Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Sorumluluk üzerine

Allah (cc) bizi yeryüzünün varisleri kılmak istemektedir. Biz Alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiyiz. Bizim peygamberimiz Ahir zaman peygamberidir ve biz onun ümmetiyiz. Görevimiz Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olmaktır. Çünkü Allah (cc) bizim ellerimizle zalimleri cezalandırıp mazlumlara yardım etmektir.

Din evrenseldir. Biz onu Yahudiler gibi “ulusal bir dine dönüştürdük. İslam, Arapların, Türklerin, Farisilerin, bir kısım Asyalılar ve bir kısım Afrikalıların kabile dinine dönüştürüldü.

Şunu bilelim ki, “Allah’ın dini”nin önüne ya da sonuna kim bir kelime ekler, dinini mezhebi, tarikati, siyaseti, ideolojisi, kavmi ile sentezlemek isterse, din aradan çekilir ve kişi eklediği ve/veya çıkarttığı ile başbaşa kalır.

İslam, Hz. Ademle başlar ve son peygamber olan Hz. Muhammed aleyhisselam’la devam eder ve son bulur. İnsanlık tarihi boyunca Allahtan İslam’dan başka bir din gelmemiştir.

İslam, insanın aklı ile vijdan’ını barıştırdıktan sonra, insanı insanla barıştıran, sonunda 3. Adımda insanı fıtratla, tabiatla (hava, su, toprak , bitki ve hayvanlar alemi ile barıştıran), sonunda İnsanı 3 barış adımı ile Allah’la barışmaya götüren, Allah’ın yarattığı insanoğluna gönderdiği din’dir. Din bizim yaratılış gayemizdir.

İnsanlar önce Allah’ın dinine ekleme ve çıkartmalar yaparak, tevhid’den uzaklaşarak kendileri için özelleştirdiler. Yahudiler ve Hristiyanlar bunlardandır. Onlar din ve devlet büyüklerini İlah ve Rab edindiler. Bizler de onlara benzedik. Biz insanları Allaha, kitabına ve resulüne çağıracaktık, kendi lider, örgüt, cemaat, tarikat, mezheb, ideolojimize çağırmaya başladık. Allah’ın ipi’ni bıraktık, cahillerden ve zalimlerden olduk. Dün herkesi camiye çağırırken, bugün başkalarını bırakıp, cami cemaatını kendi mezhebimize, tarikatimize, Şeyhimize, Partimize, Vakfımıza, Cemiyetimize çağırır olmaya başladık. Mezheplerimizi ve Tarikatlerimizi din edindik.

Allah’ın emrine uymayan haram işler, resulünün sünnetine uymayan mekruh olurken, bizim şeyhimiz, liderimiz gibi düşünmeyen, onu eleştiren, ona tabi olmayanları tekfir etmeye, “kendine din, ara senin Şeyhin şeytan” demeye başladık. Din ve devlet büyüklerimizi İlah ve Rab edinmeye başlayınca da Allah da bizim ipimizi bıraktı. Ve bugün olanlar olmaya başladı.

Hani biz yeryüzünden hesaba çekilecektik. “Kenarı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu, gelir adli ilahine sorar Ömer’den onu” idi. Dicle kenarında kurtlar kuzuları kapmıyor artık da, Türk-Kürd kavgasını yarım asır oldu çözemedik. Haçlıların kapısına yarım asır oldu, uysal koyun gibi bekliyoruz bizi kendi aralarına alsınlar diye. Haçlı ordusuna “ucuz asker” yazıldık!?. Sahi başka ne bekliyordunuz ki, başımıza gelenlere bakınca.

Allah’ın dini yeri göğü, ölümü ve hayatı açıklar, bizim yaşadığımız din karı-koca, gelin-kaynana kavgasını bile çözmüyor. Sadece “İman ettik” demekle olmuyor, gelin “yeniden iman edelim. Din ve devlet büyüklerimizi İlah ve Rab edinmekten vazgeçelim. Tevhid’le başlayıp, dinimizi ahlak ve muamelatla temellendirelim. Elbette ibadetlerimizi ihmal etmeyelim. Unuttuğumuz farzı kifaye’leri de ihya edelim.

Bakın Allah (cc) bizi yeryüzünün varisi kılmak istiyordu, servet ve iktidarı zalimlere verdi ve bizi onların eli ile cezalandırıyor. Aslında Şeytan da, onlar da Allah’ın iradesi içinde. Biz Allaha verdiğimiz sözü tutmayınca, Allah bize yardım edip, bizim ellerimizle onları cezalandırmak isterken, işler tersine döndü, Allah onlar eli ile, “Galu Bela zamanı”nda, “elestü bezmi”nde verdiğimiz sözü tutmadığımız için Allah onların eli ile bizi cezalandırıyor. Bugün güç de, servet de onların elinde. Onların serveti gücü, bizim cahilliğimiz, korkaklığımı, akılsızlığımız kadar büyük. Biz Allah’ın ipini bırakınca, Allah’ın yardımı bize ulaşmayınca olanlar oldu. Elbette, mutlaka bir gün o zalimler, Müstekbir’ler, Mütrefin’ler de şiddetli bir şekilde cezalandırılacaklar. Allah o verdiği nimet ve imkanları kötü kullandıkları için ağır bir cezaya çarptıracaktır.

Allah (cc) bize verdiği imkan ve güçleri, yeryüzünde Allah yolunda mazlumlar ve muhtaçlar için harcasaydık, Allah nimetini artıracak, bize yardım edecek ve harcadıklarımızın karşılığı on katı, yüz katı, yedi yüz katı ile geri verecekti.

Biz eskiden evden ya da bir yerden ayrılırken “Allaha ısmarladık” derdik, geride kalanları Allaha emanet ederdik. “Allaha emanet ol” derdik.. Önce benim evim, çocuklarım, mezhebim, tarikatım, ülkem demezdik. Biz temel “havaic-i asliye”mizi temin konusunda tedbirleri aldıktan sonra sefere çıkacaktık. Allah uzakları yakın edecekti, ömrümüzü, ve malımızı bereketlendirecekti. Melekler yardımcımız olacaktı. Ama servet ve iktidar sahipleri, cemaat ve kanaat önderleri çevrelerine öylelerini topladılar ki, onlar “melek kaçıran” tipde, tür de insanlar. Müstekbir’leri, Mütrefin’leri, Münkir ve münafıkları, Cahilleri, Zalimleri, Korkakları dost edindik ve Ebu Müslüm Horasani’nin dediği gibi olan oldu!

Oysa biz bize düşman olanları dahi güzel söz ve hikmetle, bize boyun eğmeye, tabi olmaya, onlar teb’a ve reaya olmaya değil, kula kulluk etmeye değil Hakka çağıracaktık. Ne yaptığımız ortada. Hani “Raina” demeyecek, “Unzurna” diyecektik! Hani bizi öldürmeye gelenler bizde dirilecekti! Parmağımız nereyi gösteriyor, ayaklarımız nereye gidiyor!

Yöneticileriniz sizin kaderinizi değiştireceklerini söylüyorlar, yoksulluk kader olmadığını söylüyorlar. Sahi bunlara inanıyor musunuz. Allah (cc) bizi mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek bizi imtihan edecektir. Hayır da, şer de Allah’ın iradesi içindeydi. Biz her şart altında Onun rızasına sadık kalacaktık. Adil Şahid’ler olacaktık.. Ne oldu! Dil ile söylediklerimiz kalbimiz ile tasdik etmeden bu beyan hükümsüzdür, bunu biliyorsunuz değil mi. Sözünüzle işiniz farklı ise bu münafıklık alametidir. Münafıklık Kafirlikten daha eşed bir cezayı gerektirir. Evet, Allah (cc) bizi “yeryüzünün varisi kılmak” istiyor. “Yeryüzünü bize mescid kılmak” istiyor, ama Hılful fudul’ü, Medine sözleşmesini, Hz. Ömer’in “Kudüs Beyannamesi”ni, Veda haccı hutbesini ağzına almaya korkan kalabalıklarla nasıl olacak bu iş. Bu anlamda İla-yı kelimetullah için yola çıkılacaksa, herkes için adalet, herkes için barış, herkes için özgürlük vadetmemiz gerekiyor. Westefelya aklı ile ulusçu bir anlayışla bu işi nasıl anlayabiliriz ya da anlatabiliriz ki!

Hani herkesin malı, canı, sevdikleri, namusları, akıl-inanç ve nesillerinin güvende olacağı bir nizam inşa edecektik. Durum ortada. “Ömerler ararken” çevremizdeki Ömer’leri görüyorsunuz! Hani birilerine olan düşmanlığımız, öfkemiz bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmeyecekti de, bu günkü halimizle nasıl olacak bu iş. Cemaat dediğiniz yapıların Müslümanları nasıl böldüğünü görmüyor musunuz. Bu akılsızlıkla, çevremizde olduğu gibi, kendi iktidar ve haram servetimizi korumak adına gözümüzü kırpmadan yeni Kerbela’lar için Modern insan Mezbahaları kurmuyor muyuz?

Önce tevbe etmemiz gerek ve sonra yeniden iman etmemiz gerek. Bilmediğimiz bir dinin mü’minleri olduk. Şeytan sizi Allah’la aldatmasın denildiği halde, bu uyarıya kulak asmadık, Şeytan bizi Allah’la aldattı, biz de cahillerden ve zalimlerden olduk. Halbuki Allah (cc) cahillere ve zalimlere yardım etmeyeceğini de söylemişti bize. Hatta onların işlerini sarp dağlara sardıracağını, üstlerine pislik yağdıracağını da söylemişti. Ne helal kazanıyoruz, ne helal yolda harcıyoruz. Servet ve iktidarı toplumu doğru yöne sevketmek için istemiştik!. Servet’in ve iktidarın dönüştürücü gücü önce bizi dönüştürdü ve biz dönüştürmek istediklerimize dönüştük. Çünkü servetimiz ve gücümüz aklımız’dan ve imanımız’dan büyüktü! Cenneti beklemeye sabrımız kalmamıştı.!? “Kâm alalım dünya’dan” derken, ıslah edici olarak bize yaklaşan bozguncu Şeytanın oyununa geldik ve “Gam” yüklendik. Şimdi. Şimdi onların peşinde koşanlara gelince, onların uyanmaya başlayanları korku ile “içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım” diye düşünmeye başladılar. TransHumanizm belası bizi insanlığımızdan etti. Aileler dağılıyor. Yeryüzünde bir cennet hayal ederken cehennemi yeryüzüne indirme peşindeki o peşlerinden gittiğimiz “dostumuz, müttefikimiz, stratejik ortaklarımız” dediğimiz Satanist, Pedefolik Siyonistlerin bizi kapısına getirdikleri o dünya ortada!.

Hani “atalarımızın dini” ile ve bir takım çoklukla övünmeyecektik. “Tekasür suresi”ni hiç mi okumuyoruz. Tarih hani övgü ya da sövgü kitabı olmayacaktı, tarihten ders alacaktık. Unutmayalım ki, doğduğumuz ana babayı, doğduğumuz toprağı, doğduğumuz zamanı, derimizin rengini ve cinsiyetimizi bir seçmedik. Bunu Westefelya aklıyla, uluslararası sistemin açtığı yoldan ilerleyen gaflet erbabına nasıl anlatacağız. Şunu diyebiliyor muyuz: İnsanların ataları, soyları değil benim önceliğim ne yapıp yapmadıkları, ne söyleyip söylemedikleri ile ilgili. Akıllı, dürüst, cesur biri olup olmadığı ile ilgili. önemli. Bu dünyada insanlar yapıp yapmadıkları, söyleyip söyledikleri ile ya kendi sırtlarında kendi cennetlerinde tuğla taşıyacaklar, ya da kendi cehennemlerine kendi sırtlarında odun taşıyacaklar. Bu dünya bizim için geçici bir imtihan yeridir. Bütün insanlığın hayrına olmayan hiçbir çözüm önerisi benim önerim olmayacaktır. Firavunun sarayında doğup insanlık tarihinin en muhteşem kadını olmak da var, Peygamber evinde doğup, gemiye binmeyince suda boğulanı da var. Kaldı ki, bizim görevimiz madem Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olmak için “Bismihi teala” diye, Allah adına onun barışını yeryüzüne yaymak, o zaman “bizi öldürmeye gelenler bizde dirilsinler” diyeceğiz. Bizler cehennem zebanisi değiliz, Aksine görevimiz cehenneme doğru koşan eli kanlı azgınları Allaha çağırmak, onları cehennem ateşinden kurtarıp, cennete yönlendirmek, kardeş yapmaktır. Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 232 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar