6] Konuşmanın ardından Kırşehir mebusu Hoca Müfid Efendi"nin başkanlığında toplanan 23 kişinin üç saat süren dini tartışmalar sonunda hala yönergeye son halini verememesi bardağı taşıran son damla olacaktır. İşte tam bu sırada iki gündür mutat akşam yemeklerini kaçıran Mustafa Kemal"in sabrını kaybettiği ve bir sıranın üstüne çıkarak ". Aksi takdirde yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir" diye biten meşhur konuşmayı yaptığını biliyoruz.[7] (Bunun üzerine, Ankara mebusu Hoca Mustafa Efendi"nin "Efendim, biz meseleyi başka nokta-i nazardan mütalaa ediyorduk. İzahatınızdan tenevvür ettik [aydınlandık]" demesi ironik bir not olarak kaydedilmeyi hak eder.)
Böylece 2 Kasım gecesi saat 3.00 de toplanan Meclis Rıza Nur"un kaleme aldığı, Hüseyin Avni Bey"in tadil ettiği önerge, Birinci Grup adına Mustafa Kemal"in, İkinci Grup adına Hüseyin Avni Bey"in lehte konuşmalarını takiben "gök gürültüsünü andıran alkışlar arasında" ve Rize mebusu Ziya Hurşit Bey"in karşı oyuna karşılık "oybirliği" ile karara bağlanır. Müfid Efendi"nin okuduğu Türkçe dua ile yasa onanır ve tören tamamlanmış olur.[8] Bazılarına göre yapılan, 23 Nisan 1920"den beri fiilen mevcut durumun kağıda geçirilmesinden öte değildir. İki maddeli kanunun 1. maddesinde Misakı Milli sınırları içinde TBMM hükümetinden başka hükümet tanınmayacağı kesin bir dille belirtilirken, 2. maddesinde "Hilafet Osmanlı Hanedanına aittir".Türkiye Devleti, Hilafet makamının dayanağıdır" denilmektedir.[9]
Yani, genel olarak kabul edildiği gibi, Saltanat Mustafa Kemal"in girişimi ile değil, Mustafa Kemal"in en büyük düşmanı Rıza Nur"un attığı adımı, "Mustafa Kemal bir gün sultanlık ve halifelik yetkilerini kullanmaya kalkar" korkusunu içlerinden bir türlü atamayan İkinci Grup"un desteklemesi ve Mustafa Kemal"in durumu son derece usta bir manevrayla kontrol altına almasıyla kaldırılmıştır. Mustafa Kemal"in olaya en büyük katkısı, yaptığı uzun konuşma ve karar çabucak alınmazsa "kellerin gidebileceğini" söylemesidir. Böylece Mustafa Kemal"e karşı başlatılan manevra, hem Mustafa Kemal"in istediği gibi sonuçlanmış, hem de Sultanlığı kurtarma şanslarının kalmadığını gören Halifelik yanlılarını memnun etmiştir.[10] Bu kararın alınmasından sonra ilk yapılan iş Lozan"a gidecek heyetin seçilmesi olur. Böylece, İstanbul-Ankara ikiliği diye bir garabet kalmamıştır.[11] (Meclis"in Vahdettin"e herhangi bir ceza vermeyişi ve Saltanatın ilgası ile Vahdettin"in yurtdışına kaçışı arasındaki 17 günlük dönemde kendisine dokunulmaması ise, günümüzün meşhur "Vahdettin hain miydi, değil miydi?" tartışmalarına ilginç bir boyut katabilir.)
