Şapka İçin Rize'yi de Bombaladılar
Şapkaya karşı oldukları belirlenen Rize Asliye Mahkemesi Başkâtibi Rizeli Hafız Osman ve kardeşi Avukat Hulusi ile Rize İmamlarından Kamil Efendi de tutuklandı.
Emre Gül - Dünya bülteni / Tarih Dosyası
Bediüzzaman Said Nursi
Bediüzzaman Said Nursi'nin, 1908'de "Muhakemat-ı Bediyye" adlı matbu eserinde belirttiği üzere, kanunla giydirileceğini ön gördüğü "Şapka", Cumhuriyet'in ilanından sonra yapılan inkılâpların en önemlilerinden biri olmuştur. Her alanda "Batılılaşma" amacı taşıyan değişim sürecinde, kılık-kıyafet hususu da göz ardı edilmemiştir. Batı medeniyetinin bir bütün olarak benimsenmesinden yana olan Mustafa Kemal Atatürk, yapacağı bu inkılâbın ilk işaretini aslında Erzurum Kongresi öncesinde vermiştir.
Mustafa Kemal Atatürk
Mazhar Müfit(Kansu)Bey'in hatıralarında naklettiğine göre, Mustafa Kemal Paşa, 7-8 Temmuz 1919'da "Fes kalkacak, uygar milletler gibi şapka giyilecektir." demişti. Bunun için de şartların olgunlaşmasını beklemiş, zamanı geldiğinde ise tatbik mevkiine koymak için harekete geçmişti. Şapka inkılâbının gerekçesini, yıllar sonra Nutku'nda şöyle açıklayacaktı:
"Efendiler, milletimizin başında, cehil, gaflet ve taassubun ve terakki ve temeddün düşmanlığının, alamet-i farikası gibi telakki olunan fesi atarak onun yerine bütün medeni âlemce serpuş olarak kullanılan şapkayı giymek ve bu suretle, Türk milletinin medeni hey'et-i içtimai'yyeden, zihniyet itibariyle de hiçbir farkı olmadığını göstermek bir lâzıme idi."
24 Kasım 1925 tarihli Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi, Kastamonu gezisini okuyucularına bu satırlarla duyurmuştu: "Reisicumhur Hazretlerinin Seyahatleri-Gazi hazretleri halk tarafından bir bayram şenliği ile karşılanmakta ve yollarda kurbanlar kesilmektedir-Reisicumhur hazretleri bu sabah beş buçukta refakatlerinde Rize Mebusu Fuat, Kütahya Mebusu Nuri, Başkâtipleri Tevfik, Yaverleri Rasuhi Muzaffer, Muhafız Kıtaatı Kumandanı İsmail Hakkı, Kalem-i Mahsus Memurlarından Lütfü Beyler olduğu halde dört otomobil ile Çankaya'daki köşklerinden Kastamonu'ya müteveccihen hareket eylemişlerdir."
İşte bu amaçla ilk olarak hükümet, ordu için 1925 yılı ilkbaharında "siper-i şems" adı verilen ve aslında şapkadan başka bir şey olmayan, başlığın giyilmesine dair bir karar aldı. Şehirlerde bazı memurlara ve gençlere şapka giydirildi. Bazı doktorlara, insanı güneşten koruyan bu başlığın sağlık açısından faydalı olduğu yönünde açıklamalar yaptırılarak kamuoyu üzerinde etkili olmaya çalışıldı. Böyle bir ortamda kılık-kıyafet devriminin ilk adımı atıldı ve Mustafa Kemal Paşa, 24 Ağustos 1925'te Kastamonu'ya gitmek üzere yola çıktı. Şehre girişinde halkı başı açık olduğu halde elinde bir panama şapkasıyla selamladı. Artık sosyal alanda yapılacak inkılâp ve değişimler başlıyordu. Şapkayı, Türkiye'yi batı uygarlığına yaklaştıracak ve onu medeni kılacak bir vasıta ve yüksek bir amaç olarak gören Mustafa Kemal Paşa, İnebolu'da yaptığı konuşmasında:
30 Ağustos 1925 tarihli Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi, Mustafa Kemal Paşa'nın Türk Ocağı'ndaki konuşmasını: "Korkmayınız! Bu gidiş zaruridir!-Reisicumhur hazretleri İnebolu'da her kelimesi ahd ü peyman ile karşılanan irşadkar hitabede bulunmuşlardır."Sizi şimdiye kadar yanlış yola yürütmedim, bundan sonra da yürütmeyeceğim takip ettiğiniz yol medeni bir millet, müreffeh bir memleket olmaktır." Başlıklarıyla veriyordu.
"...Bu gidiş zaruridir. Bu zaruret bizi yüksek ve mühim bir neticeye isal ediyor. İsterseniz bildireyim ki bu kadar yüksek ve mühim bir neticeye vusul için lazım gelirse, bazı kurbanlar da verelim. Bunun ehemmiyeti yoktur. Medeniyetin coşkun seli karşısında mukavemet beyhudedir. O, gafil ve itaatsizler hakkında çok bi-amandır" Diyor ve "Medeni ve beyne'l-milel kıyafet, bizim için, çok cevherli milletimiz için layık bir kıyafettir. Ayakta iskarpin ve fotin, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kravat, yakalık, ceket ve bittabi bunların mütemmimi olmak üzere başta siper-i şems-i serpuş. Bunu açık söylemek isterim. Bu serpuşun ismine şapka denir. Buna caiz değil diyenler vardır. Onlara derim ki, çok gafilsiniz ve çok cahilsiniz ve onlara sormak isterim. Yunan serpuşu olan fesi giymek caiz olur da şapkayı giymek neden olmaz?" sorusunu yöneltiyordu.
1 Eylül 1925-Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi-Reisicumhur hazretleri avdet buyuruyorlar-Dörde doğru şehrimize teşrifleri beklenmektedir.-Kastamonu havalisinde, yeni bir fikir, yeni bir ruh telkin ederek pek mühim bir seyahatte bulunan ve bütün halkı bir kere daha kendilerine en sıkı bağlar ile bağlayan Mübeccel Reisicumhurumuzun bugün öğleden sonra şehrimize avdet buyurmaları beklenmektedir" Büyük Millet Meclisi Katib-i Umumiliği'nden bildirilmiştir: "Gazi Paşa hazretlerinin istikballeri merasiminde hazır bulunmak üzere, Ankara'da mevcud bilumum Mebusan-ı kiramın Millet Meclisi dairesini teşrifleri rica olunmaktadır."
Bir hafta süren gezi programında Taşköprü, Daday, gibi çevre mülhakatı da ziyaret Mustafa Kemal Paşa'nın, İnebolu ve Kastamonu nutukları basın vasıtasıyla Türkiye'nin her tarafına ulaştırılırken, 31 Ağustos'ta Çankırı'da bulunduğu sırada yaptığı "Kıyafetin medeni bir şekle sokulması için kanun lazım değildir. Millet karar verir ve yapar. Biz de medeni kisvenin bütün teferruatını kabul ettik" Bunu memurlar ve mebuslar gereği kadar tatbik ederek halka rehber olmalıdırlar." Şeklindeki açıklama üzerine, 1 Eylül 1925'te Ankara'ya döndüğünde Müdafaa-i Milliye, Erkan-ı Harbiye, askeri ve mülki erkân, Başvekil İsmet Paşa başta olmak üzere bütün memurlar, mebuslar ve hatta Diyanet İşleri Başkanı Rifat Börekçi tarafından, gayet medeni giysiler libas edilmiş olduğu halde şapka ile karşılandı. Bir gün sonra, 2 Eylül 1925'te, 2413 numaralı bir hükümet kararnamesiyle memurlar için şapka giyimi zorunlu kılındı. Şapka almakta zorluk çeken memurlara ise hükümet, "Şapka avansı" adı altında bir yıl vadeli borç vermeye başladı. Şapka Kanunu'nun öncesinde, Avrupa'dan gemiler dolusu fötr, panama, kasket ne varsa İstanbul'a getirildi ve derhal limanda boşaltılarak halka satılmaya başlandı. O günleri, TBMM'de mebus olarak görev yapmış olan Doktor Rıza Nur, "Hayat ve Hatıratım" adlı eserinde şöyle anlatmaktaydı:
"Milyonlarca lira harice aktı gitti. Bundan da Yahudiler istifade ettiler. İtalya ve Fransa'da mevcut yeni ve eski şapkaları milyonla memlekete soktular. İki-üç frank kıymeti olan bu şapkalar, en aşağı on liraya(120)Franka satıldı. Bunların çoğu zımpara kâğıdı ile temizlenmiş şapkalardı."
Konya Mebusu Refik Bey (Koraltan)
Yapılan bütün bu propaganda faaliyeti ve kararnameye rağmen, inkılâbın başarılı bir şekilde tatbik edilebilmesi için bir kanun çıkarılması zaruri idi. Türkiye'yi, Batı uygarlığına yaklaştıracak, onu medeni kılacak yüksek bir vasıta ve amaç olan Şapka kullanımının uygulamada zorlayıcı tedbirle sürdürülmesi gerekiyordu. İşte bu amaçla 25 Kasım 1925'te Konya Mebusu Refik (Koraltan) ve 6 arkadaşının imzasıyla Meclis'e bir kanun teklifi sunuldu. Şapkanın medeniyet sembolü olduğunu ifade eden kanun teklifine karşı Bursa Mebusu Nurettin Paşa, bunun Anayasa'ya, özgürlüğe, Cumhuriyet kavramına ve kişisel dokunulmazlığa aykırı olduğunu belirten bir önerge vererek reddini istedi. Neticede önerge kabul edilmeyerek teklif aynen yasalaştı.
