Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Siyasetin yolları taşlıdır

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 11 Şubat 2019’da yayınladığı listeye göre, Türkiye’de 77 tane parti, siyasi faaliyet gösteriyor. Bunlardan 24’ü son 5 yıl içinde kurulmuş.. Bu arada kapananlar var, sadece adı parti olan tabeladan ibaret partiler var..

Bugün kuruluş hazırlığı içinde yaklaşık yarım düzine parti daha var.. Daha doğrusu arayış içinde grublar var. Bana kalırsa siyaset yapmak için ille de parti kurmak şart değil.. Bu kadar parti zaten çok fazla. Bunların bir kısmına parti demek de mümkün değil zaten. Gerçek bir kadro ya da projeleri yok. Şahıs partisi, ya da dini, ideolojik, politik mikro “cemaat” oluşumları.. Kim bunlar, finansmanlarını nereden sağlıyorlar, ne yapmak istiyorlar, aslında bunlar ciddi birer araştırma konusu..

Geçen gün SETA’nın Türkiye’deki “yabancı media araştırması” tartışma konusu oldu da, aslında bu tartışmayı başlatanlar Alman Anayasa Kurumu’nun tematik dönemsel raporlarına bir göz atsalar ne görürler acaba! SETA raporuna genel olarak bir göz gezdirdim. Gördüğüm kadarıyla öyle bir fişleme filan yok. Yanlış, kişilik haklarına yönelik bir yanlış varsa elbette kabul edilemez. Şimdi var mı bilmiyorum BYEGM’nin internet sayfasında tüm media kuruluşlarının tepe isimlerinin tamamının isimleri vardı. Zaten basın kartı taşıyan herkesin de kişilik bilgileri kurumda var. Ayrıntıları da herhangi bir biyografi sitesinden, ya da açık kaynak kodlu veri tabanından çok daha ayrıntılı öğrenebilirsiniz.  Alman Anayasa Kurumu’nun Almanya’daki Türk STK’ları ve Mediası hakkındaki raporlarına bir bakarsanız bu işin batılılar tarafından nasıl yapıldığını daha iyi anlarsınız. Almanya’da Akit gazetesinin başına gelenleri, Kanal 7’nin başına gelenleri araştırırsanız, fişleme, takip, cezalandırma nasıl yapılırmış görürsünüz..

Bizde bir “Kamu Güvenliği Müsteşarlığı” kuruldu. Uluslararası ticari faaliyetlerde bulunan kuruluşlar, STK’lar, Media gibi kuruluşların ihtiyaç duydukları sivillere hizmet verecek bir kapı açılıyor diye düşünmüştüm ama, bir el o kuruluşu bir şekilde tasfiye etti.

Tekrar parti kurma konusuna dönecek olursak, yarın sağda-solda kurulacak partilerin bazıları, sağ ve sol oyların polarize olacakları “Merkez” Partileri olma iddiası taşıyacak, bazıları merkezkaç oyları, adayları ya da milletvekillerini toplamak için bir havuz partisi olacak. Bir kısmı da, “Pazarlık ve muvazaa” partisi haline gelecek. “Bizim şu kadar oyumuz var” anlayışı ile bazı politik grublar, dini etnik, ideolojik ve politik anlamda pazarlık unsuru olarak ortaya çıkacak. Bakın bunlar siyaset bağının köksüz parazitleri, zehirli sarmaşıklarıdır.

Niye siyasi bir gelecek için hazırlık yapmak isteyenler, politik bir istişare zemini oluşturmazlar internette! Bu kişilerin fikirlerini öğrenelim, kadrolarını tanıyalım, alameti farikalarını görelim. Fikirlerini ve kadrolarını niçin gizlerler. Ha, bir de şu var tabii, birileri kendine rakip bir oluşum görünce, trolleri üzerlerine saldıracak gagalayacaklar, iftira edecekler, tehdit edecekler üzerlerine birilerini gönderip, satın almaya ya da cezalandırmaya kalkacaklar. Bakın bu siyasetin mafyalaşması sürecidir. Bu siyasetin kanserleşmesidir. Birilerinin yokluğunda kendinize varlık aramayın. Birileri, ya da bir fikir, niçin olmamalı ise sizin adamınız ve fikrinizin ondan üstünlüğü ne, onu görelim. “Bana güven gerisini merak etme sen” diye bir şey yok. Biz “sözü dinleyecek, doğrusuna tabi olacağız”, “Adamın ehliyet ve liyakatına bakacak, ona göre karar vereceğiz”.. Başka türlüsü olmaz. Başka türlüsü “kafayı kiraya vermek”, “sürüleşmek” anlamına gelir. Biz kimsenin İlahı ve Rabbi olmadığımız gibi, ne din büyükleri, ne de devlet büyükleri bizim İlahımız ve Rabbimiz değildir ve olamaz. Dikkat edin, ihtirasla istediğiniz her şey imtihanınız olur ve siyasetin yolları taşlıdır.