Vahdettin"in kaçışı
Bundan sonra olaylar hızla gelişecektir. Hakimiyeti Milliye gazetesi, "saraya yüzyıllardan beri Türk gelin girmediğinden" bahisle Türklerle kan ve süt bağının koptuğundan, Sultanların artık Pendik"ten öteye gidemediğinden dem vurmaktadır.[12] Benzer haberler diğer gazetelerde de boy gösterince 4 Kasım"da Tevfik Paşa hükümeti istifa eder. Avrupa ülkelerinde genellikle olumlu karşılanan haber, İslam dünyasında farklı tepkilere yol açar. Başından beri Milli Mücadele"yi destekleyen Asya"lı Müslümanlar Saltanat"ın kaldırılmasını ilk ağızda, Hilafetin özüne dönmesi olarak nitelerler.[13] Hindistan"ın ileri gelen Müslüman liderlerinden Emir Ali"nin Londra"da Times gazetesinde yayınlanan telgrafında Halifelik seçiminde TBMM"nin yerinde karar vereceğine inancını belirtmektedir. Benzer tepkiler Hint Müslümanlarının İngiltere temsilcileri Muhammed Ali ve Şevket Ali tarafından Lloyd George"a iletilir. İsmailiye Tarikatının lideri Ağa Han ise durumun bir telgrafla Hintlilere açıklanması gerektiğini söyler ancak karşı koyacak bir durum olmadığını ekler.[14] Bütün bunların Vahdettin"in cesaretini iyice kırdığını tahmin edebiliriz. Son bir ümitle yaveri vasıtasıyla Refet (Bele) Paşa"ya Mustafa Kemal"le görüşmek istediğini söyleyen Vahdettin"in isteğini yazılı olarak tekrarlaması istenince bir daha girişimde bulunmadığı, Refet Paşa"nın Yıldız Sarayı çevresinde güvenlik çemberini iyice sıklaştırması üzerine de iyice korktuğu sanılır. Bir kaç gün sonra İstanbul"daki İşgal Kuvvetleri Komutanı General Charles Harrington"a "İstanbul"da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere Devlet fahimesine iltica ve bir an evvel İstanbul"dan mahalli ahare naklimi talep ederim efendim" şeklinde bir mektup yazan Vahdettin (mektubu Halife-i Müslümin diye imzalamıştır)[15] maiyetindeki 9 kişi birlikte 17 Kasım sabahı saat 6.00"da iki İngiliz Kızılhaç Ambulansı ile önce Tophane rıhtımına, oradan da İngilizlerin HMS Malaya gemisine götürülür. Ankara hükûmetinin temsilcisi olarak 19 Ekim"den beri İstanbul"da bulunan Refet (Bele) Paşa Vahdettin"in "Sarayburnu"ndan gaybubet eylediğini" Ankara"ya haber verir.[16] Vahdettin önce Malta"ya götürülür ama İngiltere Harp, Deniz ve Sömürge Bakanlığı masraflarını ödememeye başlayınca, eski Mekke Şerifi, yeni Hicaz Kralı Hüseyin"in daveti uzerine Cidde"ye gider. Bölge halkının ilgisizliğine ve ağır iklim koşullarına dayanamayan Vahdettin Hayfa üzerinden önce Kıbrıs"a oradan da hayatının sonuna kadar yaşayacağı San Remo"ya gidecektir. [17]
Yeni Halife seçiliyor
Büyük Millet Meclisi"nin 18 Kasım 1922 Cumartesi günkü toplantısına Dr. Adnan (Adıvar) başkanlık eder. İlk sözü Başbakan Rauf (Orbay) Bey alır ve "gizli celse" talebinde bulunur. Talebi kabul edilen Rauf Bey yaptığı konuşmada, Sultan Vahdettin"in kaçışına değinerek, "boş kalan İslâmlığın imamlığına" birinin seçilmesi gerektiğini, böylece bu mevkiin dağılmaktan, yok olmaktan kurtarılacağını, hükümet içindeki bazı arkadaşların seçilecek Halife"nin Anadolu"ya geçirilmesinden yana olduklarını, ancak kendisinin bu fikre katılmadığını, açılan müzakere ve münakaşa sonunda Halifenin İstanbul"dan ayrılmasına gerek olmadığı fikrinde hükümetçe mutabık kaldıklarını anlatır. Bu sırada ilk Meclis"in önemli isimlerinden İkinci Gruba bağlı Mersin mebusu Çolak Selâhaddin Bey, hükümetin bir adayı olup olmadığını sorup "Halifeyi seçme hakkı Meclisindir" der. Rauf Bey"in cevabı "Abdülmecid Efendi"nin Halife seçilmesinin uygun olacağı" şeklinde olur. Ardından seçilecek Halife"nin nerede oturacağı tartışılır. İstanbul"dan ayrılması imparatorluğun nihayete erdiği konusunda sembolik bir anlam ifade edeceği için, Ankara"ya veya Bursa"ya getirilmesi önerileri görüşülür. O sırada Karakol örgütünün kurucusu ve İslam Bolşevikliği yanlısı Albay Vasıf Bey, yedi imzalı bir önerge ile Halifenin Ankara"ya getirilmesini önerir ama önerge oylamaya konmaz.[18] Bu mesele üzerinde o kadar çok durulur ki, nihayet Meclis Başkanı Dr. Adnan (Adıvar) Bey "Daha Halife seçimi yapılmadan, şurada veya burada otursun diye münakaşa etmek ma"kul ve mantıki değildir" demek zorunda kalır. Daha sonra "Halife"ye bîat" (Halifeliğinin kabul edilmesi) meselesi ortaya atılır. Çolak Selâhaddin Bey "Millet Meclisi"nin usulen ve şer"an bîatı zaruridir" der. Bu görüşe, karşı çıkanlar olur ve Şer"iye Vekili Vehbi Bey "Seçim zaten bîat demektir, ayrıca bîata lüzum yoktur" deyince Afyon mebusu Hoca Şükrü Efendi "Halife"nin yokluğunda biat olmaz, Kitap böyle yazıyor" diye cevap verir. Mustafa Kemal "Sus artık Hoca Efendi" deyinceye kadar Şükrü Bey"i susturmak mümkün olmaz. Çankırı Milletvekili Tevfik Efendi "Meşihat makamının bir fetvâsı ile Hilafetin Vahdettin"in üzerinden alınması lazımdır. Şer"iye Vekâleti"nden böyle bir fetvâ alınmış mıdır?" diye sorar ve böylece bir tartışma daha başlar. Mustafa Kemal"in "Afedersiniz beyefendi, bu memleketi yıkmak için de fetvalar verilmiştir"[19] hatırlatması fayda etmez, bir fetvâ metni yazılır ve okunur, fakat eksik bulunur. "Açıkça halledilmiştir" denilmelidir yolunda itirazlardan sonra nihayet Rauf Bey söz alır ve "hükümetin adayı Abdülmecid Efendi"dir" diyerek celseye son verir.[20]
Halife seçimi
Meclis"te Halîfe seçimi 19 Kasım Pazar günü yapılacaktır. Seçime katılan 162 mebusdan 148"i Abdülmecid Efendi"ye oy verirken, 9 milletvekili çekimser kalır, diğer 5 oy II. Abdülhamid"in şehzazelerinden Selim ve Adürrahim Efendilere gider.[21] Ankara mebusu Beynamlı Hacı Mustafa Efendi"nin okuduğu dua ile işlem tamamlandıktan sonra bir süre Halife"ye "Efendi" mi yoksa "Hazretleri" mi demek lazım geldiği tartışılır. Sonuçta ikincisinde karar kılınır.[22] TBMM"nin kararını Abdülmecid Efendi"ye tebliğ etmek üzere Müfid Efendi başkanlığında kura ile seçilmiş 15 kişilik heyet İstanbul"a gönderilir. Ancak, Ankara törenin sade olmasını istemektedir ancak Abdülmecid"in bazı istekleri vardır. Mustafa Kemal bunlar arasında özellikle Abdülmecid"in Fatih kıyafetine bürünmek istemesini alaylı bir gülme ile karşılar. Refet Paşa"ya bir telgraf çekerek Vahdettin"in "Halife-i Müslümin" unvanıyla birlikte "Hadimülharemeyn" ünvanını da kullanabileceğini ancak Fatih kıyafeti ya da askeri üniformayı kesinlikle giyemeyeceğini, kıyafetinin "İstanbulin" (pantolon ve ceketten oluşan sade bir kıyafet türü) olacağını kesin bir dille belirtir.[23] Ancak iş bununla bitmeyecektir. Abdülmecid biat töreni sırasında tahtının Hümayun"un Topkapı Sarayı"nın Akağalar kapısı önüne konulmasını, Kılıç Alayı ve muayede denilen el öpme töreninin yapılmasını, ardından Eyüp Sultan"a gidilmesini istemektedir. Anlaşılan eski günleri canlandırmayı hayal etmektedir, ancak bunlardan sadece biri (törenin Topkapı Sarayı"nda yapılması) gerçekleşir.
Halifelik Töreni
Meclis Heyeti"nin başkanı Müfid Efendi"nin anlattığına göre, 24 Kasım Cuma günü önce Topkapı Sarayı"nda Kutsal Emanetler bölümüne giden heyet, burada Vahdettin"in gidişinden sonra hiçbir şeyin eksik olmadığına dair mazbatayı alır. Sonra Bağdat Kasrı"na gidilir ve Müfid Efendi bir konuşma yapıp kırmızı bir atlas kese içinde seçim mazbatasını yeni Halîfe"ye verilir. Emânât-ı Mübâreke Dairesi"nin (Kutsal Emanetler Dairesi) anahtarı Abdülmecid Efendi"ye teslim edildikten sonra hep beraber Hırka-i Şerîf"in ziyaret edilmesiyle Bîat Merasimi (Halifeliği Tanıma Merasimi) tamamlanır. Cuma namazı için gidilen Fâtih Camii"nde hutbeyi Halife Hazretleri değil, heyet başkanı Müfid Efendi okur ve Abdülmecid Efendi"nin hilafetini cemaate duyurur.[24] Rivayete göre Fatih Camii"nin avlusunda İstiklal Marşı çalınmıştır. Ayrıca Hutbenin İstanbul"dan önce Ankara"daki Hacı Bayram Veli Camii"nde ve Meclisin bir temsilcisi tarafından okunması iktidarın Ankara"ya devrini gösteren sembolik olaylardır. Ancak bütün çabalara karşın İstanbul"daki tören "bir cins Saltanat alayına" da dönmesi rejimin değiştirilmesinin pek kolay olmadığının işaretleridir.[25] Bu zorlu dönüşümün ikinci büyük adımı bundan 16 ay sonra Halifeliğin kaldırılmasıyla atılacaktır.
Dipnotlar:
1- Falih Rıfkı Atay, Çankaya, s. 331-332. Gerçi, Mustafa Kemal, Büyük Taarruz"dan önce muhaliflerini yatıştırmak için Meclis kürsüsünde "Hilafet ve Saltanat"ı kurtaracağını ve zaferden sonra köşesine çekileceğini söylemiştir, ancak bunların taktik icabı olduğu bellidir. (Aktaran, Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, C. III, s.1299. G. Jaesckhe ise, iki makamı birbirinden ayırma fikrini Mustafa Kemal"in ilk defa, 28 Ocak 1921 tarihinde, kendisi ile bir röportaj yapan Daily Mail muhabiri Ward Price"a söylediğini belirtir. Bkz. G. Jaesckhe (yay.haz.) Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri (Ankara 1991), s. 245
2- Hamid Bey, Ankara hükümetinin İstanbul"daki mutemet adamıdır. Mustafa Kemal"in telgrafı neden böyle çektiği konusu genellikle tartışılmaz. Doktora çalışması bu döneme ait olan Michael M. Finefrock"a göre ise Mustafa Kemal"in bu tutumu kasıtlıdır. Böylece kendisine cevap verilmediğini sanan Tevfik Paşa öfkelenecek ve Meclisi galeyana getirecek sert üslubu kullanacaktır. Oldukça spekülatif olmasına rağmen olay tam da bu şekilde gerçekleştiği için, üzerinde durulmaya değer bir iddiadır. Bkz. Michael M. Finefrock, From Sultanate to Republic: Mubtafa Kemal Atatürk and The Structure of Turkish Politics, 1922-1924, s. 59-60 (Basılmamış olan bu tez metni, Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi"nde mevcuttur.)
3- TBMMZC, Devre I, Cilt:24, s. 277-278
4- Atatürk, Nutuk, Cilt II. S. 683-685. Finefrock"a göre Rauf Orbay"ın Rıza Nur"a destek çıkmasının nedeni, harabe halindeki imparatorluktan gelecekte yeniden faydalanmak için ne kurtarabilirse kar olarak görmesidir. Bkz: a.g.e, s. 87. Bu fikri Doğan Avcıoğlu da destekler. Bkz. Milli Kurtuluş Tarihi,s. 1800, dipnot.
5- Rıza Nur Mustafa Kemal"i destekleyen Birinci Grubun üyesidir ancak Mustafa Kemal"e en sert muhalefeti yapmaktan geri durmaz. Mustafa Kemal düşmanlığı paranoyaklık derecesindedir. Nitekim bu muhalefetinin bedelini 1924"de 150"likler denilen grupla birlikte yurtdışına sürgün edilerek ödeyecektir. 4 ciltlik el yazması hatıratı British Museum"da bulunan Rıza Nur"un karakterinden dolayı anlattıklarına inanmak güçtür, ancak söz konusu belgeyi bizzat gören Michael M. Finefrock Mustafa Kemal"in adının 81. sırada olduğunu teyid etmektedir. Finefrock, a.g.e. s. 67.
6- Konuşmanın Türkçeleştirilmiş metni için bkz. Mahmut Goloğlu, Cumhuriyete Doğru, 1921-1922, s. 350-358 ve Mehmet Emin Bozarslan, Hilafet ve Ümmetçilik Sorunu, s. 81-89.
7- Atatürk, a.g.e. Cilt II, S. 690-691.
