Abdurrahman Dilipak
Tefrika girmeden..
Asıl sorun ne biliyor musunuz? “BEN” sorunu.
Hani işi ehline verecektir. Ehliyet, liyakat, adalet, istişare ve şûra esas olacaktı. Hani “bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir”di. Durup dururken günde 40 kez “bize hakkı hak, batılı batıl göster, hakta toplanmayı nasib et” diye dua etmiyoruz herhalde.
“Ben yaptım oldu” diye bir şey yok..
Hepimiz nefs taşıyoruz. Hepimiz Allah’tan bir ruh taşıyoruz ve hepimizin içinde Şeytanın bir şubesi var. Şeytan Hz. Adem’den de vazgeçmedi, Hz. İbrahim’den de, benden de vazgeçmedi. Biz hep başkalarının Şeytanını taşlıyoruz, ama kendi Şeytanımıza toz kondurmuyoruz.
Her namazda kendine selatu selam okuduğumuz Hz. İbrahim’in ailesinde yaşananları biliyorsunuz.. Hz. İsmail ve İshak (as), Hz. Hacer ve Hz. Sare annemiz arasındaki ihtilafı biliyorsunuz. Hz. Ali ile Hz. Aişe arasında da bir ihtilaf vardı.
Rivayet edilir ki, Ays ile Hz. Yakub ikiz idiler. Ve aralarında kıskançlık bulunmakta idi. Bu sebepten dolayı Ays kardeşini tehdit ediyordu. Anaları, Ays’ın Yakub’u tehdit ettiğini öğrenince oğlu Yakub’a, Urfa Haran’da yaşayan kardeşi Laban’ın yanına gitmesini söyledi. Yakub aleyhisselam babası İshak aleyhisselamın izni ile “bir gece vakti zorlu ve zorunlu bir yolculuğa” çıktı. Orada dayısı Laban’ın kızı ile evlendi.
Yakub aleyhisselamın soyu bin yıl peygamber oldu. Kardeşi Ays’ın soyu ise bin yıl kıral oldu.. Bu iki soy hep savaştı durdu. Bu aynı zamanda dini otorite ve siyasi otorite savaşının tarihidir. Bizden öncekilerin başlarına gelenden ders alalım. Onların ağır bedeller ödeyerek katlanmak zorunda oldukları çileler bizim için baht kaynağı olsun.
Sonra bildiğiniz gibi Yakub (as)’ın büyük hanımından olan çocukları küçük hanımının iki çocuğundan biri olan Yusuf’u öldürme kastı ile kuyuya attılar. Zaten Yusuf’un öz kardeşi Bünyamin daha bebekti.
Şimdi, bundan sonrası daha da önemli. Hz. Yusuf kardeşlerini affetti. Hz. Muhammed (sav), Mekke’nin fethinde Kâbe’nin önünde o ilk hutbesini okurken şöyle diyordu: “Kardeşim Yusuf’un kardeşlerine söylediği gibi söylüyorum”. O, sonuçta dün ayağına taş atıp, yoluna diken döken, arkasından küfreden Taif halkını kardeş yaptı.
Sahi, Halid b. Velid niçin azledilmişti. Zafer ve başarının Halid’den değil Allah’tan olduğunu göstermek için değil mi. Bazı Müslümanların neredeyse zaferin Allah’tan değil Halid’den olduğunu düşünmelerinden endişe etmişti Hz. Ömer. Hiç kimse ya da kurum zafer ve başarı için olmazsa olmaz değil ya da mutlak değil. Öte yandan, bizim boşa geçirecek bir saniye zamanımız, boşa harcayacak bir kuruş paramız, feda edecek bir tek kardeşimiz yok.
İşi ehline ve liyakatine göre verecekseniz, karar vermeden önce istişare ve şûra yapacaksanız Allah’ın yardımı size ulaşır, cahiller, zalimler ve fasıklarla yola çıkarsanız umduğunuza kavuşamayabilir ve korktuklarınızdan emin olamayabilirsiniz.
Bizim birbirimize karşı kazanacak bir zaferimiz yok, ama birlikte kazanacağımız tek bir zafer var.. Bu Kürt Türk için de böyle, karı koca için de ve tabii Erdoğan ve Davudoğlu için de.
Eğer tefrikaya düşerseniz rüzgarınız kesilir.. Allah’ın rahmeti cemaatin üzerindedir.. Tefrika girmeden bir millete düşman giremez, toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.
O hepimizin baş belası olan, ilk haram, ilk günah, ilk laneti hakeden iş olan ırkçılık sonunda tek kişi kalana kadar böler. “Ben” böyle bir şeydir. “Bana göre, benim için, benim tafafımdan” dediğiniz her şey sizi Şeytana yaklaştırır..
Unutmayın ihtirasla istediğiniz her şey sizin imtihanınız olabilir.. O peşinde koştuğunuz şey sizin için dua ile istenen bir belaya dönüşebilir. İlminize, gücünüze, servetinize, peşinizden koşanlara güvenmeyin. Onlarla övünmeyin. Servetiniz ve gücünüz gün gelir helakinize vesile olabilir.. Sizin, toplumu ve ülkeyi dönüştürmek için ele geçirmeye çalıştığınız şey, ona ulaştığınız anda ilk önce sizi dönüştürebilir.
Birbirimizi dinleyerek anlamaya çalışalım. Bu karı-koca ilişkilerinde de böyledir, ortaklar arasındaki, ülkeler arasındaki, halklar arasındaki ihtilafta da, politik ihtilaflarda da böyledir. Yıllar önce “Evet vahdet ama nasıl”ı bunun için yazmıştım. Bugün yaşananlardan sonra bu kitabı yeniden yayınlamak gerekti ve yayınladık. Ya hu iman, ihlas ve uhuvvetten söz eden nurcularımız bugün bir düzine fırkaya bölündü. Hani biz Müslümanlarla müttehid, erdemli insanlarla müttefik, değer üreten herkesle nimet ve külfet dengesine dayalı bir şekilde itilaf üzere olacaktık. Şu halimize bakın. En akıllılarımız bile tefrika bataklığına saplanmış. Şu Suriye’de yaşananlara bakın.
Eğer AK Parti kendi içindeki sorunu akıl ve hikmetle çözemeyecekse, memleket meselelerini nasıl çözecek. Kelin ilacı olsa kendi başına çalar. Sonra sizin için “laf ile verirler aleme binlerce nizamat, bin seyyie bulunur hanelerinde” derler. AK Parti bu bataklığa saplanırsa, bu sadece Türkiye için değil, İslam ümmeti için bir felaket vesilesi olacaktır.
Başkalarını hesaba çekmeden ve hesaba çekileceğimiz gün gelmeden kendimizi hesaba çeksek..
“Haram lokma”, “fasık adam” ve “kem alat” ile “kemalat” olmaz. Biz kendimizi değiştirmeden Allah (cc) bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir.
Şunu da kendi kendimize hep sormamız gerek, “içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allahım.” Ha, bir de kılavuzu karga olanın burnu pislikten kurtulmaz.. paraya, makama, kadına tamah eden, kibir küpü, merhametsiz, ne oldum delisi, maceracı Neo-İttihatçılara dikkat..
Benden söylemesi. Selâm ve dua ile..
yeniakit