Selâhaddin Çakırgil
Sonu hıyanete varan bir yapılanmanın anatomisi-2
***
Bir hareket ilgi uyandırdıkça ve toplumum belli kesimlerinin bir takım maslahat veya ümitlerine ‘yeşil ışık’ yaktıkça ve mâsum görünüşünü de korudukça, toplum içinden o hareketin meşrebine, uslûbuna ilgi duyan kimselerin çıkması tabiî idi.. Hele de, siyasî baskıların kitleleri çaresiz bıraktığı dönemlerde.. Nitekim, bu hareket, özellikle üniversitelerde İslamî örtüye karşı çok zâlimâne baskıların uygulandığı 30 yıl öncelerde, tesettürün/ örtünmenin ‘furuat’tan olduğu gibi söylemlerlekemalist-laik kesimden ilginç müttefikler bulmuştu kendisine..
Üstelik, yurt dışında açtırdığı okullarda, Siyahî Afrika’dan Orta Asya’ya, Baltık veya Latin Amerika veya Uzakdoğu ülkelerine varıncaya kadar çeşitli ırk ve dinlerden çocuklara türkçe öğretilmesi, onlara türküler-şarkılar ve hattâ Müslüman toplumlarda yetişmemiş çocuklara bile İslamî muhtevalı kasideler okutturulması ve bu sahnelerin ekranlardan yüzbinlere yansıtılması ile bu hareket daha büyük mesafeler almıştı.
***
Bu hareket, yıllar boyu, dünyanın her tarafındaki genç nesilleri etkilemek için ilginç bir yöntem geliştirip, çeşitli ülkelerin ünlü üniversitelerinin -büyük paralarla kiralanan-salonlarında, F.G.’in, her ülke ve kıt’adan, tarihte kalmış ünlü birçok lider, düşünür ve filozoflarla denkliğini çağrıştıracak ve zihinlerde kıyaslama yaptıracak şekilde sempozyumlar, paneller de tertipliyordu. ‘Sokrat/ Eflatun, Montesquieu/Jean-Jacques Rousseau, David Hume /J. Stuart Mill, Gandi/ Tagore, Benjamin Franklin/ Lincoln, ‘Goethe,/ Emmanuel Kant’ vs. gibi ilginç denkleştirmelerle körpe dimağlar oltaya takılıyor ve sonra da USA üniversitelerinde yapılan anketlerde ‘dünyanın en büyük düşünürleri’ arasında F.G’nin ilk sıralarda yer aldığı açıklanıyordu.
Bir takım inanç kırıntılarıyla da yüceltilip kutsanan kişinin giydiği fanilalarının bile bir ‘kutsal emanet’ gibi öpülüp saklanması şeklindeki ‘fetişist’ tavırlara varılması da tabiî idi.
***
USA medyasında yazılanlara göre, bu kişi 25-30 milyar doları aşan bir servetin de üzerinde oturmaktaymış.. O kadar büyük bir maddî güce sahip olununca, B. Amerika’da bir takım kilise kuruluşlarına ve siyasî kişi ve hareketlere milyon dolarlarla ifade edilen ‘bağış’larda bulunarak etkinliğini arttırmak denemeleri de devreye girecekti, tabiatiyle.. Bu kişinin, hele de, kendi bağlılarına, Amerika ve İsrail aleyhinde hiçbir söz söyletmemesi, Filistinli mücahid Müslümanları ‘terörist’ olarak nitelemesi; Gazze Ablukası’nı kırmak için yola çıkan Mavi Marmara gemisine yapılan saldırıyı , ‘otoriteden (İsrail’den)izin almaksızın hareket ettiği’ gerekçesiyle suçlaması Amerikan emperyalizmini daha bir memnun ediyordu, tabiatiyle..
Böyle bir kişinin, Amerika’da, CIA ve diğer ‘üst-akıl’ odaklarının manyetik alanlarında ikamet edip, şeytanî odakların tuttuğu dev aynalarında, kendisini bir ‘kainat imamı- lideri’olarak görmesine de hiçbir engel yoktu.
Türkiye’de işkillenmeler başlamıştı da, kanunen suç işlemedikçe sosyal hareketlerin üzerine gitmenin bir mantığı yoktu. Ama kendisini, ‘zuhûru beklenen sâlih zât/ Mehdî’ olarak gören ve onun Hz. Peygamber’le görüştüğü gibi halüsinasyonlarını gerçek zanneden küçümsenmeyecek bir çarpılmışlar güruhu da sahnedeydi artık..
Böylesi çarpık anlayışlara beslenip güç zehirlenmesine de mubtelâ olan bir kişinin ve hareketinin, kendisine bir engel olarak gördüğü Tayyip Erdoğan’ı önce, sistem içinden kanundışı yollarla vurmaya kalkışıp netice alamayınca, ‘15 Temmuz Darbe Hıyaneti’ne gelmesi de kaçınılmazdı.
İşte, kırk yıllık hikâyeden özet kesitler..
stargazete