Selâhaddin Çakırgil
Tahran Zirvesi’nin sonuçsuzluğundan, ‘hayırlı’ bir gelişmeye
İran, Türkiye ve Rusya başkanlarının 7 Eylûl günü Tahran’da yaptıkları ‘üçlü toplantı’ bu sütunda, 9 Eylûl günlü yazıda ‘Tahran Zirvesi: Dağ fare doğurdu..’ başlığı altında değerlendirilmeye çalışılmıştı. Çünkü o toplantının, Erdoğan Türkiyesi’ne bir fren vurmak için diğer iki başkan tarafından özellikle belli bir çerçeve içinde anlaşmaya varılarak yapılmakta olduğu görüntüsü altında İdlib, ağır bir bombardıman altına alınmaya başlanmıştı. Halbuki, bu üç ülke başkanının ‘Astâne Muvafakati’ diye anılan anlaşmasında, İdlib’in güvenliği Türkiye’ye bırakılmışken; 4 milyona yakın insanın barınmaya çalıştığı İdlib, bu toplantı başlamadan önce Suriye Baas rejimi ve Rusya savaş uçaklarınca ağır bir hava bombardımanına tâbi tutulmaya başlanmış ve bu durum, toplantı sırasında da devam etmişti. Bu bombardımanın asıl maksadının, bir ‘psikolojik savaş’ yöntemi ile Erdoğan’a kendi plan ve iradelerini dayatmak ve ona geri adım attırmak olduğu açık idi. Erdoğan’ın Tahran dönüşünde katıldığı bir düğünde bulunan bir dostum, endişe ile, ‘Reis’i hiçbir zaman bu kadar huzursuz yüz hatlarıyla görmemiştim..’ diye bir değerlendirmede bulunmuştu. Nasıl olmasındı.. Çünkü sadece Erdoğan değil, biraz vicdan sahibi her Müslüman ve her insan, 4 milyona yakın insanın üstelik de, Türkiye’nin güvencesi altında olduğu açıklanan 80-100 binlik bir şehre sığınmıştı ve onlar, en vahşî bir bombardıman altında tutuluyordu. *** Ve nihayet bir hafta geçmeden Başkan Erdoğan, Rusya Başkanı Putin’le ‘3’lü değil, ‘2’li bir görüşme yapmak üzere Rusya’nın Karadeniz kıyısındaki Soçi şehrine gitti. O sırada ise, yazık ki; İranlı, üstelik de ulemâ kılıklı bir zat, ‘İdlib’ halkının tamamını bile cezalandırılmaya müstehak bir kitle olarak gösteren konuşmalar yapıyordu. Hem de, Hz. Huseyn’in 1300 küsur sene öncelerde Yezid güçlerine karşı Kerbelâ’da gerçekleştirdiği Âşûrâ Qıyâmı’nı sahiplenmek adına ve de Şam Sarayı’ndaki ‘Zamâne Yezidi’ne övgüler düzerek.. *** Türkiye ve Rusya ‘başkan’larının Soçi Buluşması’nda aldıkları kararlar, her ne kadar bir ideal değilse de, bir katliâmı engellemek yönünde önemli adımlar atılmış ve bombardımanların durdurulmuş olması açısından; özellikle Erdoğan’a, bu yöndeki inisiyatif ve iradesini yüksek bir insanî duyarlılıkla harekete geçirip muhatabını ikna edişi münasebetiyle İdlib’deki o çaresiz milyonlar adına teşekkür etmemizi gerektiren bir olumlu sonuçtur. Esasen bu olumlu sonuç, Putin’le görüşmesi sonrasında Erdoğan’ın simâsına da yansıyordu. Bu yüzden, İdlib’de geçen hafta derin kaygular içinde olan yüzbinlerin açıklanan bu ikili anlaşma sonrasında sevinç nâraları arasında, ‘Erdoğan bir hisardır, muhasara edilemez..’ sloganlarını dile getirdikleri bildiriliyor ki, biz de bu temenniye ‘İnşaallah..’ diyoruz, bütün kalbimizle.. *** Şimdi işbu ‘Erdoğan - Putin anlaşması’nın nasıl uygulanacağı ve ciddî bir pürüz çıkmaması konusu son derece büyük ve hassas bir önem taşıyor. Özellikle3’lü yerine 2’li bir anlaşmanın bazı problemleri daha kolay halletmeye yardımcı olacağı tahmin edilebilir. İki tarafın Genelkurmay karargâhları ve istihbarat birimlerinin bir araya gelerek çalışmaya başladıkları anlaşılmaktadır. Nitekim, İdlib vilayetinin güney ve doğu sınırlarında, birkaç km.lik ince şerit halinde de olsa bir ‘tampon bölge’ oluşturulmasında görüş birliğine varılmış olması, bir takım ‘mâlûm’ fırsatçı ‘milis güçleri’nin yolunu ve saldırılarını kesecek niteliktedir. Ancaak, muhalifler arasındaki cihadî direniş güçleri’nin de, Türkiye ve Rusya’yı karşı karşıya getirebilecek tahriklerden kaçınmaya özen göstermeleri gerekmektedir. Yeniakit