Selâhaddin Çakırgil
Tarihi sorgulamaksa, buyrunuz, sorgulayalım..
Çalışmayan saat bile 24 saat içinde 2 kez doğru gösterir, elbette ibreleri de varsa..
Bu yaklaşımla, Kılıçdaroğlu’nun da bazan doğru söylediği reddedilemez, bilmiyorum. Onu, dün sabah, (o da Tayyib Erdoğan’ı taklid ederek muhtarlar toplantısı yapıyor ya..) bir kısım muhtarlara seslenirken dinledim ekranlardan; bazı doğruları ifade etti.
Kılıçdaroğlu konuşmasında, ‘Lafla güçlü Türkiye olmuyor. Çanakkale’de 1915’te yedi düvele karşı mücadele ettik. Çanakkale’de geçilmez bir tarih yazdık. Sonra ne oldu, hiçbir kurşun atmadan bütün o gemiler Marmara’ya geldi. İstanbul’a demirledi, tek kurşun atmadan. Asıl düşünmemiz gereken nokta budur.’ diyor..
Kılıçdaroğlu’nun tarihi sorgulamak isteyen bu sözü alkışı hak ediyor. Ama, bunun düşünülmesi gerektiğini söyleyebilen kişi, o işgal güçlerinin İstanbul’dan tek kurşun bile atmadan niçin ve hangi bedeller ödenerek ve çıktığının sorgulanmasına, Lousanne’ın kapısının o şekilde açılıp açılmadığının sorgulanmasına ve tartışılmasına; işgalcilerin bile uygulamaya cür’et edemedikleri jakobenist ‘tepeden inmeci, dayatmacı’ ‘inkilab’ların sorgulanmasına da var mıdır?
*Alâiyye yollarında…
Cuma- Cumartesi günleri, Alâiyye’de idim; nüfusu 250 bini aşan bu güzel şehirde etkili sosyal faaliyetler yaptığı bilinen Sebilay Derneği’nin davetlisi olarak bir konferans vermek üzere..
Alâiyye de neresi oluyor diyebilir, bazıları.. Alâiyye, asırlarca bu isimle anılan ve 1935’de, dönemin ‘tek adam’ının oraya gittiği zaman ismini Alanya diye değiştirdiği güzel şehir.. Alâiyye, Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat tarafından fethedilmiş, küçük bir yarımda üzerinde müstahkem bir kale inşa edilmiş ve o yüzden deAlâiyye olarak isimlendirilmiş bir şehir.. Uzaklarda Toros’ların tepesi karlı tepeleri, sonra yemyeşil çam ormanları kuşağı.. Sonra 30 km’yi bulan bir sahil borunca uzayıp giden bembeyaz bir şehir ve masmavi bir deniz.. Hava sıcaklığı da İstanbul’da 10 derece civarındayken, orada 23-24 derece idi.. Şehrin etrafında hemen her yer muz ve sebze seralarıyla kaplı, evlerin çatısı da güneş panelleriyle..
Ama, beni asıl düşündüren, bu şehrinAlâiyyeolan adınınAlanya diye değiştirilmesindeki mantığın mahiyeti..
Memleketin onca çetin mes’elelerinin olduğu bir dönemde, özel kanunlar çıkartarak, asırlarca Diyarbekr olarak anılan şehrin adını Diyarbakır , (Mamure-t-ül-) El’Aziz olarak anılan şehrin adınınElazığ diye değiştirilerek yapılan ‘inkilab’lar silsilesinden Âlâiyyede nasibini almış.. Bu mantık, düşünülmeli değil midi?
*Emperyalistlerle söz birliği etmeyi nasıl izah etmeli?
Bu sütunda, İran medyasından ve yarı-resmî mahiyetteki bazı haber ve yorumlar aktarıldığında bazıları rahatsız oluyor.. Halbuki, kimsenin gizli hal ve niyetleri sorgulanmıyor. Sadece bu yazılanların özel olmadığına, resmî bakış açısını yansıttığına işaret olunuyor ve onların da açıkça yazdıkları, söyledikleri aktarılıyor.
Nitekim son günlerde, stratejik değerlendirmeler yapan ‘tabnak’ isimli sitede, Tayyib Erdoğan’ın sert uslûbuna işaret olunuyor ve onun, 15 yıl önce iktidara geldiğinde ‘komşularla sıfır problem’ demişken bunları gerçekleştiremediğine değinilerek, hemen bütün Avrupalı liderlerle kavgalı duruma düştüğü, örnekleriyle belirtiliyordu. Erdoğan, Almanya ve Hollanda hükümetlerine ‘faşist ve nazi artığı’ gibi suçlamalar yaptığından, AB ülke ve kuruluşlarıyla da, NATO’yla da kavgalı olduğundan; ayrıca, Amerikan eski başkanı Obama’yı da ağır şekilde eleştirdiğinden vs. söz edilerek; İran’ı da mezhebçilik ve pers kavmiyetçiliği yapmakla suçladığı için eleştiriliyordu. Hani, neredeyse onun, Davos‘ta İsrail rejimi C. Başkanı Şimon Perez’e ‘One minute’ çekerek yaptığı o şiddetli eleştiri de eklenecekmiş gibi hava vardı değerlendirmenin genelinde, ama, hiç değilse o nokta atlanmış..
Tayyib Erdoğan’dan Batı dünyasını emperyalist odaklarının bu kadar rahatsız olmasını anlamak zor değil de, İran’lı bazı resmî veya yarı-resmî çevreler niye rahatsızlar, onu anlamak zor..
stargazete