Hakan Albayrak
Suriye İhvanı ne olacak?
1970'li ve 80'li yıllarda İhvan-ı Müslimin teşkilatının Suriye kolu ile Hafız Esed liderliğindeki Baas rejimi arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. İhvancıların kökünü kazmaya ahdeden Baasçılar, onların kalesi olan Hama şehrini yerle bir ettiler. Humus ve Halep de korkunç kıyımlara sahne oldu. Binlerce insan öldü. Canını zor kurtaran 100 bin civarında İhvan mensubu Suriye'den kaçıp Yemen, Suudi Arabistan gibi ülkelere sığındı. 40 bin civarında İhvan mensubu ise Suriye zindanlarında 'kayboldu'. Baas rejiminin Suriye İhvanı'nı madde planında ağır bir yenilgiye uğrattığı, hatta darmadağın ettiği kesin. Ne var ki bu zafer kaşınmaya müsait bir yara üzerinde yükselmiştir ve hiç garantili değildir. İhvan çizgisini gönüllerinde yaşatmaya devam eden sayısız Suriyeli'nin Baas rejimiyle 'bir gün mutlaka' hesaplaşma arzusu; bilhassa yakınlarını bombardımanlarda kaybeden, zindanlarındaki yakınlarından 30 yıldır haber alamayan, sürgündeki yakınlarına kavuşmak için yanıp tutuşan Suriyelilerin Baas rejimine duyduğu kin, kuvveden fiile çıkıp Suriye'nin altını üstüne getirmek için bir işaret fişeği bekliyor olabilir. Suriye'nin selameti için bu yara kapanmalı. Cumhurbaşkanı Beşşar Esed, İhvan-ı Müslimin teşkilatına üye olan herkesin idamına hükmeden 49 sayılı yasayı tarihin çöp kutusuna atmaktan başlayarak, Suriye tarihinde yeni bir sayfa açmalı. Cezayir'de devlet kuvvetleri ile İslamcı milisler arasındaki çatışmalarda ve ilgili derin devlet provokasyonlarında- 200 bin kişi hayatını kaybetti; Cezayir, Suriye'den çok daha büyük acılar çekti; Cezayir devletinin İslamcılarla savaşta uğradığı kayıplar da Suriye devletinin kayıplarından büyük; buna rağmen Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika devletin hıncını bastırarak İslamcılarla masaya oturabilmiş ve onlarla anlaşarak bir 'toplumsal uzlaşma süreci' başlatabilmiştir. Köklü değişim vaatleriyle geçen ilk iktidar yıllarında sağduyunun adı olarak anılan ve Suriye'yi "Hama" travmasından kurtararak toplumsal barışı teminat altına alması beklenen Beşşar Esed ise bu basiret ve feraseti bir türlü gösteremedi. Pek çok sahada önemli reformlar yaptı, Suriye devletinin çehresini büyük ölçüde değiştirdi, ama içerideki 'asıl mesele'ye gelemedi. Suriye İhvanı'nın ısrarlı davetlerine rağmen gelemedi. "Amerikalılar Suriye'yi bugün-yarın bombalayacak" diye konuşulan günlerde, muhaceretteki birçok İhvan lideri, Beşşar Esed yönetimine, "Biz ülkemizi sizinle beraber savunmaya hazırız, fazla talebimiz de yok, 49 nolu yasayı tedavülden kaldırıp ülkemize dönmemize izin verin yeter" diye haber salmışlardı. Uzatılan bu zeytin dalı havada kaldığı halde, İhvancılar, son Gazze olayları üzerine, "dahildeki yaraları sarmak ve kaynaşmayı temin etmek için" Baas rejimine yönelik muhalefetlerini askıya aldıklarını duyurdular. Şimdi, Beşşar Esed'in barış yolunda bir adım atmasını bekliyorlar; Suriye haricindeki İhvan-ı Müslimin çevrelerine bilhassa HAMAS'a- gösterdiği hoşgörüyü kendi vatandaşı olan İhvan kadrolarına da göstermesini bekliyorlar. Farklı kanallardan aldığımız haberlere göre, Türkiye'nin barış için arabuluculuk yapmasını da bekliyorlar. Esed nezdinde fevkalade muteber olduğunu bildiğimiz Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve elbette Cumhurbaşkanı Gül bu işe bir el atsa ne güzel olur. Suriye'nin içişlerine karışmak riskli bir iş gibi görülebilir; ama ben Esed'le kurulan samimi dostluğun İhvan konusunda lisan-ı münasiple yapılacak telkinlere (hiç değilse gayri resmi telkinlere) el verdiği kanaatindeyim. Nitekim, AK Parti'li bir milletvekili Suriye Cumhurbaşkanlığı Sarayı'ndaki bir davette konuşma fırsatını bulduğu Beşşar Esed'e "İslamcılarla aranızdaki meseleyi tatlıya bağlarsanız Suriye güç kazanır" demiş ve en ufak bir menfi tepki görmemişti. AK Parti hükümeti ve Cumhurbaşkanı Gül'ün Suriye İhvanı meselesini gündeme almalarını diliyorum. Bu meselenin çözümü yolunda atılacak her adım, Cenâb-ı Hakk'ın bereketini celbedecektir inşaallah. Suriye-İsrail barışı için gösterilen olağanüstü çabanın yarısı Suriye'de devlet-İhvan barışını sağlamak için gösterilseydi, bu mesele belki de çoktan çözülmüş olurdu. Yeni Şafak