Sakallı Nurettin Paşa
Resmi Ceride-NR: 230"Şapka İktisası Hakkında Kanun" 25 Teşrinisani 1341-8 Cemaziyülevvel 1344
671 numaralı, Şapka iktisası hakkındaki bu kanunda:
Birinci Madde-Türkiye Büyük Millet Meclisi azaları ile idare-i umumiye ve hususiye ve mahalliye ve bilumum müessesata mensup memurin ve müstahdemin, Tük Milleti'nin iktisa etmiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir. Türkiye halkının da umumi serpuşu şapka olup, buna münafi itiyadın devamını hükümet men eder.
İkinci Madde-İş bu kanun, tarih-i neşrinden itibaren meriyyül icradır."
Üçüncü Madde-İş bu kanun Büyük Millet Meclisi ve İcra Vekilleri Heyeti tarafından icra olunur." Denilmekteydi.
Kanunda, giyilmemesi durumunda herhangi yaptırım öngörülmemesine rağmen daha sonra, ilk olarak 676 numaralı kanunla ceza mevzuatında yapılan değişiklikle" "hükümetçe tespit edilen kıyafeti hilaf-ı selahiyet ve mezuniyet-i iktisa eden eşhas üç aydan bir seneye kadar hapsolunur. Ve yine ceza kanununun 526. maddesine eklenen " memnuiyyet (yasak) ve mecburiyete aykırı hareket edenler iki aydan altı aya kadar hapis veya bin liradan beş bin liraya kadar para cezası ile cezalandırılır" hükümleriyle bu eksiklik giderildi. Ayrıca ilerleyen dönemde İstiklal Mahkemeleri'nin yetkileri arttırıldı.
Böylece bu kanunla kılık-kıyafet alanında da büyük bir devrim gerçekleştirilmiş oldu. Fakat Şapka giyilmesi hakkındaki bu kanun Anadolu'nun çeşitli şehirlerinde tepkiyle karşılandı. İlk olarak kanun sonrasında 25-26 Kasım 1925'te Erzurum'da olaylar çıktı. Bir kısım halk çarşıyı kısmen kapatarak, Valilik ikametgâhı ve vilayet makamı önünde toplanmaya başladı. Burada "Biz gâvur memur istemeyiz" şeklinde sloganlar yükseldi. Zabıta'nın müdahale ve ihtarına rağmen dağılmayan göstericilere müdahale eden hükümet güçleri, ilk gün akşama kadar 27 kişiyi tutukladılar. Meclis'te kabul edilen 6-5474 numaralı tezkereyle "Bazı irticai tahrikât görülmesi üzerine Erzurum Vilayeti dâhilinde bir ay müddetle idare-i örfiye(olağanüstü hal) ilan"edildi. Kurulan Divan-ı Harp hızlı bir tahkikata başlayarak failleri cezalandırdı.
29 Kasım 1925-Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi'nde Erzurum Vakası-Derhal bastırılmış ve failler cezalarını bulmuşlardır-Erzurum'dan gelen son malumat vaka-i maluma hakkında tahkikatın devam ettiği merkezindedir. Düne kadar tevkif edilenlerin miktarı yüz on dört kişiye baliğ olmuştu. Erzurum'da teşkil eden divan-ı harp ilk hükümlerini vererek üç kişiyi idama iki şahsı on seneye mahkûm etmiştir.
Sivas'ta duvarlara şapka aleyhine afiş ve bildiriler asıldı. Bunun üzerine şehrin bütün muhtarları ve imamları tutuklandı. Ahaliyi şapka aleyhinde kışkırttığı öne sürülen beyannameyi kaleme alan Mehmed Necati Efendi idam edildi. Diğer sanıklar ise çeşitli cezalara çarptırıldı.