Siyaset sadece siyasilere bırakılamayacak kadar mühim bir iştir. Peki bu anlamda ortalıkta başka politik grublar var mı? Mesela bizim dindar insanlar olarak, dini hassasiyetlerimizin korunup geliştirilmesi için, şikayetten öte yapacağımız bir şey yok mu? Bir lobi gücü oluşturabiliyor muyuz?.. Bu konuda yeterli bir çalışma yapıyor muyuz?. Herkes adamını bulup işini yapma çabasında. Siyaseti ele geçirme, ya da arka bahçede pazarlıklarla işi götürme çabasında. Böyle olmaz. Bu ne onlara, ne de siyasete itibar kazandırmaz. Kendi inanç, fikir, düşüncelerimizi açıkça ortaya koyalım ve bunu tebliğe dönüştürelim.

2. adım; bizim, inanan bir topluluk olarak ülkemiz, bölgemiz ve dünyanın karşı karşıya bulunduğu tehditler ve meseleler konusunda söyleyecek sözümüz olmalı. İlle de iktidar olmak gerekmiyor bunun için. İktidara giden yolda bu fikirler parke taşları olmalı. Bu fikir sahipleri, vakıflar, dernekler toplumsal sözcüler öne çıkarmalı, doğru bildiğimiz yönde ve yolda ilerlerken, kendi içimizde ve dışa dönük güzel örnekler, icraatlar yapmamız gerek. Bunlar için partileşmeye gerek yok. Buradan yetişen insanlar uygun bir siyasi zemin bulduklarında buralara gidebilir ya da kendi siyasi hareketlerini örgütleyebilirler. Bu yapılar asıl olarak, bir düşünce kulübü olarak faaliyetlerine devam etmeli, her siyasi hareket, gerektiğinde bu fikir fideliğinden kendisi için fikirler ve kadrolar oluşturabilmeli. O zaman siyaset bir çatışma zemini değil, hayırda, erdemde yarışma zeminine dönüşecek.

Kolay olan “tek lider” çözümü. Bu sanal bir çözümdür. Tek adam’lar geldikleri gibi giderler.. Bir yere kadar faydalı olsalar da, bir yerden sonra ya kendileri sapar, ya hedef olurlar ya da çevreleri kuşatılır ve iş başka vadilere sürüklenir. “Her şeyi bilen” bir liderlik toplumu bir kişinin heva, heves ve zannının siyasi kobayına dönüştürür ve o gücü ele geçirmek ya da o güce ulaşmak için yaklaşmak isteyenler ve uzaklaştırılanlar hem kendi aralarında hem de birbirlerine karşı çatışmaya girerler. Tek adamın yandaşları ve karşıtları, önce örtülü, sonra açık bir çatışmaya girerler ve ülke perişan olur.

Beni bana, bizi bize bırakma Rabbım”. Bizi Müslümanlarla Müttehid, erdemlilerle ve mazlumlarla Müttefik, değer üreten ve başkalarının temel haklarına tecavüz eden müfsitler dışında herkesle, nimet ve külfet dengesine dayalı Mütelif kıl ki, Hılful fudul gerçekleşsin, Müellefetül Gulub yolunda ademoğullarının adalet barış ve hürriyet içinde, malları, canları, namusları, akıl-inanç ve nesillerinin güvende olduğu, katılımcı, çoğulcu, şeffaf, insan haklarına saygılı bir hukuk devleti yolunda Senin rızanın tecellisinin vesilesi olalım.

Allah’ın vahiyle haber verdikleri dışında, hiç kimse masum değildir ve hiç kimse mutlak anlamda hakikatin bilgisine sahip değildir ve olamaz.. “Bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde ise Allah hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz Allah bilir!”

Küçük bir not daha: İlk Osmanlı müftüsü kabul edilen, Şeyh Edeb-âli’nin damadı ve Osman Gazi’nin bacanağı olan Karamanlı Dursun Fakih’in Osman Gazi’ye “ümmet’in haline ilişkin”, anonimleşen ve menakıblara konu olan şöyle bir uyarıda bulunduğu rivayet olunur: “Ey oğul! Öyle insanlar göreceksin ki, koyunu yemek için, tilkiyle plan yapacaklar! Kurtla birlikte kuzuyu öldürecekler. Çoban’la birlik olup bu haram lokmayı yutacaklar. Sürünün sahibiyle birlikte yas tutacaklar ve sonra da hiçbir şey olmamış gibi davranacaklar! Yeni planlar yapıp, tuzaklar kuracaklar. Bunlardan uzak dur ki, sana da otağına da ateş düşmesin”. O gün bir kuzu çalanlar daha sonra sürülerle doymadılar. Aman dikkat! Nefislerinde cehennem ateşi taşıyan, ihtirasları ile bu ateşi körükleyenlerden uzak duralım ki, cehennem ateşi bize de dokunmasın. Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 916 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar