Selâhaddin Çakırgil
Suriye‘de, Amerika ve Rusya arasında sıkışmak
Numan Kurtulmuş Bey'in bir kısım medya mensuplarıyla 2 Mart sabahı düzenlediği kahvaltılı sohbet sırasında Türkiye'nin dış siyasette Amerika ile Rusya arasında sıkıştığı gibi bir görünümün varlığından da söz edilmişti, bu satırların sahibince..
Tablo ortadaydı çünkü..
Amerika Türkiye'yi değil, elbette ki kendi planlarını, hedeflerini düşünüyordu.
Rusya da, daha geçen sene Putin'in ağzından, 'Türkiyedeki mevcud yönetim bu ülkeyi bir İslam devletine dönüştürmey hedefliyor. Ataürk'ün kemikleri mezarında ters dönmüştür..' derken, şimdi, NATO cebhesinde bir gedik açabilirim hesabıyla Türkiye'ye planlı gülücükler gönderiyordu; ama, onun da niyeti tabiatiyle gelişmeleri kendi inisiyatifinde tutmak.. Türkiye bu iki güç arasında dik durmaya çalışıyor, ama bir taraftan da NATO üyesi.. Oradan çıkmak da bir ayrı müşkül..
***
Türkiye, Amerikan emperyalizminin vurucu gücü olan NATO'ya, Stalin Sovyet Rusyası'nın 1945'lerden sonra, kendisine yönelik açık tehdidleri dolayısıyla 63-64 sene üye olmak için Amerika'nın önünde nice taklalar attıktan ve Kore Savaşı'nda ağır bedeller ödedikten sonra kabul edilmişti. Amerika'dan sonraki en büyük askerî gücü beslemek zorunda zorunda kalan Türkiye, NATO'nun hedef ve emirlerine itirazsız 'Yes Sir!/ Başüstüne efendim!.' dediği bu uzuuun onyıllar boyunca çok iyiydi.
Devlet orduya emanet idi.. Ordunun da, nasıl bir ideolojik çizgi izlediği ortadaydı..
27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylûl 1980, 28 Şubat 1997gibi bütün askerî darbelerden de Amerika'nın elbette haberi vardı..
12 Eylûl 1980 Darbesiolduğunda da dönemin NATO Başkomutanı Gen. Alexander Haig, o zamanki Amerikan Başkanı Jimmy Carter'a, 'Bizim çocuklar (Our boys) Türkiye'de darbe yaptılar.' diye sevinçle haber verdiğini anlatır.
Yani, Amerika'yla bu kadar içli-dışlıydık.. Ve 1990 Ağustosu'nda Kuveyt'i işgal ve Irak'a ilhak ettiğini açıklayan Saddam Irakı'na bir ceza vermek gerektiğini düşünen Amerikan Başkanı (Baba) Bush, Irak- Amerika arasındaki 1991- Körfez Savaşı sırasındaki medya toplantılarında bir tarafına ingiliz bayrağını koyuyordu, diğer tarafına Türkiye bayrağını ve iki büyük dostu olarak Özal ve Margareth Thatcher'ı gururla zikrediyordu. Özal da, 'Irak'a müdahaleye biz de katılacağız ve bir koyup beş alacağız..' hayallerindeydi. Ve Amerikan müdahalesinden sonra Amerika, İngiltere dışında diğer hiçbir müttefikine zırnık vermemişti..
Türkiye'nin de NATO üyeliğini sadece NATO menfaatleri sözkonusu olduğunda bir mânâ ifade ettiğini; Türkiye'nin kendi mes'elelerinin ise sadece NATO'yu ilgilendirmediğini net olarak anlatmıştı Amerikalılar..
***
Şimdi, geldik Suriye Buhranı'na..
Erdoğan Türkiyesi, NATO'ya eskisi gibi, 'Evet efendim!' anlayışıyla yaklaşmıyor ve yakın geçmişten de ders alarak Suriye Buhranı'nda da yangının kenarında olduğu halde, 5.5 senedir askerî olarak müdahale etmeden temkinli bir siyaset izliyordu.
Ve sonunda, üstelik 15 Temmuz Darbe Hıyaneti'nden ağır yaralı olarak çıktığı düşünülen Türkiye, beklenmeyen bir şekilde ve Rusya'yla anlaşmalı olarak Cerablus üzerinden Suriye'ye girdi ve sonunda El'Bâb da, DEAŞ'tan temizlendi.
Sıra Münbiç ve Rakka'ya gelecek denilirken.. Amerika, yine bildik oyunlarını oynadı, PKK/YPG gibi terör örgütleriyle işbirliğini güçlendirdi, NATO üyesi olan müttefiki bir kez daha sattı.
Ve sonra da Türkiye Münbiç'e müdahale edeceği sırada, B. Amerika'nın Türkiye eski B.ElçisiJames Jeffrey, HT. ekranlarına, 'Siz El'Bâb'ı aldınız, biz de Münbiç'i aldık, Münbiç'te hak iddia edemezsiniz' diyordu ki, Rusya, sadece Türkiye'nin yolunu keserek değil, Amerika'yı da sollayarak ve Münbiç'i Beşşar Esed rejimi güçlerine bıraktığını, bunu PKK/ YPG gibi terör örgütlerinin de kabullendiğini açıklayıverdi.
Amerika, yeni bir Ortadoğu planlarken, Rusya, şimdilik.. Amerikan emperyalizmini bir 'oldu-bitti'yle karşı karşıya bıraktı.
Türkiye ise emperyalist güçlerle karşı karşıya gelmek durumunda ve zaaf da göstermemesi gerekir.
Sıkıntılı bir durum..
stargazete