Nureddin Şirin
Suriye'yi Esad'dan Alalım Ama, Amerika'ya Vermeyelim..!
Suriye"deki baas rejiminin ideolojik olarak "batıl", pratik olarak da "zalim" olduğunu inkar etmek ne İslami, ne insani ne de vicdani bir durumdur. Suriye Baas rejimi İslam dünyasının birçok ülkesinde olduğu üzere diktatör bir rejimdir ve tüm diktatör rejimlerin ortadan kalkması gerektiği gibi, Suriye"deki Baas diktatörlüğü de son bulmalıdır.
Burada bizim bazı kardeşlerle ihtilaf ettiğimiz nokta, rejimin niteliğini, uygulamalarını savunmak değil, Suriye halkının kendi rejimini nasıl kuracağı konusudur. Suriye"deki "tek partili diktatör rejim" yerine, "halka dayalı, İslami, emperyalizm ve siyonizm karşısında bir direniş kalesi" olacak teşkil edilmesi bütün vicdanların en büyük arzusudur. Bunu arzulayan herkesle birlikte aynı çizgide ve aynı saftayız.
Zulüm her yerde zulüm, zalim her yerde zalimdir. İslam adaleti de hiçbir ayrım gözetmeksizin yeryüzünün tüm zulüm düzenlerinin karşısında durmayı, tüm özgürlük ve adalet mücadelelerini desteklemeyi gerektirir. Bu noktada Suriye halkının haklı ve meşru taleplerini göz ardı etmek de, onların onurlu ve özgür bir hayata ulaşmasını küçümsemek de zulümdür. Suriye halkının yanında olmak bu taleplerin peşinde olmayı, onları savunmayı da gerektirir kuşkusuz.
Biz, Suriye halkının bu hedeflere anayasal, yapısal, yargısal tüm alanlarda köklü reformlarla ulaşacağını savunduğumuzdan mı "baasçı" oluyoruz? Suriye halkının özgür ve halka dayalı bir rejim kurmasını, "ABD, NATO, İsrail karşısında, siyonist rejime karşı mücadele için bir direniş kalesi" olmasını istediğimizden mi "baasçı" oluyoruz?
Herkes tüm batıl ideolojiler ve politikalarla birlikte basçılığı ayaklarını altına alıp çiğnemeli, meşruiyetini vahiyden almayan tüm sistemleri kökten reddetmelidir.
Peki şu soruyu da sormayacak mıyız?
"Zulüm" ve "zalim" olgusuna karşı olan karşıtlığımız bizi "baas zulmü"ne karşı bir duruşa iterken, nasıl oluyor da, İslam ve insanlık açısından yeryüzünün en büyük zulmü olan "emperyalizm ve siyonizm" ile yana getirebiliyor?
Nasıl oluyor da, ellerimiz baas zulmüne yumruk olurken, NATO zulmüyle birleşebiliyor? Dillerimiz ve kalemlerimiz Baas zulmünü yererken, ümmetimizin en azılı düşmanlarıyla aynı şeyi söylüyor ve yazıyor?
Biz sürekli olarak, ABD"nin İslam ümmetine karşı büyük bir komplo kurduğunu ve bunu Suriye üzerinden uyguladığını söylediğimizde, olmayan bir şeyi mi ileri sürdük? Acaba Amerika"ya yapmadığı şeyleri mi isnat ediyor, ilgisi olmadığı işlerle mi ABD"yi suçluyoruz?
Washington, bölgesel müttefiklerini yanına alarak, kendi bölgesel çıkarlarını ve siyonist rejimin güvenliğini garanti altına alabilmek için Suriye için bir yıkım projesini uyguladığını ve bunu her vesileyle açıkça dile getirdiğini söylediğimizde "yalan" mı yazıyoruz?
ABD Dışişleri Bakanı Clinton Türkiye"ye gelip, Suriye"deki rejimin yıkılması için "ortak operasyon"dan ve "operasyonel mekanizma"ların kurulmasından söz ederken, kimse kalkıp da bunu sorgulamıyor da, Amerika"nın tüm stratejisyenleri koro halinde "Suriye rejiminin yıkılması Amerika"nın stratejik çıkarları ve İsrail"in güvenliği için gereklidir" derken, Suriye halkının yegane temsilcisi olarak ileri sürülen "Suriye Ulusal Konseyi" ve meşru direniş güçleri olarak tanımlanan "Özgür Suriye Ordusu" adlı yapılanmaların bir NATO projesi olarak işlediği her yönüyle ortaya saçılırken, "zulme karşı duyarlılıklarımız" niçin burada buharlaşıyor?
"Baas zulmü"ne karşı seferberlik ilan edenler, ABD"nin bu açıkça planlarına karşı sesleri niçin kısılıyor? Yoksa ABD zalim, onun o şeytanca planları "zulüm" değil mi? Dün "yanki" dediğimizle bugün "kanka" olduysak, burada bir yanlışlık, bir terslik yok mu?
