Abdurrahman Dilipak
"Tarihin sonu", "İsrail'in sonu" mu?
“TARİH’İN SONU”, “İSRAİL’İN SONU” MU? Habervakti 10.09.2024 Salı
A.Dilipak
Geçenlerde Ilgaz Zorlu bir e-posta attı. İstanbul İtalyan Kültür Merkezi’nin düzenlediği Tarih Dersleri serisi “Dünyanın Sınırları”, “Francis Drake, Dünyanın Öbür Ucunda Bir Korsan” başlıklı 4.etkinlikte David Salomoni konuk olmuş. Avrupa tarihinin en etkileyici figürlerinden korsan Francis Drake’in hikâyesini anlatırken 16. yüzyılda yaşanan Radikal ve Travmatik değişimlere de değinirken, hala devam eden ABD’yi kim kurdu tartışmasına yeni bir boyut katmış. Cizvit Biden’in ABD’nin İtalyanlar tarafından kurulduğunu ispat etmeye yönelik bir çalışması olduğundan söz etmiş. Soru şu: ABD’yi Angilikanlar mı, Yani İngilizler mi, Almanlar mı kurdu; kim kurdu? Harvard üniversitesinin de içinde olan bir grup İtalya üzerinden Katolik bir ABD algısı oluşturmak için bir Roma/Vakitan/İtalya tartışması başlatıyorlar. FCR mi, Roma Kulübü mü, Fransız Locası mı, İngiliz Locası mı, yeni dünyanın merkezinde kim yer alacak.
Tamam Çin ve Rusya’yı bir kenara itmek istiyorlar da merkezde hangi ülke, hangi sermaye, hangi örgüt olacak? İsrail bu işin neresinde olacak. Trump Vatikan’a karşı da Hristiyan Demokratlar da Trump’a karşı. Trump’ın Meksika’dan ve diğer “Katolik göçü”ne karşı olan tavrının temelinde bu TeoPolitik kaygının yer aldığı, hatta NATO’yu kullanarak Ukrayna bahanesi ile bölgeye gelmesinin arkasındaki sebeplerden birinin de bu olduğu söyleniyor. Katolik Kilisesi ise, sessiz, sakin ve derinden hareket ediyor. İngiltere kendi egemenliği, merkezinde kendinin olduğu bir yeni dünya düzeni için, Rusya üzerinden Ortodoks dünyasını da yanına alarak BRICS’e doğru yelken açarken, BİDEN’in de içinde olduğu “GREAT RESET Lobisi Cizvit’lere, LGBT’yi bile kutsayan Vatikan’a oynuyor. Siz onları Laik diye tanımlıyorsunuz da onlar kendi aralarında ve dışa karşı bir din savaşı veriyorlar.
Avrupa’nın Amerika, Asya ve Afrika gibi yeni kıtalara yayılmasıyla 16. yüzyılında, korsan Francis Drake’in hikâyesinden şöyle bir sonuca ulaşıyor: Köle tüccarı, Kraliçe 1.Elizabeth’in hizmetinde savaşçı, ateşli Protestan vaiz, kâşif, bilim adamı ve coğrafyacı olarak Avrupa tarihinin en etkileyici figürleri arasında yer alan korsan Francis Drake’in öyküsü, aslında batının 100 yıl savaşlarını, Sömürge tarihini, Vatikan’ın ve diğer Hristiyan topluluklarla Derebeyleri arasındaki hikayeyi anlatıyor. Kızıl derililerin nasıl yok edildiği, kara derililerin nasıl köleleştirildiği, sarı ırkın sömürgeleştirildiğinin tarihi.
Kiliseyi iyi anlayabilmek için, haçlı seferlerini, sömürü tarihini ve Engizisyon doktrinini, Reconquista’yı çok iyi anlamamız gerekiyor. Mesela biz Engizisyonu da bilmiyoruz. Hristiyanlık’tan uzaklaşan veya dinî esaslara aykırı davranan kimseleri cezalandırmak için kurulan Katolik kilise mahkemelerinde Müslüman olanlar, sadece Müslüman olanlar değil, ;İslam’dan etkilenip, Kiliseyi eleştirenler, Aforoz edilmekle kalmadılar de ağır cezalara çarptırıldılar. Hristiyanlık’tan ayrılmanın veya ona karşı gelmenin ölüm cezasını gerektirdiğini 382’de ilk ilân eden de Roma İmparatoru 1. Theodosios olmuştur. Engizisyon her ne kadar Papa 9. Gregory zamanında (1227-1241) kurulmuşsa da daha önce Papa 3. Innocent (1198-1216) tarafından inançlara karşı çıkmakla suçlanan kimseler hakkında araştırma, soruşturma işlemleri yapılmaktaydı. Avrupa’daki diğer ülkelerde engizisyon 17. yüzyıl sonlarında ortadan kalkarken İspanya’da Napolyon tarafından 1808’de ilga edilmiştir. Engizisyon mahkemeleri 1814’te 7. Ferdinand tarafından yeniden canlandırılmak istenmişse de 1820’de Kortez tarafından bütünüyle kaldırılmış, 1834’te de son kalıntıları temizlenmiştir.
Reconquista ise Endülüs döneminde Hristiyanların yarımadadaki Müslümanları ortadan kaldırma çabalarını ifade eden bir kavramdır. 1492’de son Endülüs devletinin yıkılmasıyla başarıya ulaşan Reconquista onların dilinde "Yeniden fetih" anlamına gelir. Aslında Araplar ve Berberiler Endülüs’e geldiklerinde Cermen asıllı bir ırk olan Vizigotlar’ın egemenliğindeydi. Daha önce de önce de bu topraklar Roma’nın egemenliği altındaydı. 711’de Müslümanların bu topraklara gelmesiyle 1492’ye kadar Müslümanların idaresinde kaldı. Müslümanlar orada bulundukları sürece Hristiyanlar ve Yahudiler ile bir sorun yaşamadılar. Hatta Batıda Rönesans’ın doğmasına sebeb oldular. Sorun 718 yılında Kuzey İspanya dağlarındaki Covadonga Magaraları'nda Pelayo öncülüğünde başlayan ayaklanma oldu. 1492 yılında İslam hakimiyeti İspanya'da son buldu.
Evet, bizim Bağdat’ı ve Beyt-ül Hikme’yi, İsfehan’ı, Timbuktu ve Endülüs’ü, Horasan’ı ve Babür Şahlığını, Afganistan’dan Tayland’a kadar uzanan coğrafyadaki İslam hakimiyetini, buradaki diğer uygarlıklarla karşılaşmamızı, hesaplaşmamızı iyi okuyup doğru anlamamız gerek. Bizim batı Roma ile hesaplaşmamız, Batı roma ile karşılaşmamız ve Doğu Roma’ya hakim oluşumuz kendi tarihimiz kadar, İnsanlık tarihi açıdan büyük önem taşımaktadır.
Biz Yahudilerle sadece Kudüs’te karşılaşmadık, doğuda, batıda hemen yerde onlarlar karşılaştık ama bu konuda ciddi bir bilgisizliğimiz var. Sadece Bağdat, İran, Mısır, Endülüs değil, Rus Yahudiler, Balkanlardan ve Kırım üzerinden ve Kafkas bölgesindeki Yahudi etkisini, Hazara, Karay etkisini de bilmeden olmaz. Yani İslamofobia bugün doğmadı, başından beri vardı. Nisa 144, Maide 51 bizi bu konuda uyarır. Aslında İlk İslamofobik, Şeytan’dır!
