Abdullah Büyük
Tatil Anlayışımızı Gözden Geçirelim...
Müslüman insan hayat ölçülerini belirlerken mutlaka birtakım ilkelere uygun olarak davranır. Her hareketini İslami ölçüler içerisinde değerlendirir ve daha sonra da aksiyona dönüştürür. Hem düşünce hem de eylem boyutunda kendisine referans olarak Allah ve Resulünü alır. Çünkü eylemler şahsiyetin dışa yansımasıdır. Hiçbir eylem şahsiyetten bağımsız ve beri değildir. Bu bilinç hali insanı ölçülü ve dikkatli davranmaya götürür. Şahsiyet-Eylem ayrımı ise insanı kişiliksiz ve kimliksiz bir tip olarak ortaya koyar.
Tatil kelimesine aslında İslami literatürde rastlayamıyoruz. Değişen hayat tarzı sonucunda hissettirilmeden ve sinsi bir şekilde literatürümüze ve gündemimize yerleştirilmiş bir kelime.
İslam’da tatil kavramına yönelik genel olarak olumsuz bir yaklaşım söz konusudur. Seyahat ise tatile göre belli bir meşruiyeti ve olumlu bakış açısı olan bir kavramdır. Tatile ilişkin iki yaklaşım var. Bunlardan ilki, kavramı sadece çalışmanın karşıtı olma anlamıyla ele alıp negatif bir anlam yüklemekte ve İslam dini içinde tatil kavramının olmadığı, Müslüman için tatilin olamayacağını ifade etmektedir. Bu görüşü dile getirenlerin temel dayanağı Kur’an-ı Kerim’deki İnşirah suresinin 5, 6 ve 7. ayetleridir: ‘Elbette her güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Öyleyse bir işi bitirdin mi yine başka bir iş için kalk da yorul’ (İnşirah, 5-6-7). Bu ayet, her işin içinde bir kolaylık olduğunu, meşguliyetin değiştirilmesi suretiyle dinlenmenin elde edileceğini işaret etmektedir. Yani tatil değil, tebdil yaparak başka bir iş ile dinlen.
Diğer bir görüşe göre ise Allah her şeyi insanın hizmetine vermiştir, öyleyse biz de bu nimetlerden istifade etme hakkına sahibiz. Dinlenmek her insan gibi müslümanın da hakkıdır.
Son dönemlerde Müslümanlar artık dinlenme tercihlerini beş ve üzeri yıldızlı otellere kaydırdılar. Sadece dinlenmek için değil, camialar da çeşitli adlar altında yaptıkları toplantıları bu mekânlara taşıdılar. Acaba oteller lüks olunca üretilen fikirlerde aynı oranda lüks ve kaliteli mi oluyor? Yoksa bir moda icabı mı bu değişim ve dönüşüm yaşanıyor. Bu tür mekânlara gidilirken maalesef kişilikler ve kimlikler denize girilirken bedenden çıkarılan elbise gibi çıkarılıyor. Yeni bir düşünce doğuşuna gebe olacak akıllar yerine, bronzlaşan bedenler gibi ruhlar da kararıyor. İnsanın fikir ve düşünce üretebilmesi, ruhunu dinlendirebilmesi için mekân konforu çokta önemli değildir. Büyük düşünür ve fikir adamlarının hayatlarına baktığımızda bunu bütün netliğiyle görebiliyoruz. Onlar fikir üretebilmek için kendilerini dünya nimetlerinden uzak tutmaya, az yiyip içmeye, az uyumaya gayret ederken bizler tam tersine beyin fırtınası yapmak ve fikir üretebilmek için kendimizi lüks mekânlara atmaya çalışıyoruz.
Yeryüzünün bütün nimetlerinden istifade etmek tabiî ki bizim de hakkımızdır. Ama bu faydalanma, kişilik ve kimlik erozyonuna sebep olmamalıdır. Mesela ruhumuzu ve gönlümüzü dinlendirmek için Karadeniz bölgemizde mütevazı bir mekân tercih etsek. Tv ve internetin olmadığı, günlük gazetelerin uğramadığı bir mekân. Açık büfe yemekler yerine mütevazı sofraların olduğu bir yer. Giderken cep telefonumuzu ve diz üstü bilgisayarımızı geride bıraksak. Yanımızda sadece Allah’ın Kitabı olsa. Bir hafta zamanımızı ve bütün mesaimizi kendimizi tanımaya ve hesaba çekmeye harcasak. Sorumluluklarımızı düşünsek, eksikliklerimizi görsek. Seherde Kur’an-ı açıp kendimize melekleri şahit edinerek vahyi yeniden yaşasak. Güneşin doğuşuna tanık olup, ruhumuzu aydınlatsak. Gecenin ve gündüzün birbirini takip edişini ve ondaki mesajları anlasak. Başımızı gökyüzüne çevirip sonsuzluğa dalıp, Sonsuzlukların Sahibini düşünerek tefekküre dalsak. Gecenin karanlığında yalnızlığı yaşayarak Büyük Yalnız’a dost olmanın yollarını arasak. Bütün çaba ve gayretimiz ruhumuzu ve düşüncelerimizi aydınlatmak için olsa. Zaman içinde zamanı yaşayarak bir kez daha anlasak hayatın anlam ve amacını. Allah’sız hayatın anlam ve amacının olamayacağını anlayıp, Rabbimize bizi terbiye etmesi ve bizi kendi kendimize bırakmaması için yalvarsak. O’na olan muhtaçlığımızı görüp O’nsuzluğun olamayacağını anlasak.
Değişim ve dönüşümümüzün temellerini atıp; kafamızı, beynimizi ve ruhumuzu temizleyip arındırmamıza vesile olacak bir tatil yaşasak. Hem bedenimiz dinlense hem de ruhumuz tatmin olsa. İnsan fıtratı gereği mutlaka böyle bir dinlenmeye muhtaçtır. Kendimizi yenilememize vesile olacaktır bu tür bir dinlenme. Kendi kişilik ve kimliğimizle erozyona uğramadan, tükenmeye değil üretmeye vesile olacak bir tatil anlayışını ortaya koyup uygulamamız gerekmektedir. Bu da insan doğasına uygun bir dinlenme yöntemidir diye düşünüyoruz. Cumanız mübarek, dualarınız makbul olsun…
yeniakit