Amerikan Kongresi"nde Suriye üzerine düzenlenen bir oturumda söylenenlerden bazılarını Velfecr"e aktardık. Diğerlerine de aktaracağız.
Tam bir icma halinde "ABD ve İsrail"in çıkarları için" Suriye rejiminin yıkılmasını, bunun için Suriye rejim muhaliflerinin ve Özgür Suriye Ordusu"nun desteklenmesi ve silahlandırılmasını savunuyorlar. Fransa da, İngiltere de aynısını söylüyor. CIA"dan MI6"ya tüm istihbarat servisleri, örtülü operasyon birimleri seferber edilmiş durumda. İstanbul'un apartmanları bile CIA ve MI6 ajanlarının operasyon merkezine döndü.
Burada bir aksilik yok mu?
Yoksa, bugün ABD"nin eline verilecek olan Suriye"yi yarın onun elinden almak için mi harekete geçeceksiniz? ABD Suriye"yi halkın, İslamcıların eline mi bırakacak? ABD, Suriye"yi, silahlarını siyonist düşmana çevirecek mücahidlerin eline mi bırakacak? ABD Suriye"yi "katil ABD Ortadoğu"dan defol" diyen müslümanların eline mi bırakacak?
Müslüman halkın zulme karşı özgürlük kavgasının kumanda merkezi Washington olduktan sonra, bu halk gerçekten "özgür" mü olacak?
Amerikalılar, "Esad'ın devrilmesiyle en büyük stratejik hedefimiz gerçekleşecek. bayram yapacağız, Esad'ın gidişini kutlayacağız" derken bunları böylesine heveslendiren, neşelendiren ve coşturan nedir acaba?
Birinci rauntta ABD ile Suriye'de devrim yapacak, ikinci raunta da ABD'nin belini bükeceğiz, öyle mi?
İslamcılarımız hükümetimizle uyumlu bir şekilde hareket ediyor, zira karşılarında Davutoğlu gibi dışişleri bakanlığı mevkiinde "saygın bir İslamcı" var. Peki, Davutoğlu kiminle uyumlu bir şekilde hareket ediyor? Bu "uyum" niçin görülmüyor ve sorgulanmıyor? Davutoğlu-Clinton arasındaki böylesine sıcak bir işbirliği İslamcıyım diyenlere bir rahatsızlık vermiyor mu? ABD"nin Türkiye"ye ye yağdırdığı övgüler sizin içinizi hiç mi karartmıyor?
"Amerika"nın Büyük Ortadoğu Projesi"nin aktörleri olmak", İslamcı hassasiyetlerimizi niçin kanatmıyor? Sayın Davutoğlu İslamcılarımıza, Ortadoğu"daki süreci Türkiye"nin yönettiğini söylerken onları ikna ediyor da, ikna olmuş kardeşlerimiz, niçin kendisine "peki sizi kim yönetiyor?" diye sormuyor?
Allah için özgür vicdanlarla söyleyin; ipin ucu kimin elinde?
Kim başrolde, kim figüran?
Senaryo kimin, yönetmen kim?
Esad"ın zalimliği, Clinton"ların zalimliğini nasıl iptal ediyor? Biz "zalime karşıyız" demekten "ABD"ye dostuz" demeye mi evrildik? O kadar konuşanlar ve yazanlar, Clinton"ların önüne serilen kırmızı halılardan rahatsızlık duymuyor, Suud"un, Katar"ın figüranlığına düşmeyi içlerine sindirebiliyorlarsa, burada bir terslik yok mu?
Evet, "Kahrolsun baas rejimi" de, peki nerede "Kahrolsun Amerika" ve nerede, "Kahrolsun emperyalizmin BOP stratejisi"..?
"Git Esad, buyur Clinton""(!)
Söyleyin Allah aşkına, bu mudur zulme karşı olmak? Bu mudur, zalime, katile karşı olmak? Bu mudur "zulmedenlere meyletmemek""!
Suriye halkıyla dayanışma, ne zamandan beri "Amerika ile işbirliği" oldu?
Ortadoğu"nun bir diktatör rejimine karşı, yeryüzün büyük şeytanı ile, emperyalizmin bölgedeki sadık işbirlikçisi krallıklarla kurduğumuz böylesine derin ünsiyetle mi, bir halkın özgürlüğünü savunuyoruz?
Kusura bakmayın; stratejik derinliklerde ABD"nin o şeytan yüzünü ve kanlı elini görüp de rahatsız olmuyorsak, varsın sizin sözünüz hak, bizimkisi de batıl olsun" Suriye NATO'nun, ABD'nin eline düşmesin derken, yanlış yapıyorsak eğer, varsın bu yanlışlar bizim olsun...
velfecr