Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Sarışın bomba

ABD 11 Eylül öncesi günlere geri döndü. Muhalefet “azil süreci”ni başlatırken, Trump bunun “azil” değil, darbe olduğunu söylüyor ve açıkça tehdit ediyor: “ABD’yi globalistlere bırakmayacağım” diyor.

Hep söyleyip duruyorum: Bu kriz sadece ABD’nin değil, kapitalizmin ve ona dayanan Siyonizmin krizidir. Bu kriz Matruşka gibi, onun içinde teolojik bir kriz vardır. Evanjelik krizi. Onun içinde namı diğer yüzyılın projesi iken, BOP yerine ikame edilmeye çalışılan “yüz yılın projesi krizi”nin bir parçası olan “Dahlan projesi” vardır. Netanyahu için de bu durum hayallerini erteleme zamanı geldiğini gösteriyor.

Öyle anlaşılıyor ki, Trump denen adam Evanjelik filan da değil. Ateist de olabilir. Ya da Agnostik. Çağdaş bir putperest. Para ve güç putuna tapıyor sanki. Evanjelikleri ve Siyonistleri, İsrail’i de Arapları kullanmak istediği gibi kullanıyor yani.

İngiltere liberal demokrasinin beşiği idi değil mi?Batının ilk temel insan hakları belgesi olarak Magna Carta, kıralın derebeylerle yaptığı anlaşma kabul edilir..Dünya derin devletinin en önemli merkezlerinden biri de İngiltere’dir. Masonluğun iki merkezinden biri buradadır. İngiliz demokrasisi, hep dünyaya örnek gösterilir. Ya da laik Fransa. Modern Avrupa’nın doğuşunda en önemli milad değil mi idi Fransız devrimi!. Boris Johnson ve Macron’a kaldı ise Avrupa, vay onlara..

ABD’nin ne kadar demokrat bir ülke olduğunu en son Mısır’da gördük. Solcu Tony Blair gitti askeri darbe yapan, Mursi’nin katiline danışman oldu. Onu engellemedi, batı ile ilişkilerinde aracılık yaptı. Daha önce de Nobel barış ödülü verdikleri Baradey’i askeri bir cunta liderine danışman yapmışlardı, hatırlarsanız.

Son olarak Kıraliçenin parlamentonun bazı yetkilerini nasıl askıya aldığını gördük. Trump’ın İngiliz versiyonu Boris Johnson işbaşı yaptı. Trump Evanjelik, bu Anglikan. İki sarışın bomba bakalım ne yapacaklar!.

Boris Johnson’ın ilk icraatlarından biri kendi partisindeki 21 muhalif milletvekilini partisinin meclis grubundan ihraç etmesi oldu. Muhalefetle hareket eden 21 milletvekilini bir hamlede ihraç etti. İhraç edilenler arasında iki eski maliye bakanı ile Winston Churchill’in torunu da var! 21 milletvekiline ihraç kararı telefonla bildirildi. Trump olsa SMS atardı. Ardından bir milletvekilinin Liberal Demokrat Parti’ye geçmesiyle hükümet çoğunluğunu kaybeden Johnson, parlamentoda iyice zayıfladı. 

Demokrasi her zaman çözüm üretmiyor. Hani Demirel öyle derdi: “Demokraside çözüm tükenmez” diye. Tükeniyor bazen. Özellikle Türk tipi demokraside 10 yılda bir “Demokrasiye balans ayarı” yapıyordu askerler. Adına da “Post modern darbe” diyorlardı.

 İngiltere’de kriz daha da derinleşecek olursa ülkede başka şeyler de olabilir.. Hali hazır durum kimseyi tatmin etmiyor. Avam Kamarası’nda, parlamento gündemini belirleme yetkisini hükümetten alıp milletvekillerine veren teklif, 301’e karşı 328 oyla kabul edilmişti. 

Johnson “Deli Dumrul” gibi. 9 Eylül-14 Ekim tarihlerinde parlamentoyu 5 hafta tatil kararı almıştı. Bu karar parlamento iradesine karşı bir “darbe” olarak nitelendirildi ve İngiltere›de 30›dan fazla kentte protesto gösterilerine sebeb oldu. Boris Johnson’ın kararı aynı zamanda yargıya taşındı.

Boris Johnson, İngiltere’yi AB’den ayırmakta kararlı gözüküyor. Bu konu İngiltere’de siyasi partiler ve STK’lar nezdinde ciddi görüş ayrılıklarına sebeb olmuş durumda.

Bir yandan İngiltere ile AB ülkeleri arasında sorunlar yaşanıyor, öte yandan; ABD ile İngiltere arasında sorunlar yaşanıyor. İngiltere’nin Rusya ve Çin’le yakın ilişkiler içinde olması başka bir sorun.

Bu arada Trump, Çin konusunda tehditin dozunu daha da artırdı. Bir bakıma “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle der gibi, “Tekrar seçilirsem, Çin ve ABD’nin çıkarlarını koruma konusunda daha sert olacağım” dedi. Çin’le tartışma konusu olan nükleer silahlar ve ticaret savaşı konusunda Çin geri adım atmıyor, ama öte yandan; Hong Kong’taki olaylar da durulmuyor. Göstericiler Hong Kong’da İngiliz bayrakları ile değil, Amerikan bayrakları ile Çin polisine karşı direniyor.

Trump Çin’e karşı adeta “Topyekûn bir savaş” açma hazırlığında ya da öyle bir görüntü vermek istiyor. “Ben yeniden başkan seçildiğimde ne yapacağımı biliyorum.. Çin ile müzakerelerde daha kararlı ve sert davranacağım.. Bunun sonucu olarak Çin’in tedarik zinciri kırılacak, işletmeleri, işleri ve parası gidecek” diyor. Bir yandan da görüşmeler devam ediyor.

Bize demokrasi konusunda örnek gösterilen iki büyük ülkenin hali pür melali ortada. 11 Eylül 2001’in 19. Yılına giriyoruz. İkiz kulelerin ve Pentagon’un vurulması, Enron’un iflasının arkasındaki sır perdesi hâlâ aydınlatılmadı. O günden beri ABD’de işler yolunda gitmiyor. O bahane ile Irak işgal edildi. Üsame b. Laden üzerinden El Kaide’den bir DAEŞ ürettiler. Daha geçen yıl, İkiz kulelerin faturasını Suudilere kestiler ve Suudilerin yüz milyarlarca dolarına el koydular.

Bu iki “sarışın”ı uluslararası sistem özellikle mi seçiyor aceba, diye düşünmüyor değilim. Ne zaman, ne yapacakları belli olmayan iki politik aktör. Trump, ABD için bu anlamda başarılı olmuş olmalı ki, İngiltere de Trump’ın karşısında Boris Jonson’ı koydu. Hatırlarsanız Rusya da bir Boris Yeltsin vardı. Daha sonra Putin geldi. Oysa komünizmin yıkılış sürecinde Gorbaçov işbaşında idi. Soljenitsin’in Gulag takımadalarında temerküz kamplarında 1958-68 yılları arasında yaşananları anlattığı kitabı 1973 yılında ilk baskısını yaptı ve bir anda tüm dünyada kitapçı vitrinlerinde yerini aldı. Afganistan’ın işgali, İran devrimi, 12 Eylül arkası arkasına geldi. 

Sovyetlerin dağılmasında en önemli dönemde kilit bir rol oynayan Gorbaçov nedense daha sonra hemen hemen gelişmelerin perde arkası ile ilgili olarak hiç konuşmadı. Soğuk savaş sonrası da Rusya’da değil, İsviçre’de yaşamayı tercih etti.

Mihail Sergeviç Gorbaçov 1985’de göreve geldi ve 1991’e kadar görevde kaldı. 2 Mart 1931’de doğan Gorbaçov bugün 88 yaşında. Bu dönemin de gerçek tarihi henüz yazılmadı.

Asıl soru şu: Bu iki sarışından sonra göreve kim gelecek ve bunların görevi ne zaman sona erecek? 2025’e kadar bu süreç tamamlanabilecek mi? Faşizm ve komünizminden sonra çökmekte olan kapitalizm ve cici demokrasinin yerine nasıl bir düzen getirilecek!?

Yaşayıp göreceğiz. Görmesine göreceğiz de peki bu süreçte bizim ne yapmamız gerekiyor? Biz bir şey yapıyor muyuz!?. Kavram ve kurumları ile yeni bir dünya kurulurken, biz bu işin neresindeyiz!?. Geleceğe dair söyleyecek bir sözümüz olmalı. 

Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 1314 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar