İbrahim Karagül
Suriye ile savaş zamanı: Hizbullah İsrail'i vurursa!
Suriye tankları Türkiye sınırında. Karşılıklı askeri hareketlilik bütün dünyanın dikkatini çekiyor. Gelişme, sınırdan geçişleri önlemeye mi yönelik yoksa Şam, Türkiye'den gelecek tehdide karşı önlem mi alıyor? İkinci ihtimal gerçekse, vahim gelişmeler olacak demektir. İki ülke birbirini tehdit olarak görüyor anlamına gelir bu ve bundan sonra karşılıklı tehdit algılamalarına göre hareket edileceğine işaret eder. Daha bir yıl önce, birlikte bütün bölgeyi değiştirmeye çalışırken iki ülkenin savaşın eşiğine geliyor görüntüsü nasıl açıklanabilir? Dün akşam Suriye Büyükelçisi, Dışişleri Bakanlığı'na çağrıldı ve uyarıldı. Sınırdaki hareketlilik, PKK yüzünden savaşın eşiğine geldiğimiz dönemden çok daha ciddi.
İpler kopmuştu ama kopmanın ötesine geçilmiş olmalıki, tanklar sınıra yığılmaya başladı. Bu aşamadan sonra saat saat her gelişmeyi dikkatle izlemek gerekiyor. Çünkü saat saat her şey değişebilir. Türkiye-Suriye savaşın eşiğine gelmişse, Türkiye-İran ilişkileri de sert bir rüzgara teslim olacak, Lübnan'da fırtına esecek demektir.
Ama öyle görünüyor ki, uluslararası irade Baas rejimini devirecek. Geri sayım başladı. Ne zamana kadar dayanırlar elbette bilemeyiz ama ortada bir Kaddafi örneği var. Baas direnecek, direndikçe krizin yayılma haritası genişleyecek.
Türkiye artık Suriye ile ortaklığa dair düşüncelerini masadan kaldırdı. Muhalifler yanında tam tercih kullandı. Bundan sonra Suriye'nin yanında Baas'a karşı bir ülke olacak... Uluslararası kampanya paralelinde hareket edecek.
Oyun bozuldu, hesaplar yeniden yapılıyor, kartlar yeniden dağıtılıyor. Kardeşlikten düşmanlığı ne kadar kısa süre içinde geçebiliyoruz, ikisi arasında ne kadar kısa zaman var değil mi? Yazık, çok yazık. Bunca yıllık emek sıfırlandı.
"Uçuşa yasak bölge" tartışması başladığı anda resim belirginleşmişti aslında. Senaryo tanıdıktı. Irak'a uygulandı, Libya'ya uygulandı. Şimdi Suriye'ye uygulanacak... "Uçuşa yasak bölge" için BM Güvenlik Konseyi'nde Libya için arar alındığında şunları belirtmiştik:
"Fransa ve İngiltere'nin hazırladığı, ABD'nin yönlendirdiği hava ve deniz sahasını denetim altına almaya dönük plana Arap Birliği ve İslam Konferansı Teşkilatı (İKÖ) da destek veriyor. Peki Arap Birliği ve İKÖ, "uçuş yasağı"nın nerelere uzanacağını tahmin edebiliyor mu? Acaba daha önceki uçuş yasaklarını, bilinen adıyla Çekiç Güç uygulamalarını hatırlıyor mu? Çekiç Güç projesi onların şimdiye kadar geliştirdiği en uygulanabilir ve işgallerin önünü açmaya yarayan projedir. Irak'ı hatırlayalım. 1991 Körfez Savaşı'nın hemen ardından Kuzey'de Kürtleri, Güney'de Şiileri korumak için uygulandı. ABD, İngiliz ve Fransız uçakları, belirlenen bölgelerde kuş uçurtmadı. Havalanan her Irak uçağı düşürüldü. 2003 yılında Irak işgal edilene kadar 100 binlerce sorti yapıldı.
"Uçuşa yasak bölge"nin işgale hazırlık olduğu, ilk adımı olduğu belliydi. Zaten karar, çıkarılmasından hemen sonra askeri müdahaleye dönüştü. Libya bir taraftan iç savaşa sürüklenirken diğer taraftan ısrarlı hava saldırılarına maruz kalıyor. Kapsamlı kara saldırısı için hazırlıklar tamamlandı. Yakında bu ülke toptan işgal edilecek.
Şimdi aynı plan Suriye için hazırlanıyor. Sanırım önümüzdeki haftalarda Suriye'ye askeri müdahalenin ilk adımları bu şekilde atılmış olacak. Bu aşamadan sonra Baas rejiminin vahşi yüzü, reformlar gibi tartışmalar ikinci plana düşecek. Artık işgal planlarını, saldırının bölgeye nasıl yansıyacağını, özellikle de Lübnan üzerinde ne tür sonuçlar doğuracağını tartışacağız.
Bu yüzden Türkiye-Suriye arasında ipler koptu. Geri dönüşü olmayan bir noktaya geldik. Bir yıl önce ortaklık kurarken bir yıl sonra düşman oluverdik. Birileri Irak işgalinden hemen sonra şu haritayı çizmişti. "Irak, Suriye, Lübnan, Yemen, Sudan, Somali işgal edilecek." NATO seki komutanı Wesley Clark, Batı'nın beş yıl içinde bu ülkeleri işgal edeceğini o zaman söylüyordu.
Tabi şimdi bunları unuttuk. Unutmasak bile önceliklerimiz değişti ya da değiştirildi. İşgallere direnirken, ABD'ye, İsrail'e, işgallere katılan ülkelere karşı öfkeli seslerimizi yükseltirken önemliydi bunlar. Ne garip ki, şimdi diz çöküp bu ülkelere yalvaracak, bir an önce müdahale etmeleri için yakaracak noktalara getirildik. Onlar değişmedi, değişen biz olduk. Bölgesel harita o zaman önümüze konulmuştu ve o günden bu yana her şey bu haritaya göre şekillendi. Bunu biliyorduk ama önceliklerimiz değiştiği kadar daha büyük öfkeleri, acıları, haklı davaları da önümüze koydular. Hep birlikte yeni hesaplar yaptık ya da başkalarının hesaplarına malzeme olduk.
Yarın Şam bombalanırken bu ülkede buna hayır diyecek kimse kalmayacak. Algı yönetimi böyle bir şey işte. Zihinlerin formatlanması, akıl tutulması böyle bir şey. Baas'ın "canı cehenneme" ama Suriye'ye düşecek bir füze eğer canımızı acıtmayacaksa, kimse bize bu coğrafyada bir gelecek kuracağımız masalını yutturmasın. Çünkü bu, bizim gelecek planımız değil.
Irak'taki ölümlere, işgallere karşı çıkarken bu ülkenin insanları işgali onaylamamıştık. Kürtler'e, Şiiler'e yönelik Baas/Saddam zulmüne karşı çıkarken de durduğumuz yer doğru bir yerdi, böylesine savrulmamıştık.
Eğer Şam yönetimi, İran aksından çıkmayı kabul etseydi Suriye'de bunlar olmayacaktı. Baas'ı da muhalefeti de aynı masa etrafında toplamayı başaracaklardı. Kan ve ölüm de böylesine olmayacaktı. Ama olmadı, İran-Suriye aksı bu haliyle daha da perçinlendi. Asıl bundan sonra kan akacak demektir. Sadece Suriye değil, Lübnan da karışacak demektir.
"İran'a saldırı olacaksa önce Lübnan'da savaş başlar" derdik. Bu doğru bir tespittir. Şimdi şöyle diyoruz: "Suriye'ye saldırı, müdahale olacaksa Lübnan'da savaşa tanık olacağız. Ya iç savaşa ya da Hizbullah İsrail savaşına... Batı basınında bunlar tartışılmaya başlandı bile. Suriye'ye müdahalenin önlenmesi için Hizbullah'ın İsrail'i vurabileceği ihtimali tartışılıyor şimdi.
Hizbullah-İsrail savaşını hatırlayalım. İran, ne zaman tehdit hissetse, tehdidi sınırlarının uzağına atmak için garnizon bölgelerini veya nüfuz alanlarını kullanıyordu. Bu savaşın da böyle bir tarafı vardı. Şimdi aynı şey Suriye için geçerli. Nefeslerimizi tutup bekleyelim. Güvenlik Konseyi'nden, Libya kararı gibi bir karar Suriye için alındığı anda Lübnan'a inanılmaz bir gerilim tırmanacaktır. Golan tepeleri ya da Güney Lübnan karışacaktır. Bu ciddi bir tehlike olarak önümüzde duruyor. Korkarım bölgedeki eğilim bu yönde ve Türkiye dahil, ülkelerin yeni pozisyonu bu tehdidi büyütüyor.
İşte o zaman bütün bölge Şii-Sünni olarak iki keskin kampa ayrılırken, Hizbullah-İsrail çatışması tırmanırken bizler de bu ülkede yeni bölgesel dizayna göre saf tutacağız...
yenişafak