Hasan Karakaya
Tandoğan-Erdoğan farkı... Biri 6 Bin"e konuştu, diğeri 6 Milyar"a!
Sokakta karşınıza çıkan herhangi bir insana; "Geçen hafta neler oldu?" diye sorsanız, hemen şu cevabı verecektir: "Kesintisiz zulmüne son verildi... 4+4+4 eğitim sistemine geçildi... Kur"an-ı Kerim ve Hz. Peygamber"in hayatı seçmeli ders oldu."
Evet, "magazin programları"nı ya da "magazin gazeteleri"ni değil de "haber programları"nı ve "okunacak gazeteleri" okuyan hemen herkes, "4+4+4 eğitim sistemi"ne geçilmesinin bir "devrim" olduğunu, bu kanunla "28 Şubat ürünü kesintisiz zulmü"nün sona erdiğini, Başbakan Tayyip Erdoğan"ın deyimiyle; "Zihinlerdeki ve bileklerdeki bir pranganın daha kırıldığını" söyleyecektir.
KESİNTİSİZ ZULMÜNE SON!
Geçen hafta Cuma günü, 295 milletvekilinin oyu ile kabul edilen yasadan sonra, emeği geçen herkese "teşekkür" eden Başbakan Tayyip Erdoğan, öyle dedi ya;
¥ "Statükonun tüm direnişine, tüm tahriklerine, tüm provokasyonlarına rağmen Türkiye Büyük Millet Meclisi"nde sadece ve sadece millet iradesi hükmünü verdi. Köhne bir zihniyet, dayatmacı zihniyet, değişime direnen zihniyet Ankara"da, Parlamento"da milletten gereken cevabı aldı."
MİLLET, OYUNU BOZDU
¥ "Kur"an-ı Kerim"i, duvarlarda kılıflarının içine hapsetme girişimi, millet eliyle bozulmuş, bu bozuk zihniyet millet nezdinde bir kez daha mahkûm edilmiştir... Artık zihinlerdeki prangaları kırıp atalım, ayaklardaki prangaları bileklerimizden söküp atalım. Bırakalım yavrularımız nereye isterse oraya gitsin."
Erdoğan"ın da dediği gibi;
Bir "askerî vesayet ürünü" olan "8 Yıl Kesintisiz Eğitim"e son verilmekle; Meclis"te "millet iradesi" tecelli etmiştir...
Bu yasa ile birlikte "eğitimde tek tipçi uygulama"ya son verilmiş, öğrencilere "tercih" imkânı getirilmiştir.
Uzun lâfın kısası;
"Bin yıl süreceği" iddia edilen "28 Şubat uygulamaları"ndan biri daha, 15 yıl sonra, "tarihin çöp sepeti"ne atılmıştır...
Zaten Akit de, Cumartesi günkü sürmanşetinde, bu olayı, "Kesintisiz tarih oldu" başlığı ile verdi ki, gerçek de budur...
Gerçekten de; "28 Şubat"ın son izi" olan kesintisiz eğitim, "tarihin tozlu rafları"na kaldırılmış ve hatta "tarihin çöp sepeti"ne atılmıştır.
Biz de, Akit olarak, emeği geçen herkese teşekkür etmeyi bir borç biliyoruz.
Tebrikler... Teşekkürler...
CHP"NİN KAFASI KARIŞIK!
Malûm, "elma ile armut"un, "at izi ile it izi"nin birbirine karıştığı Türkiye"de; CHP de, tam bir "kafa karışıklığı" yaşıyor.
"4+4+4 Eğitim Yasası"na karşı çıkmak için, 27 Mart Salı günü Tandoğan Meydanı"nda "Grup Toplantısı" yapan CHP, yasa çıktıktan sonra da "muhalefet"ini sürdürüyor.
Önceki gün Antalya"da, dün de Eskişehir"de, "yasanın iptali" için Anayasa Mahkemesi"ne gideceklerini açıklayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, gazetecilerin soruları üzerine demiş ki;
"Bu ülkede bizim Anayasa Mahkemesi"ne gitme gibi bir hakkımız var. Anayasaya aykırı bir düzenleme varsa hukukçular buna karar verirler. Biz de Anayasa Mahkemesi"ne gideriz. Bu bizim en doğal hakkımız. Şimdi yine Başbakan kızacak: "Vay efendim yine Anayasa Mahkemesi"ne gittiniz" diye."
Başbakan, henüz böyle bir ifade kullanmadı ama, "kullanacağını" varsayan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etmiş sözlerine; "O Başbakan"a şunu hatırlatmak isterim: Fransız Parlamentosu"nda hem iktidar, hem muhalefet, hem de iktidar senatörleri Ermeni soykırımı iddiası üzerine Anayasa Mahkemesi"ne başvurdular. Sonra Anayasa Mahkemesi karar verdi. İşte bak Tayyip Erdoğan, bu ülkede demokrasi vardır. Kızdı mı onların başbakanı, "Siz niye Anayasa Mahkemesi"ne başvuruyorsunuz" diye. Çünkü hukuk yolu her yurttaş ve kurum için haktır. Hukukun önünü tıkamak demokrasiyi bilmemek demektir. Biz de bir aykırılık varsa Anayasa Mahkemesi"ne gideceğiz. Anayasaya aykırı bir durum yoksa mesele de yok. Bunun kararını ben değil, hukukçular verecek."
Kılıçdaroğlu"nun bu tavrı, "halüsinasyon" görmek değil mi?.. Anadolu"da, buna "kendi kendine gelin-güvey olmak" denir ki, Kılıçdaroğlu"nun yaptığı da budur.
"Söylenmeyen" sözlere, "söylenmiş gibi" cevap veriyor...
Kendi çalıyor, kendi oynuyor!..
İşin acı tarafı;
Yaşadığı "kafa karışıklığı"ndan olsa gerek, olayları da birbirine karıştırıyor.
Sormak lâzım kendisine;
"Fransa" ile "Türkiye"nin ilgisi ne?..
"Fransa Parlamentosu"nda kabul edilen "Sözde Ermeni Soykırımı Yasası"na, Başbakan Tayyip Erdoğan, evet tepki gösterdi ve bunun "Anayasa Mahkemesi"ne götürülüp iptal edilmesini istedi...
Çünkü bu yasanın amacı "Türkiye"yi zora sokmak"tı ve Erdoğan da, haklı olarak "Türkiye"nin çıkarları"nı savundu...
Peki, Erdoğan; "Türkiye ile mücadele" eden Sarkozy yönetimine tepki gösterirken, Kılıçdaroğlu kime tepki gösteriyor?..
Evet, "Anayasa Mahkemesi"ne gideceklerini" söylemekle kime "savaş" açıyorlar?..
Tayyip Erdoğan"a mı,
İmam-Hatip Liseleri"ne mi,
Kur"an ve Peygamber"e mi?..
Kılıçdaroğlu ve CHP, bu yasaya "savaş" açmakla, aslında "milletin değer ve inançları"na karşı "topyekûn savaş" ilân etmiş olur ki, bunun adı, "demokratik hakkın kullanılması" olmaz, "halkla savaş" olur!..
CHP, tavrını gözden geçirmeli ve "Türkiye ile savaşmak"tan bir an önce vazgeçmelidir.
TANDOĞAN-ERDOĞAN FARKI
Bunu böylece ifade ettikten sonra, gelelim, "Tandoğan-Erdoğan kıyaslaması"na...
Malûm, "4+4+4 Eğitim Sistemi"ne karşı çıkan CHP, geçtiğimiz Salı günü Tandoğan Meydanı"nda "miting" havasında bir "Grup Toplantısı" yaptı... Bu toplantının yapılacağının günler öncesinden duyurulmasına ve "müthiş bir kalabalık" beklenmesine rağmen, mitinge katılanların sayısı, "en fazla 6-7 bin civarında"ydı... Yani, bu miting, CHP için "tam bir fiyasko"ydu!..
Demek oluyordu ki;
Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP, meydanda toplanan "6-7 bin kişi" ile "halkın değer ve inançları"na yönelik "savaş" başlatmış olsa da, "CHP"liler"in böyle bir sorunu yoktu... Anlayacağınız, CHP tabanı; "Türkiye halkıyla savaş"ta yalnız bırakmıştı CHP yönetimini...
Ne ilginçtir ki;
Kılıçdaroğlu, Ankara"da bir "Tandoğan rüzgârı" estirmeye çalışırken, Güney Kore"de, "Erdoğan rüzgârı" esiyordu.
Kısacası, Kılıçdaroğlu, Türkiye"de "kesintisiz zulmü"nün devam etmesini isterken, Başbakan Tayyip Erdoğan, başta Türkiye"nin de yer aldığı coğrafya olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki zulümlere dikkat çekmek için liderlerle yoğun bir temas trafiği yaşıyordu... Pazar günü ABD lideri Obama ile görüşen Erdoğan, Pazartesi günü de Ürdün Kralı Abdullah, Şili Cumhurbaşkanı Sebastian Pinera, Pakistan Başbakanı Yusuf Rıza Gilani, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon, İtalya Başbakanı Mario Monti ve Güney Kore Cumhurbaşkanı Le Myung Bak ile, daha sonra da İran"a geçip, Ahmedinejad ve Ayetullah Hamaney"le görüşüyordu...
Özetleyecek olursak;
Erdoğan, Güney Kore"de, dünya liderleriyle görüşmelerinde dünyadaki "6 milyar" insana seslenip "Zulümler bitsin" derken, Kılıçdaroğlu, Tandoğan"da, 6 bin insana hitap edip, "Kesintisiz zulmü devam etsin" diyordu!..
Bu da; herhalde "Tandoğan-Erdoğan farkı"nı görmeye yeterlidir.
SİVAS DÂVÂSI SİLBAŞTAN
İşte, geçen haftanın özeti... Tabiî, bu gelişmelere; "Akit"in ısrarlı yayınları" sonucu, "Sivas Dâvâsı"nın silbaştan görülecek olması"nı, bunun için de Malatya Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı"nın "yeni bir soruşturma" başlattığını eklemek lâzım...
Yine, malûmlarınız olduğu üzre;
Geçen hafta, İç Anadolu Gazeteciler Cemiyeti"nin, iş, bürokrasi, eğitim, spor, habercilik dallarındaki "2011"in En İyileri" ödülleri sahiplerini buldu...
Gazetemiz Akit, "yılın en iyi gazetesi" ödülüne layık görülürken, yazarımız Abdurrahim Karakoç da "yılın yazarı" ödülünü aldı. İnternet haberciliği dalında ise ödülü habervaktim.com elde etti.
Emeği geçen herkese teşekkürler.
Selâm ve saygılarımızla...
yeniakit