8- TBMMZC, XXIV, s. 315. Ziya Hurşit mazbataya itiraz etmek için sürekli söz istemiş ancak kendisine söz verilmemiştir. Ziya Hurşit"in yasaya karşı olduğunu söyleyerek kararın oybirliği ile değil, oy çokluğuyla kabul edildiği şeklinde yazılması önerisi de dikkate alınmayacaktır. Ziya Hurşit, 1926"da Mustafa Kemal"e İzmir"de suikast düzenlemek suçundan asılır.
9- TBMMZC, Dönem I, C.24, s.330.
10- Mahmut Goloğlu, Milli Mücadelenin ilk yıllarını III. Meşrutiyet olarak adlandırır ve Saltanatın kaldırılmasını "III. Meşrutiyet"ten Cumhuriyet"e" geçişin önemli köşe taşı sayar.
11- Tarihçi Ömer Kürkçüoğlu ise, Saltanat"ın Lozan öncesinde kaldırılmasını, Mustafa Kemal"in Batıya bir jest yapmayı istemesi ihtimaline bağlar. Aktaran Mim Kemal Öke, Mustafa Kemal Paşa ve İslam Dünyası, s. 86.
12- Aktaran Seçil Akgün, a.g.e., s.74.
13- Asyalı Müslümanların Milli Mücadele dönemindeki katkıları ayrı bir yazı konusu olacak kadar önemli olduğundan ayrıntıya girilmeyecektir.
14- Mektubu yayınlayan, 15 Kasım 1922 tarihli Hakimiyeti Milliye gazetesinden aktaran: Seçil Akgün, Halifeliğin Kaldırılması ve Laiklik, s..82-83.
15- Ali Fuad Cebesoy, Siyasi Hatıralar, C.I, s. 138.
16- Rauf Orbay"ın Hatıraları, Cilt IV, s. 41. Aslında Meclis"in aldığı karar sadece Saltanatı ilga etmiştir, Vahdettin"in Halifeliği usulune uygun bir fetva ile sonlanmış değildir. Halife"nin Ankara"ya gelmesi halinde, Meclis"te ikilik çıkacağı kesindir. Bu yüzden Vahdettin"in ülke dışına kaçması Ankara"nın işini büyük ölçüde kolaylaştırır.
17- Bilal Şimşir, "Vahidettin"in Kaçışı ve Sonu", Cumhuriyet, 28.11.1973. Kalp yetmezliğinden 15 Mayıs 1926 günü 65 yaşında vefat eden Vahdettin Türkiye"de gömülmeyi arzu eder ancak bunun mümkün olmayacağını hissettiği için Şam'daki Selâhaddin Eyyubi Türbesi'ni seçer. Cenazesi, alacaklıların haciz koymaları yüzünden bir süre ortada kalır. Devrin Suriye Devlet Başkanı Ahmed Nami Bey, olayı duyunca çok üzülür ve bütün borçlarını ödeyerek, cenazesini Suriye'ye getirtir. Ancak Selâhaddin Eyyubi Türbesi dolu olduğu için, cenaze Sultan Selim Camii'nin bahçesine gömülür.Bkz. tr.wikipedia.org/wiki/Vahdettin
18- Aktaran Doğan Avcıoğlu, a.g.e., s. 1308
19- Bilindiği gibi Vahdettin, Dürri Zade Es Seyyid Abdullah tarafından verilen Dürrizade Fetvası ile Mustafa Kemal ve Milli Mücadeleye katılanların idamını istemişti. Mustafa Kemal"in buna cevabı Anadolu ulemasından Rıfat Börekçi"nin adıyla anılan Börekçi Fetvası"nı almak olmuştu.
20- Mustafa Kemal"in arzusu üzerine daha önceden Refet Bey tarafından Abdülmecid Efendi hakkında araştırma yapılmıştır. Bkz. Doğan Avcıoğlu, a.g.e.1304-1305.
21- TBMM ZC, Devre I, İçtima 140, s. 562-563; Seçil Akgün, a.g.e. s. 89.
22- Mahmut Goloğlu, a.g.e., s. 362, 390
23- Ali Fuad Cebesoy, a.g.e, s. 161-166. Bu tür talepler şekille ilgili görülmekle birlikte, sembolik önemleri büyük olduğundan, Halifeliğin ilgasında da payı olmuştur.
24- Aktaran Mahmut Goloğlu, a.g.e., s. 391
25- Ali Fuad Cebesoy, a.g.e. s. 163-165.
Haksöz