İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Şam'a bombalar yağarken!


Sadece dünkü gelişmelere bakanlar bile, Suriye'nin nasıl bir bölgesel ve uluslararası kriz merkezine dönüştüğünü, her an patlamaya hazır hale geldiğini, Suriye sınırlarının çok ötesinde bur durumla karşı karşıya olduğumuzu görecektir.

Sanki Irak işgali öncesi günleri yaşıyoruz. Sanki eller tetikte, her an bir şeyler olacakmış gibi. Sanki sabah uyandığımızda bir hava saldırılarını ya da Şam'ın bilinen figürlerinin tepetaklak olduğunu görecekmişiz gibi. Sanki gece yarısı Suriye hava sahasında füzeler uçuşacakmış gibi...

Şam yönetiminin son destekçisi Rusya, Dışişleri Bakanı'nı ve İstihbarat Başkanı'nın dün Şam'a gönderdi. Heyet, veto nedeniyle Şam'da krallar gibi, Şam yönetiminin kurtarıcıları gibi karşılandı. Ardından Esad'ın bundan önce defalarca tekrarladığı vaatleri geldi: "Şiddeti durduracağız, Anayasa'yı değiştireceğiz..." Moskova bunu bir tür diplomatik başarı olarak dünyaya açıkladı. Oysa son fırsat olduğunu kendisi de biliyordu.

Şam'dan defalarca gelen bu tür güvenceler, bugüne kadar maalesef hep sonuçsuz kaldı. Elbette bir ülkenin, bu iç savaş ortamında bunları yapması mümkün değil. Öyleyse Suriye yönetiminin dünyaya ve kendi halkına başka şeyler söylemesi gerekiyordu. Bunların hiç birinin gerçekleşmeyeceğini, gerçekleşemeyeceğini artık bütün taraflar biliyor. O zaman, Rusya'nın bu manevrasının sonuçsuz kalacağı da bir gerçek.

Rusya çabalarını sürdürürken Şam boşaltılıyordu. Hem de aynı gün. ABD ve İngiltere'den sonra, İtalya, İspanya, Fransa, başını Suudi Arabistan'ın çektiği Körfez İşbirliği Konseyi'nin altı ülkesi ardı ardına bu ülkeden büyükelçilerini çekti.

Şam, diplomatik açıdan boşaltılıyordu. Muhtemelen kaçış bugün ve yarın da devam edecek. Avrupa ülkeleri ve Arap ülkeleri Suriye yönetimiyle diplomatik ilişkilerini kesiyor. Ülkeler, elçilerini güvenlik için mi geri çağırıyordu yoksa bilmediğimiz bir şeylerin habercisi miydi bu? Bence güvenliğin ötesinde olacaklara işaret eden bir gelişmeydi..

Peki ne olacak?

Şam ve Moskova'nın dediği gibi olmayacağı açık... Güvenlik Konseyi'ne sunulacak ve müdahaleye kapı aralayacak karar tasarılarının veto edileceği gerçek. Doğrudan müdahale olur mu olmaz mı bilemiyoruz. BM kararı olmadan bir müdahale şekli denenebilir. Doğrudan olmasa bile dolaylı bir müdahale geliyorum diyor sanki. Çünkü, Türkiye dahil tüm taraflarda kesin bir kararlılık gözleniyor. Dünkü yazıda da belirttiğim gibi; Suriye içi taraflar, bölge içi taraflar ve uluslararası boyuttaki tarafların hiç biri geri adım atmaya niyetli değil. Öyleyse bir güç mücadelesi kaçınılmaz görünüyor. Suriye içinde zaten bu güç mücadelesi keskin biçimde devam ediyor.

Bölgesel güçlerden Türkiye, S. Arabistan ve Katar ile İran arasında da şimdilik sessiz ve derinden süren mücadele yakında sokaklara kadar yansıyabilir. Uluslararası ölçekte ise Rusya ve Çin ile ABD, İngiltere ve Fransa arasında aynı mücadele var. Suriye'de Esad yönetiminin, Bölgede İran'ın, uluslararası ölçekte Rusya'nın kaybetme ihtimali yüksek görünüyor.

Bu mücadelenin Suriye ölçeğindeki kayıplarına odaklanıyoruz ama Türkiye-İran ilişkilerine nasıl yansıyacağını pek tartışmıyoruz. Ya da bölgede nasıl bir kapışmaya yol açacağına, sonuçlarının neler olabileceğine pek kafa yormuyoruz. Türkiye kamuoyu şu an için bunları düşünmekten oldukça uzak görünüyor.

Aylardır her gün Suriye'yi izliyoruz. Ama dün ilk kez bir "müdahale havasını" iliklerimize kadar hissettik. Baas yönetiminin canı cehenneme demiştik daha önce. Ancak Şam'ın bombalanmasına yol açacak her müdahale şekli, özellikle de dış müdahale bize tarifsiz acılar yaşatacaktır.

Önümüzdeki günlerde çok hareketli gelişmelere tanık olacağız... Umarım sağduyumuzu kaybetmeyiz... Bu psikolojiyle Suriye'de mezhep kavgasıyla insanların birbirini boğazlaması ya da Şam'ın haritadan silinmesi kimsenin umurunda olmayacak sanki... Şam'a bombalar yağarken hangi "taraf" kazanıp hangisi kaybetmiş olacak!

yenişafak

Bu yazı toplam 1219 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar