Abdurrahman Dilipak
Şu gerçeği de görelim
Birileri “Cemaat” yapılarına laf dokundurdu mu, hemen savunmaya geçiyoruz.
Tamam, fasıklar bir haber getirdiklerinde hemen inanmayacağız.
Tamam, birileri iftira ediyor, Cemaat üzerinden İslam’a saldırıyor. Tamam, Cemaat yapıları önemli ve onlara sahip çıkmalıyız.
Bunun yanında dikkat etmeliyiz, her Cemaat, bizim bildiğimiz cemaat değil. Yani her sakallı dedemiz değil. Kalkancı’sını gördük, FETÖ’sünü gördük, Adnan Oktar’ını gördük, daha sayayım mı? Aramızda hâlâ çok fazla varlar. Hepsi de bu koruma kalkanının arkasına gizleniyorlar. Şunu görelim, Cemaate zarar verenlerin yarısı Cemaat düşmanları ise, yarısı da bu işi istismar eden, içeri sızmış, ya da para, kadın, makam peşinde yoldan çıkmış kişilerdir.
Kur’an-ı Kerim bizi uyarır, “Şeytan sizi Allah’la aldatmasın” diye ve uyarır “Din büyüklerinizi İlah ve Rab edinmeyin” diye. Resul, bizi zalim hükümdar karşısında Hakk’a davet etmeye davet eder. Bir de Cemaat(ler) arası rekabet, çatışma var. Sadece Cemaat(ler) arası değil, artık Cemaat dedikleri yapıların içinde de ciddi çatışmalar var.
Hani işlerimiz istişare ve şura ile olacaktı. Aklımızı kiraya vermeyecektik..
Hani aynı Allah’a, resulüne ve kitaba iman edenler, tek bir millet, tek bir ümmet, tek bir cemaat idik ve bizler topyekûn, hepimiz “ihvan”dık! Ne oldu!..
Bir başka Cemaat’ten söz edenler, hangi Cemaat’ten söz etmiş oluyorlar. Allah’ımız, Kitabımız, resulümüz, kıblemiz bir değil mi?
Sahi, bu cemaat önderleri niye bir araya gelerek ümmetin meselelerini müzakere etmezler, ümmete rehberlik etmezler? Muhtemel meseleleri konusunda ümmeti irşad etmezler.
Bakıyorum bu yapıların çoğu, bir yandan diğer Müslümanları, ya da İslam’a ilgi duyanları hep kendi “cemaat” dedikleri yapıya davet ediyorlar. Ötekileri hakkında ya susuyorlar, ya dedikodu, gıybet ediyorlar. Hani biz herkesi Allah’a, resulüne ve kitaba çağıracaktık.
İstişare ve şuradan söz ediyorum da. Musalla taşındaki meyyit, gassal ile ne konuşacak. Ya da hoca efendiler birbirleri ile neyi müzakere edecekler. Bunların kimi Hz. Muhammed ile konuşup geliyor, kimi Hz. Ali, kimi Hz. Ebubekir’le. Kimi 3’lerle, kimi 7’lerle, kimi 40’larla beraber. Ama nedense hepsi orada bir yerlerden ilham ya da mesaj alsa da burada bir araya gelemiyorlar anlaşılan. Ya da mana aleminde buluştukları ile, dünya aleminde buluşmaya gerek kalmıyor!? Bize de, tabi olmak, riayet etmek kalıyor. Çünkü müridlerinden istedikleri bu: İradeni bana teslim edeceksin. “İrade”, “Rey” sahibi olmak değil istenen.
“Biad” dediğimiz, cenneti satın aldığımız sözleşmelerdir. Allah rızası için hak ve hukuk uğruna birlikte hareket etme sözleşmesidir. Orada birinin diğerine değil, önce Allah ve resulüne ve ardından bu konuda verilen söze sadakattir. Bizde kula kulluk yoktur, masiyette itaat yoktur. Daha doğrusu olmaması gerekir. İslam’da yoktur da, Müslümanlar söz konusu olunca biz günahkâr da olabiliyoruz.
Bu arada kâfirler, münafıklar ve fasıkların yalan haberlerine, iftiralarına hemen inanmamalıyız. Ancak öte yandan kendi nefsimizi de murakabe altında tutmalıyız.
Bakıyorsunuz, dünya malına tamah etmemeyi öğütleyenler, yetim hakkı görülen kamu malı söz konusu olduğundan uzak durmayı anlatanlar, iş kendilerine gelince en hasını, alasını istiyorlar, kendine ve akrabalarına. “Birileri ele veriyor talkını, kendi yiyor salkımı” dememeli bize... Eee cemaat, siyaset, makam, mal işine girince siyaset ve bürokrasi ile de tanıştı. Artık kendi medyası da var. Hem siyaseti hem STK’yı, yani sivil toplumu bir arada idare etmeye çalışıyorlar.
İhalelerde usûlsüzlük iddiaları, ehliyet ve liyakatten uzak atamalar, el ense ilişkiler.
Bir süre sonra da zaten, Osmanlı’dan, Selçuklu’dan, Yezid döneminin saray ulemalarından fetvalar gelmeye başlıyor. Sanki Osmanlı’nın yaptığı her iş doğru. Durup dururken mi yıkıldı Osmanlı. Şeytanın varlığı günah işlememizin bahanesi ve gerekçesi olamaz. Bakın bu durum bugüne has değil, dün de bu işler böyleydi. 4 Halife döneminde, geçmiş peygamberler döneminde de yaşandı bu olaylar. Onlardan ders almamız gerek. Allah’ın dini yeri, göğü, ölümü ve hayatı açıklar, ama bizim yaşadığımız din, karı ile koca arasındaki ihtilafı bile çözmez.
Birileri dışarıdan, birileri içeriden, bilerek ya da bilmeyerek İslam’a zarar veriyor ama boşuna, kalplerinde hastalık olanlardan başka kimseyi aldatamayacaklar. Ama bize, Müslümanlara zarar veriyorlar. Bir de İslam’a ilgi, yakınlık duyanların önünde, onların hakikate ulaşmasında perde oluyorlar. Onların bazılarını da cennet hayali ile kandırıp kendilerine bende yapıyorlar.
Oysa Allah (c.c) bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istiyordu. Biz O’nun rızasının tecellisinin vesilesi olacaktık. Ne oldu. Dilinden dini menkıbeler düşmeyen birileri, kendi nefsini ve kirli işlerini dini kullanarak gizlemeye çalışıyor. Hayır işleri gibi işlerle, suret-i haktan gözükmeye çalışıyorlar. Dikkat edelim. Şeytan fazla mesai yapıyor.
Selam ve dua ile.