Nureddin Şirin

Nureddin Şirin

Suriye Sorusu..!

Suriye ile ilgili olarak şimdiye kadar yaptığımız yayınların ve yazdığımız yazıların merkezinde temel kriterimiz şu olmuştur:

Siyonist İsrail rejimini ortadan kaldırıp bütün Filistin'i özgürleştirecek bir direnişin, bir projenin yanındayız; siyonist rejimin varlığını güvence altına alacak her girişimin ve stratejinin de karşısındayız...!

Suriye'de halkın özgür iradesine dayalı yeni bir yönetimin kurulmasının yanında olduğumuz gibi, Suriye üzerinden direnişi çökertmeye çalışan bütün planların da karşısındayız.

Suriye halkına sözüm ona özgürlük isteyen Amerika'nın bölgesel emperyalist planlarının karşısında olduğumuz gibi, bölgedeki tüm diktatörlüklere karşı tüm devrimci dalganın, İslami uyanışın yanındayız.

Şimdi kısaca soruyoruz:

Amerika ve İsrail, Suriye'deki rejimin yıkılması için niçin bu kadar ısrarlı ve iştahlı...?

Bugün siyonist rejim cumhurbaşkanı Peres, Suriye rejimini yıkmak için silah kullananlar için duaya dururken, siyonist rejim başbakan yardımcısı Mofaz ise, Suriye yönetimine karşı uluslararası askeri müdahale istiyor.

Eğer bazı kardeşlerimizin ileri sürdüğü ve sandığı gibi, Suriye rejiminin yıkılması ile Kudüs'e giden yol açılacaksa, herkesten önce biz bunun yanındayız ve bunu açıkça savunuruz.

Peki nasıl oluyor da, Kudüs işgalcileri de bunun beklentisi içinde yanıp tutuşuyor?

Acaba onlar kendi işgallerini ve gayri meşru varlıklarını ortadan kaldıracak bir "devrim"e desteklerini sunmakla kendi başlarına sıktıklarının farkında olmayacak kadar aptallar mı?

Bazı kardeşlerimiz bizleri eleştirirken ve suçlarken haklı ve doğru noktalara işaret ediyorlar. "Zalim ve despot rejimlerin karşısında mazlum bir halkı savunma durumunda olmayacak mıydık?"

Ardından ağır eleştiri ve suçlamalar gelse de, bu haklı soruya vereceğimiz bir cevap olmalı elbette.

Suriye halkı ne istiyorsa, özgürlük ve adalet noktasında neyi talep ediyorsa biz onun yanındayız; halkın bir evladının bir damla kanının akmasından daha büyük zulüm olamayacağını kabul ediyoruz. Suriye halkını mazlum bırakan ve haksız yere kanını döken tüm güçlere lanet olsun.

Öbür yandan, şu sorunun cevabının da verilmesini bekliyoruz:

"Nasıl oluyor da yeryüzünün en azılı katilleri, işgalcileri, sömürgecileri, haydutları ve barbarları Suriye konusunda bizimle söz ve tavır birliği içine girebiliyor, bugün burada söylenenleri onlar orada aynen söylüyorlar...?"

Acaba, tüm tarih boyunca, "İslamcı" konumda olanlarla, İslam'ın ve müslümanların en azılı düşmanlarının böylesine bir "konsensus" sağladığı başka bir konu oldu mu..?

Bizler siyonist rejimin ortadan kalkması için en azından dualarımızı yükseltirken, diğer taraftan bu siyonistlerin de Suriye rejiminin ortadan kalkması için duaya durmasının ikilem ve çelişkisini nereye oturtacağız?

Bizler, burada "İslamcı"lar olarak, Suriyeli muhaliflerin silahlandırılması çağrılarımızı yükseltirken, öbür yandan siyonistlerin Suriye'ye askeri müdahale çağrısında bulunmasını nasıl açıklayacağız?

Bu ne yaman çelişkidir ki, Kudüs'ün işgalcileri ile Kudüs'ün muhafızları da aynı şeyi söylüyor..?

Evet bir kez daha söyleyelim;

"Kudüs'e giden yolu açmak için tüm duvarları yıkalım!"

Ama bir gün gelip de, Amerika, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan ve Katar gibi rejimlerin bizimle birlikte bu duvarları yıkmak için olağanüstü bir çaba sarfedeceğini beklemiyorduk doğrusu...

"Kudüs'e giden yol Şam'dan geçer" diyenler, Kudüs'ün özgürlüğü için bunu haykırıyorlarsa bizim seslerimiz de onların seslerinin yanındadır: Ama "bu yolda Amerika, İngiltere ve Fransa da bizim yoldaşımız olacaksa, bu yol bizim yolumuz olamaz" diyoruz.

Sadi Şirazi'nin dediği gibi:

"Ey yolcu! Sen Kabe'ye gitmek istersin ama, gittiğin yol Türkistan'a çıkar, Kabe'ye değil."

"Acaba bizim kardeşlerimiz Kudüs'e gitmek isterlerken, Washington ve Tel Aviv'in menzillerine varmazlar mı?" diye endişeleniyoruz...

Suriye konusunda Amerika'nın, İnglitere'nin, Fransa'nın, kısacası haçlı emperyalistlerin boynuzlarını kıralım; ondan sonra bizi Kudüs'e götürecek bütün duvarları yıkalım: bu duvar ister Şam duvarı olsun, ister Riyad. İster Doha duvarı olsun ister Amman.

Daha düne kadar, Kudüs'e giden yolun önündeki dikili duvarları hep birlikte seslendiriyorduk; bu duvarların bölgedeki işbirlikçi rejimlerin ördüğü Amerikan duvarları olduğunu söylüyorduk. Ama bugün bu duvarları yıkmak bir kenara, bu duvarları öpüp kucaklayıp bağrımıza basıyoruz...

Düne kadar Amerika ve İngiltere emperyalizmin büyük "usta"ları iken, bugün biz bu ustaların yanından "çırak"lık mı yapacağız..?

Neredeyiz ve nerede duralım;

Bizler tüm yeryüzü mazlumlarının, tüm müslüman halkların yanındayız ve yolumuz onların özgürlük, onur ve adalet yoludur. Biz yeryüzünün tüm müstekbir, tağut ve zorbalarının karşısındayız, onlarla mücadeleyi tevhid akidesinin bir gereği biliyoruz.

Ve yine biz biliyoruz ki; ne dün, ne bugün ve ne de yarın, dünya müstekbirleri bizim için özgürlük ve adalet yolu açamaz, yol haritası çizemez. Onlar bize bu yolda dost ve yardımcı olamaz. Özgürlük ve adalet adına onlara sığınmayı ve el uzatmayı da şirk ve zillet olarak kabul ediyoruz....

Hiç kimse kalemler, kürsüler ve minberler üzerinden İslam ümmetine bu zilleti giydirmeye kalkmasın! Hiç kimse, mazlumu savunma adına, dünyanın en azılı zalimleriyle yan yana durmasın! Hiç kimse, ilahi bir değer olan özgürlük ve adaleti şeytanların mutfağında pişen bir nimet sanmasın...!

Müşriklerden teberri etmeyen bir hareket İslami bir hareket olamayacağı gibi, müşriklerin kanatlarında gelecek bir özgürlük de özgürlük değildir.

O halde, bütün dünya halkları için olduğu gibi Suriye halkı için de, emperyalizm ve siyonizmin planlarını bozan, heveslerini kursaklarında bırakan devrimci bir özgürlüğü savunalım...

Suriye halkının özgürlüğü yerel diktatörlükten kurtulup bölgesel ve uluslararası köleliğin çukuruna düşmekle olmayacak. Suriye halkının özgürlüğü küresel şeytanların, haydutların, barbarların, zorbaların reçetesiyle değil, tevhid ve Kur'an ile gelecek...

Tevhid'in ve Kur'an'ın olduğu yerde Amerika'ya, İngiltere'ye, NATO'ya yer yoktur. Amerika, İngiltere ve NATO'nun olduğu yerde Tevhid'in ve Kur'an'ın olamayacağı gibi...

Zira Putkıran İbrahim Halilullah bugün bir daha gelseydi, elindeki baltasını her şeyden önce "çağın en büyük putu" Beyazsaray'ın başına indirirdi! Eğer alemlere rahmet Hz. Peygamber (s.a.v) bugün bir daha gelseydi; "la" kılıcını doğrudan NATO'nun boynuna indirirdi.

Siz hiç Hz. Peygamberi NATO'nun yanıbaşında görebilir miydiniz?

Siz hiç Hz. Peygamberin NATO bombardıman uçaklarına "gel bombalarını yağdır" dediğini işitebilir miydiniz?

devam edecek

 

velfecr

Bu yazı toplam 2590 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar