Selâhaddin Çakırgil
Suriye ve Suriyeli ‘insan kardeşlerimiz’ üzerine
Sakarya- Kaynarca’da yaşanan alçaklıktan sonra bir daha gündeme gelen Suriye konusuna dün kısaca değinmiştik, biraz daha eğilelim.
***
100 yıl öncesine kadar 400 yıl boyunca vatanımızın bir aziz köşesiydi, Suriye. Nicelerimizin dedeleri-nineleri Haleb, Şam ya da Beyrut doğumludur.
Arabların Dimeşq /latin dünyasının ‘Damascus’ dediği şehre biz ‘Şam’ deriz. Ama, Şâm aslında bütün bir Suriye’yi, Ürdün, Filistin ve Lübnan’ı da içine alan ve ‘Bilâd-ı Şâm’ (Şam beldeleri) diye anılan büyük coğrafyadır. Biz, Dimeşq şehrine de Şâm derdik, ya da Şâm-ı Şerîf.
Şam’dan gelen Suriyeliler bu Şâm-ı Şerif ibaresini işitince daha bir memnun olup, ‘Nerelisiniz?’ diye sorulduğunda, Şâm-ı Şerîf diyorlar ve dükkanlarının tabelâsına da ‘Şâm-ı Şerîf’ ibaresini de yazıyorlar.
***
3 milyon kadar insanın yaşadığı İstanbul- Fatih semtinde 300 bin kadar Suriyeli kardeşimizin yaşadığı söyleniyor. Bu, zâten Fatih’in ana caddesi Fevzi Paşa‘ya da bakıldığında az bile sayılabilir. Konuşmaların neredeyse üçte biri Arabça.
Suriyeli kardeşler genel olarak son derece temiz, nezih ve kimsenin kendilerinden rahatsız olmaması dikkatini taşıyan insanlar. Mütedeyyin insanlar Fatih’i seçmiş. Şımarık zenginlerin yeri ise, Şark’ın binbir gece masallarını hatırlatacak şekilde yaşanan Nişantaşı, Osmanbey taraflarındalar..
***
Laik-Arabçı rejimlerin yeni nesillere devamlı anlattığı, özellikle İttihad-Terakkî’nin üç paşasından Cemal Paşa’nın Suriye Genel Valisi olarak o seferberlik yıllarında Suriye’de bir kanlı diktatör olarak hükmetmesinin acı hatıraları dışında, uzuuun asırlar bu kardeşlik zedelenmedi.
*
Geçenlerde Suriyeli 70’ini aşmış bir yaşıtım, dedesini mezarını Edirnekapı Şehidliği’nde bulduğunu, Deyr-i Zor’dan İstanbul’u savunmak için gelip burada şehid dolduğunu heyecanla söyledi.
Düşündüm de hangimizden daha az İstanbulludur bu kardeşimiz.
Emperyalistleri zorla çizdiği sınırları mı esas alacağız, gönül coğrafyamızın, inancımızın sınırlarını mı?
***
Ama, birileri Suriyeli kardeşlerimizi rahatsız etmeyi siyasî kazanç kapısı olarak görmüştü, Kılıçdaroğlu başta… Ve ona rağmen, referandumda halkımız yine Tayyib Erdoğan dedi (Ki, Suriyeliler oy kullanamıyor.)
Urfa’da iki-üç ay kadar önce iki kişi kavga etti, dayak yiyen kişi, kendisini döveni Suriyeli olarak niteledi. Gecenin karanlığında Suriyelilere aid onlarca işyeri tahrib edildi. Sabah anlaşıldı ki, o döven kişi, Suriyeli değil.
Benzer haksız, saçma ve avanak avlayıcı suçlamalarla Suriyelilere saldırılmasını teşvik edişler Akyazı- Hendek, Maraş, Anteb gibi yerlerde de görüldü.
***
Bakınız, Suriyelilerin kurduğu Suriye Lemme Derneği’nin üyeleriyle birlikte açıklamalarda bulunan ve astronot olduğu bildirilen Muhammed Ahmed Fâris ne diyor:
‘Biz burada kardeşlerimizin arasındayız. Türkler bize kardeşleri –evladları gibi sahip çıktı. Türkiye'de Suriyelilere karşı Türkiyeli kardeşlerimizi tahrik etmeye çalışanlar var. Ama biz bu propagandaya aldırmıyoruz. Bazı yerlerde yaşananlar geçicidir ve bu ilişkiye zarar vermez.’
***
Suriye Dernekler Platformu Başk. Yard. Basel Hilam ise, ‘Bizim elimizde belgelerle sabit olan bilgilere göre, Esed’in eğitilmiş ve pusuda bekleyen ajanları var. Amaçları halkı Suriye’lilere karşı kışkırtmak ve kardeşlik bağlarını bozmak ve Suriyelilere tek ev sahipliği yapan ülkeye zarar vermek istiyor." diye konuşuyor.
Ve bir ses de Mardin’den, şair Mahmud Yavuz kardeşimden gelen bir iletiden: ‘Medineli Ensar kira fiyatlarını yüzde 300 arttırsaydı.. Ensar ev sahibleri muhacirlerin kızlarını kiraya saysa idi.. Ensar esnafı muhacirleri 3 kuruşa çalıştırıp köpek muamelesi yapsaydı..(…)Sonra da her taraf muhacirlerle doldu diye isyan havası estirseydi.. (…) n’olurdu?
Haklısınız, Suriyeliler ucuz işçi oldu, kömürlükler, akrep dolu bodrumlar boyanıp 900 liraya kiraya verildi.. Kocasız anneler su sattı, mendil sattı, ikinci el kokmuş elbiselerimizi verdik onlara lûtfen..’
***
İçimizdeki zâlimler ve hele de hayvandan da aşağı olanlar yüzünden bizi muaheze etmeyin, utanıyoruz Suriyeli kardeşlerimiz...
stargazete