Nureddin Şirin
Tekfirciler, Müfritler ve Mütehaccirler...!
Uluslar arası İslami Radyo ve Televizyonlar Birliği"nin 6. Genel Kurul toplantısı dolayısıyla gittiğimiz Tahran"da İslam Devrimi Lideri İmam Hamenei"yi ziyarete gittik.
İmam Hamanei"nin imametinde kılınan öğle namazının ardından yaptığı konuşmada İslami medyanın önemine işaret eden İmam Hamenei, "sizler savaşın ön saflarında yer alıyorsunuz, sizin göreviniz ve sorumluluğunuz çok büyük" dedikten sonra, çok önemli bir noktaya da işaret etti:
"Bugün İslam"ın yüzünü üç akım tehdit ediyor; tekfircilik, ifrat ve mütehaccirler. Bunlar topluma tanıtılması ve ifşa edilmeli."
Emperyalizmin İslam dünyasına yönelik sürdürdüğü yıkım savaşında elinde kullandığı en yaralayıcı ve öldürücü silah, kuşkusuz ki, "Müslümanları mezhebi çatışmaların içine sürüklemek"tir. Böylelikle kendi şeytani planlarını gerçekleştirmek isteyen emperyalistler bir taraftan Müslümanların gücünü ve kazanımlarını tahrip ederken diğer taraftan da Müslümanların kendisine yönelmesini önlemektedir.
Bugün İslam dünyasında yaşanan hadiselere bir göz attığımızda, İslam toplumlarında bu üç unsurun varlığına tanık olmaktayız. İster Şii, ister Sünni, mezhepçilik taassubuyla Müslümanları tekfir edip Müslümanlara karşı kin ve düşmanlık içine girenler, Müslümanlar arasında mezhebi ayrışmalara sebebiyet verenler, mezhebi değerleri ve içtihatları saldırı ve polemik konusu edinenler emperyalizm ve siyonizmin İslam ümmeti içindeki "umelası"dır; yani içimizdeki İslam"ın düşmanlarının işbirlikçileridir.
Tekfirciler, kendisinin dışındaki mezhepleri İslam dışı ilan ederken, mütehaccirler de ümmetin içinde bulunduğu hassas duruma dikkat etmeyip birtakım ihtilaflı konuları sürekli gündeme taşımaktadırlar. Bunu yaparken de hakkın hizmetinde olduklarını, gerçekleri anlatıp yazdıklarını, hakikatlerin anlaşılmasına çalıştıklarını ileri sürerler. Onlara göre, "gerçekler" gizlenemez, örtülemez ve vahdet adı altında bu gerçeklere göz kapanamaz.
Bugün Müslümanlar arasındaki mezhebi ayrışma ve kavgalara sebebiyet verenler karşılıklı olarak birbirlerini besleyen müfritlerdir. Bunlar hem Şiilerin hem de Sünnilerin içinde bulunmaktadır. Şii alimler ve aydınlar kendi camiaları içindeki müfritlere, ve aynı şekilde, Sünni alim ve aydınlar de kendi camiaları içinde müfritlere engel olmazlarsa, ortaya çıkan acı ve yaralayıcı tablolardan kendileri de sorumlu olacaktır.
Özellikle internet ve sosyal paylaşım ortamlarında birileri tam bir gaflet ve ihanet içerisinde Müslümanlar arasındaki birlik ve kardeşliği zedeleyecek söylemlerde birbirleriyle yarışıyorlar. Yazılan yazılar, atılan başlıklar, yapılan kışkırtmalar, karşılıklı sataşmalar, yüce İslam ümmetinin gücünü kırdığı gibi, itibarını da ağır bir şekilde zedelemektedir.
Hangi mezhepten olursa olsun, sorumluluk mevkiinde olan her bir Müslüman İslami camia içindeki bu müfrit ve mütehaccirleri mutlaka etkisiz hale getirmeli, ortaya saçtıkları kin ve nefretlerin yeşerip büyümesine fırsat vermemelidir.
Hangi makam ve mevkide olursa olsun, tekfircilik, ifrat ve mütehaccirler karşısında vaktinde gerekli ve etkili önlemleri almayanlar, bunun için güven verici pratik adımları atmayanlar bu ümmet nezdinde her zaman suçlu olarak kalacaklardır"
İslam ümmetinin ittihadını en büyük görev ve sorumluluk addedip de bunun gereğini yerine getirmeyenler, ortaya çıkan nice musibet karşısında, Müslümanlar arası bereketli bir kucaklaşmayı sağlamakta gaflete düşenler, isimleri ve sıfatları çok şey ifade etse de, gerçekte asıl suçluların ta kendileridirler...
Bizler orada burada tekfircilere karşı söz yetiştirir, onları mahkum ederken, hemen yanıbaşımızda onlardan hiç de farklı olmayan müfritleri ve mütehaccirleri görmezsek, bilakis, onlara tölörans gösterip ifsatlarına mani olmazsak, bizim dürüstlüğümüzden söz etmek mümkün olur mu?
Etrafımızda süregiden mezhebi polemik ve kışkırtmalara karşı kesin ve kararlı bir tavır almaz, mezhepçilik rüzgarları estirip müslümanlar arasında niza ve atışmalara sebep olanların ifsadını durdurmazsak dürüstlüğümüzden söz etmek mümkün olur mu?
Başkalarından önce kendimizin dürüst olması gerekiyor. Kabul edelim ki oralarda yakılan ateşin yakıtları buralardaki bağnazlıklardır; oralardaki tekfircilerin azığını buralardaki mütehaccirler vermektedir.
Düşmanların yaktığı ateşe odun taşıyan dostlar varken, etkin makam ve mevkide oldukları halde, görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyen yetkililerin gafleti hala sürerken, suçluyu hep başka yerlerde aramak en büyük sorumsuzluktur...
Sözümüz muhataplarınadır. Bu sözleri kime söylediğimizi de kendileri bilirler...
[email protected]
İmam Hamanei"nin imametinde kılınan öğle namazının ardından yaptığı konuşmada İslami medyanın önemine işaret eden İmam Hamenei, "sizler savaşın ön saflarında yer alıyorsunuz, sizin göreviniz ve sorumluluğunuz çok büyük" dedikten sonra, çok önemli bir noktaya da işaret etti:
"Bugün İslam"ın yüzünü üç akım tehdit ediyor; tekfircilik, ifrat ve mütehaccirler. Bunlar topluma tanıtılması ve ifşa edilmeli."
Emperyalizmin İslam dünyasına yönelik sürdürdüğü yıkım savaşında elinde kullandığı en yaralayıcı ve öldürücü silah, kuşkusuz ki, "Müslümanları mezhebi çatışmaların içine sürüklemek"tir. Böylelikle kendi şeytani planlarını gerçekleştirmek isteyen emperyalistler bir taraftan Müslümanların gücünü ve kazanımlarını tahrip ederken diğer taraftan da Müslümanların kendisine yönelmesini önlemektedir.
Bugün İslam dünyasında yaşanan hadiselere bir göz attığımızda, İslam toplumlarında bu üç unsurun varlığına tanık olmaktayız. İster Şii, ister Sünni, mezhepçilik taassubuyla Müslümanları tekfir edip Müslümanlara karşı kin ve düşmanlık içine girenler, Müslümanlar arasında mezhebi ayrışmalara sebebiyet verenler, mezhebi değerleri ve içtihatları saldırı ve polemik konusu edinenler emperyalizm ve siyonizmin İslam ümmeti içindeki "umelası"dır; yani içimizdeki İslam"ın düşmanlarının işbirlikçileridir.
Tekfirciler, kendisinin dışındaki mezhepleri İslam dışı ilan ederken, mütehaccirler de ümmetin içinde bulunduğu hassas duruma dikkat etmeyip birtakım ihtilaflı konuları sürekli gündeme taşımaktadırlar. Bunu yaparken de hakkın hizmetinde olduklarını, gerçekleri anlatıp yazdıklarını, hakikatlerin anlaşılmasına çalıştıklarını ileri sürerler. Onlara göre, "gerçekler" gizlenemez, örtülemez ve vahdet adı altında bu gerçeklere göz kapanamaz.
Bugün Müslümanlar arasındaki mezhebi ayrışma ve kavgalara sebebiyet verenler karşılıklı olarak birbirlerini besleyen müfritlerdir. Bunlar hem Şiilerin hem de Sünnilerin içinde bulunmaktadır. Şii alimler ve aydınlar kendi camiaları içindeki müfritlere, ve aynı şekilde, Sünni alim ve aydınlar de kendi camiaları içinde müfritlere engel olmazlarsa, ortaya çıkan acı ve yaralayıcı tablolardan kendileri de sorumlu olacaktır.
Özellikle internet ve sosyal paylaşım ortamlarında birileri tam bir gaflet ve ihanet içerisinde Müslümanlar arasındaki birlik ve kardeşliği zedeleyecek söylemlerde birbirleriyle yarışıyorlar. Yazılan yazılar, atılan başlıklar, yapılan kışkırtmalar, karşılıklı sataşmalar, yüce İslam ümmetinin gücünü kırdığı gibi, itibarını da ağır bir şekilde zedelemektedir.
Hangi mezhepten olursa olsun, sorumluluk mevkiinde olan her bir Müslüman İslami camia içindeki bu müfrit ve mütehaccirleri mutlaka etkisiz hale getirmeli, ortaya saçtıkları kin ve nefretlerin yeşerip büyümesine fırsat vermemelidir.
Hangi makam ve mevkide olursa olsun, tekfircilik, ifrat ve mütehaccirler karşısında vaktinde gerekli ve etkili önlemleri almayanlar, bunun için güven verici pratik adımları atmayanlar bu ümmet nezdinde her zaman suçlu olarak kalacaklardır"
İslam ümmetinin ittihadını en büyük görev ve sorumluluk addedip de bunun gereğini yerine getirmeyenler, ortaya çıkan nice musibet karşısında, Müslümanlar arası bereketli bir kucaklaşmayı sağlamakta gaflete düşenler, isimleri ve sıfatları çok şey ifade etse de, gerçekte asıl suçluların ta kendileridirler...
Bizler orada burada tekfircilere karşı söz yetiştirir, onları mahkum ederken, hemen yanıbaşımızda onlardan hiç de farklı olmayan müfritleri ve mütehaccirleri görmezsek, bilakis, onlara tölörans gösterip ifsatlarına mani olmazsak, bizim dürüstlüğümüzden söz etmek mümkün olur mu?
Etrafımızda süregiden mezhebi polemik ve kışkırtmalara karşı kesin ve kararlı bir tavır almaz, mezhepçilik rüzgarları estirip müslümanlar arasında niza ve atışmalara sebep olanların ifsadını durdurmazsak dürüstlüğümüzden söz etmek mümkün olur mu?
Başkalarından önce kendimizin dürüst olması gerekiyor. Kabul edelim ki oralarda yakılan ateşin yakıtları buralardaki bağnazlıklardır; oralardaki tekfircilerin azığını buralardaki mütehaccirler vermektedir.
Düşmanların yaktığı ateşe odun taşıyan dostlar varken, etkin makam ve mevkide oldukları halde, görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyen yetkililerin gafleti hala sürerken, suçluyu hep başka yerlerde aramak en büyük sorumsuzluktur...
Sözümüz muhataplarınadır. Bu sözleri kime söylediğimizi de kendileri bilirler...
[email protected]
Bu yazı toplam 2932 defa okunmuştur