Ilgaz Zorlu bu konuda “1492 de yaşananlara bakın” diyor. Ama biz içinde Mustafa Kemal olmayan hiçbir şeyi ciddiye almıyoruz ki. Hoş, bize “Şemsi Efendi Mektebi” diye anlatılan, Selanikli Yahudi iş adamı, Müslümanların halifesi Abdulhamid hanın evine mecburi iskân şartı ile sürgüne gönderildiği Alatini efendinin sahibi olduğu bir Kabbala mektebi olan Şimon Zwi mektebi konusunu hangi Kemalist merak edip araştırır. göstermektedir..Ve “kendi katillerine aşık olan, Stockholm sendromuna tutulmuş HABATçıları, kandırılmış Askenazi Yahudileri” akılları ile birlikte hafızalarını da kaybetmiş olacaklar ki, sanki kaçtıklarını sandıkları şeye doğru koşarcasına yok edilecekleri Slav topraklarına geri dönmeye çalışıyorlar. HABAT ve Rothchilid’ler bu “Siyon kıyameti” için çalışıyorlar bugün, bu akılla. Aslında barış, adalet ve özgürlük herkes için en iyi olanıdır. Oysa bugün GlobalReset’çiler, Siyonistler savaşı seçtiler. Batı, kendi içindekileri sorun çıkartan kriminal bir risk oluşturan Siyonistleri, bir bakıma Filistin topraklarına sürgüne gönderirken, kendilerinin yönetecekleri müfsit bir topluluğu İslam coğrafyasının kalbine zehirli bir hançer gibi saplamak istediler. Siyonistler bu şekilde, Endülüs’e de, Osmanlıya da ihanet ettiler. Oysa Yahudiler İslam toplumu ile barış içinde yaşayarak, Daha sonra ROMALILAR ve HAÇLILARIN ELİNDEN KENDİLERİNİ KURTARAN MÜSLÜMAN TOPLUM İÇİNDE DAHA GÜVENDE OLABİLECEKLERİNİ AKLETMEDİLER ve bugün herşeye sahip olmak isterken yok oluşun eşiğine geldiler!.
Şimdi bunlar akılsızca bir siyasetle HABAT’ı, AGARTHA’yı, AŞKENAZİleri de yanlarına alarak İngiltere’deki, ABD, AB ve RUSYA’daki dostlarını da yanlarına alarak Hazarya Devleti ile KARAY devletini kurarak, Beni İsrail soyundan olmayan Museviler, Baba tarafından gelen Yahudi akrabaları, Arap, Fars, Kürt, Türk, Rus, Habeş, Balkan, Gürcü, Ermeni Yahudilerini de yanlarına alarak BÜYÜK İSRAİL BİRLİĞİ’ni kurma hayali kuruyorlar. HABAT’çı Siyonistler bunun için Beştepe’yi ziyaret ettiler. Bunun için Beştepe’yi ikna ederek, Beştepe’nin himayesinde “Türk Dünyası Hahambaşıları Birliği”nin merkezini İstanbul yapmaya çalışıyorlar. Bunun için Anakaradalar, İstanbul’dalar, izmir’deler, Antalya’dalar, Hatay’dalar. Bunun için KKTC’deler.
Evet “Askenazi’ler Müslümanlarla savaşmaya devam ederler ve bu topraklardan ayrılacak olurlarsa, gidecek yer bulamazlar. Azerbaycan üzerinden Rusya’ya doğru, Hazara ve Karayların bulunduğu bölgelere göç hayalleri hüsranla sonuçlanır. Sadece Müslümanlar değil, hatta Müslümanlardan önce Ortodoks ve Katolik Hristiyanlarca onları tamamen imha ederler. Gazze’de Siyonistlerin Müslümanlara karşı Talmud’daki ifadeler, Hristiyanlar içinde, Yahudi olmayan herkes için, herkese karşı geçerlidir.
Pogrom Rusça bir kelimedir. Soykırım /kıyım anlamında kullanılır. “Dini ve siyasi sebeplerle bir gruba karşı yapılan her türlü şiddet hareketleri”ni ifade eder. Bugün Gazze’de, Çin’de ya da Hindistan da olan da budur aslında. Bu hareketler genellikle evleri, iş yerlerini veya ibadet yerlerini tahrip etmek, insanları dövmek, yaralamak, tecavüz etmek veya öldürmek şeklinde olur. Geçmişte Endülüs’te Museviler de benzer bir kıyıma uğradılar. Ya da Hitler döneminde Yahudileri Filistin’e göçe zorlamak için, siyasi bir plan sonucu bu tür bir terör yöntemine başvuruldu.
Firavunun Mısır’da Yahudi’lere yaptığı zulüm, MÖ 167 yılında Yahudilerle İonia halkları arasındaki Makabi ayaklanması dışında da tarihin daha eski ve yeni dönemlerinde benzer zulüm örnekleri saymakla bitirilemez. Haçlı seferleri de buna bir başka örnek. Hulagu’nun Bağdat’ı yakıp yıkması da. Kızılderililer’e, Kara derililer’e, sarı ırka sömürgecilerin yaptıkları saymakla bitmez çünkü. Evet Ukrayna savaşı bir “din savaşı”dır. Teopolitik sebeplerle çıkartılan bir Katolik - Ortodoks savaşıdır. Şeytan onları Yehova ile ve bir takım kehanetlerle aldattığı için, Yahudiler artık büyük ölçüde, “Tapınağı inşası” ve “Meşiah’ın gelmesi” için “Tanrıyı kıyamete zorlama”ya çalışıyorlar. Bunlar artık “Satanist, Pedefolik ve Siyonist” bir yola saptılar. Yahudiler, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar, Gazze olayı ile birlikte, dünyanın, insanlığın nefretini kazandılar. Artık dindar Museviler, İnsan Hakları savunucusu, Liberal solcular tarafından bile savunulamıyorlar.
Aslında Yahudiler, siyasi açıdan Müslümanlarla karşı karşıya gelseler de Dini açıdan Hristiyanlardan daha uzak dururlar. Onlarla siyaseten yakındırlar. Etnik olarak Türkler konusunda, kutsadıkları metinlerdeki kehanetleri açısından daha sıcak ve yakın bir politika izlemeleri gerekir. Ama İslam kaynaklarında ise, sonları ile ilgili uyarılarda ise tam tersi haber verilir. Bu süreçte aslında batılı hükümetler ve sermaye sahipleri İsrail’e çok yakın dursalar da ülkelerin halklarını kaybettiler ve bu durum, giderek mevcut iktidar sahipleri ve sermaye sahiplerinin gelecekleri açısından kaygı verici gözüküyor. Siyonistler, HABAT ve AGARTHA, Epstein çetesi ile, GlobalReset planları ile “Tek Dünya” hedefi ile ilgili hayaller kurarken “Yahudileri Liviv’den Azerbaycan’a kadar bir bölgede toplamak ve sonra da imha etmek” isteyen bir başka lobi giderek daha fazla taraftar bulmaktadır. ABD seçimleri, batıda bu durum, Siyonist lobinin geleceği açısından aslında ciddi bir korkuya sebep olmaktadır.
İsrail’i İngilizler, AB ve ABD kurdu, besledi, bugünlere getirdi. Yok oluşlarının Müslümanlar eli ile olması beklenirken, artık günümüzde, Yahudilerden taraf olmak bir utanç haline geldi. Dinleri ve soyları bu anlamda sorgulanmaya başlandı. Museviliğin din olarak sorgulanması, dönüp Hristiyanlığın din olarak sorgulanması sonucunu doğururken, İslam’a ilginin giderek arttığını görüyoruz, hem de İslam dünyasındaki tereddiye inat! Daha yazacak çok şey var da başka bir zaman inşallah. Selam ve dua ile.
“Rus-Ukrayna Savaşı, Mesih Schneerson'un Göksel Kudüs'ü kurma planının bir parçasıdır”
Talmud: Libbre David 37: “Eğer bir Yahudi, haham kitaplarının herhangi bir bölümünü açıklamaya çağrılırsa, yalnızca yanlış bir açıklama yapmalıdır. Bu emri ihlal eden herkes öldürülecektir.
Seph. Jp., 92, 1: “Tanrı Yahudilere bütün ulusların malları ve kanları üzerinde güç (yetki) verdi.”