Yine Şapka İnkilabı'na karşı protestoların yapıldığı Rize'de Köy imamları öncülüğünde olmak üzere, Potamya mıntıkasında İmam Şaban ile Muhtar Yakup Ağa ve arkadaşları, civar köylerdeki halkı "Cami" denilen mevkide toplanmaya davet etti. Burada şapka ve hükümet aleyhine yapılan gösteri büyüdü ve Potamya karakolunda bulunan altı jandarma alıkonuldu. Kati ve şiddetli tedbirlere başvuran hükümet güçleri bu harekete katılanları istisnasız yakalayarak, 10 Aralık 1925'te şehre gelen İstiklal Mahkemesi'ne teslim etti. Tahkikat ve tutuklamalar süratle gerçekleştirildi. Şapka'ya karşı oldukları belirlenen Rize Asliye Mahkemesi Başkâtibi Rizeli Hafız Osman ve kardeşi Avukat Hulusi ile Rize İmamlarından Kamil Efendi'de tutuklandı. Yargılamalar sonucunda yine idam ve hapis cezaları verildi. Rize'de yaşanan bu olaylar sırasında Hamiye Kruvazörü Vilayet ve çevresini bombaladı.
16 Kasım 1925 tarihli Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi Rize'deki olayları şu satırlarla okuyucularına veriyordu:-İstiklal Mahkemesi'nde-Rize köylerindeki hadise failleri mahkûm oldu-Mahkeme heyet-i muhteremesi Giresun'a hareket etmiştir. Rize: 14(A.A) İstiklal Mahkemesi bugün Rize'nin bazı köylerine ait hadise-i irticaiye muhakemesini intac etti. Bugün hitam bulan mahkeme neticesinde ileri gelen muhrik ve müşviklerden 8 kişi idama, 14 kişi on beş sene, 2 kişi on sene, 9 kişi de beşer sene küreğe mahkûm edilmişlerdir. Kararları samiin ile beraber maznunlar da alkışlamışlardır. Mahkeme safahatı bütün Rize'de derin tesirler bırakmış memnuniyetle karşılanmıştır.
Doktor Rıza Nur
Doktor Rıza Nur, kanunun çıkışı sonrası, adı geçen eserinde meydana gelen bu gibi olaylar ve durum hakkında:
"Bu iş aks ü amellerde kalmadı. Sivas'ta, Erzurum'da ötede beride halk şapkaya karşı çıktı. Derhal Kel Ali riyasetinde bir İstiklal Mahkemesi dolaştırıldı. Epeyce adam astılar sayısını bilmiyoruz. Halk yıldı, iş bitti. Asılan bir Hoca'ya pek acırım. Adını hatırlamıyorum (İskilipli Atıf Hoca'dan bahsediyor.) Zavallı kanundan evvel şapka aleyhine bir risale neşretmiş(Frenk Mukallitliği ve Şapka isimli), hem de bunu Maarif Vekâleti'nin izniyle neşretmiş. Adamcağızı Ankara İstiklal Mahkemesi'ne çektiler. "Ben bunu kanundan bir yıl evvel neşrettim. Maarif Vekaleti'de resmen izin verdi." dedi. Dinlemediler astılar. Hem de mesele şapka kanunundan evvel. Kanunların makabilinde şumulü esas olmaz ve bu en mühim bir hukuki esastır. Burada daha feci bir şey olmuş. Yahu mademki bu asılıyor, ona izin veren Maarif Vekilini de assanız ya! Bu Hoca'nın asılmasında boynuna ip geçirilirken, Kılıç Ali de başına bir şapka geçirmiş,"giy domuz" demiş ve küfürler etmiş. Zavallı böyle ölmüş ve böylece saatlerce teşhir etmişler." Demektedir.
İskilipli Atıf Hoca
İskilipli Atıf Hoca'nın duruşmalarından birine ait Cumhuriyet Gazetesi'nde çıkan haber ve fotoğraf."Müdde-i umumi Necip Ali Bey, mevkufların Ankara'ya sevklerini emretti."
O dönemde, hükümet tarafından bir medeniyet sembolü olarak kabul edilen "Şapka" aleyhindeki her söz ve davranış irtica ve tehdit olarak görülmüş, bu gibi yasalardan hiçbir şekilde ödün verilmemiştir. Halen yürürlükte bulunan ve uygulanması zorunlu olan "Şapka İktisası Hakkında(ki) Kanun" Anayasa'nın 174.üncü maddesinin değiştirilmezlik güvencesi altında bulunmaktadır. Ancak zaman içerisinde fiili olarak yürürlükten kalkmış ve adeta hükümsüz hale gelmiştir.
Kaynaklar:
Atatürk Araştırma Merkezi, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, c.I-II, Ankara, 2006.
Atatürk, Mustafa Kemal, Nutuk, Ankara, 1927.
Kansu, Mazhar Müfit, Erzurum'dan ölümüne kadar Atatürk'le beraber, c.I-IV, Ankara,1966.
Doktor Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, c.I-III, İstanbul, 2004.
Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi, Nr: 1508, 1513, 1515, 1516, 1591, 1592, 1606.
Resmi Gazete, Nr: 230, 341.