Abdurrahman Dilipak
Teolojik travma
Dünya korona virüsü ile birlikte ciddi anlamda bir teolojik şok yaşıyor! Bu şokun ardından dine yönelişler yanında irtidat olayları yaşanacak, göreceksiniz.
Sadece Kisra’nın zulüm sarayları değil, o geleneksel dini yapılar da çöküyor. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Bu çöken kapitalizmdir! Bu çöken Siyonizm’dir. Bu çöken Saul’ün uydurduğu paganizmle sentezlediği İsrailoğulları’nın muharref Şeriatı üzerinden İsevi geleneğe nisbet edilen bir din olan Hristiyanlıktır.
“Onların bekledikleri” Meşiah da, gelmeyecek, Mesih de! Evanjeliklerin “Tanrıyı kıyamete zorlama” anlayışı müşrik bir aklın ürünüdür. Bugünkü Yahudi aklının ürettiği siyasi ve ideolojik bir inanca dönüşen Siyonizm de kaba bir ırkçılık olarak bu saatten sonra artık ruhani bir varlık gösteremez. Katolikler gibi, Anglikanlar ya da Protestanlar da Holandalı Kalvinistler de artık bir varlık gösteremezler. Kilise ömrünü tamamladı. Beni İsrail’den tevarüs ettikleri ırka dayalı dini bir gelenekle başka mecralara savrulan Ortodokslar için de “Tarihin sonu”.
Ne Hinduzm’in, ne Budizm’in, ne o Asyatik ya da Amerikano sentetik inanışlar, antik pagan gelenekleri din sanan Şamanistler, ya da modern “yaşam koçları”nın uydurduğu din gibi takdim edilen hurafeler, Şintoistlerin veya laikliği, resmi ideolojilerini dinleştirenlerin geleceğe ilişkin söyleyecekleri bir şey yok.
Paki ya biz! Adına “İslam” koyduğumuz, din büyüklerini İlah ve Rab edinen geleneği kutsayan “Atalarımızın dini”ni soruyorsanız, onlar ne dünü anlayabildiler, ne bugünü açıklayabildiler ve ne de geleceğe söyleyecekleri bir sözleri var.
DAEŞ ne yapıyor şimdi, ya da Husiler.. Vehhabiler neden seslerini kıstılar! Şii, Sufi, Vehhabi kavgası bitecek mi? Yoksa bu hastalıktan yakamızı kurtaralım eski günlerimize geri dönelim diye mi düşünüyorsunuz! Ne yani “kaldığınız yerden devam edeceğinizi” mi sanıyorsunuz. Ne din algısı, ne siyaset, ne ekonomi, hiçbir eskisi gibi olmayacak. 19.YY sonunda oluşturulan, kavramlar ve kurumların, sınırların, rejimlerin, iktidarların aynı şekilde devam etmesi mümkün değil. Korona AB’yi de vurdu, NATO’yu da. Daha sırada bir sürü senaryo var. Chip takılmış insanlar, kısırlaştırma operasyonu. Bakalım Yahudilerin beklediği Meşiah, Hristiyanların beklediği Mesih, İslam dünyasında beklenen Mehdi gelecek mi ya da Kıyamet savaşı mı kopacak.
Bazı Mü’min olduğunu sanan Müslimler tereddi ederken, diğer inançlardan ya da inanç dışı topluluklardan kitlesel halde İslam’a girişler yaşanabilir. Burada asıl soru, bizim bu tebliğe ne kadar hazır olduğumuz ve güzel örnek olup olamayacağımız. Bize şer gibi gelen bu süreç hayra dönebilir, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın dediği gibi, bakarsınız “Hak şerleri hayreyler!” Bu şok aklımızı başımıza getirir.
Ya da kendinin Müslüman olduğunu söyleyen ama ne bilgi, ne eylem konusunda dinin hayatlarında hiçbir karşılığı olmayan yığınlardan bir kısmı bakarsınız İslam’la şereflenmiş. Ya da birilerinin peşine takılıp giden ve bulunduğu cemaat denilen topluluğu İslam’ın en güzel ve en mükemmel yaşandığı yer sanan birtakım insanlar “iman ettik” dedikleri kitabı okur da İslam’ın hakikatı ile şereflenirler. Bugün Müslümanım diyen insanların çok büyük bir çoğunluğu neye iman ettiklerini bilmiyorlar, Kur’an-ı Kerim’in hakikati ile yüzleşmiş değiller.
Eğer bu olaydan ders alıp aklımızı başımıza toplamaz isek daha büyük bir bela bizi bulur. Yağmurdan kaçarken doluya tutuluruz. Rüzgar ekiyorsanız fırtına biçeceksiniz. Bundan sonraki süreç de hiç kolay olmayacak. Yıkılanların yerine yenisi koymak zaman alacak. Birileri inadından kolay kolay vazgeçmeyecek. Şeytan da öyle.
Sabırlı, uzun soluklu bir mücadeleye hazır olmalıyız. Kendimizden başlayarak arınma ve değişim çok önemli. Yeni bir felsefe, yeni bir ahlak yeni bir ilim, yeni bir sanat. Eski hal muhal. Yasama, yürütme, yargı, ekonomi, endüstri, para, media, sivil toplum her şey değişecek. Bu değişime hazır mısınız, ya da ne kadar hazırsınız. Hayat boşluk kabul etmez. Siz yoksanız, Şeytan orayı başkaları ile doldurur. Işık yoksa karanlık vardır. Çünkü karanlık aydınlığın yokluğudur.
Ah keşke olanlardan kendimiz için bir ders çıkarabilsek. Çinliler her türlü hayvanı yiyordu değil mi, tamam biz o yanlışı yapmayalım. Ama bizim de yanlışlarımız var. Evet biz de haram yiyoruz, haksızlık yapıyoruz, israf ediyoruz. Şarap içenlerimiz de var, sigara içenlerimiz, midesini o ne idüğü belirsiz abur cuburlarla dolduran da. Onlar “Necaset” yiyor, biz “Hades”! Aslında herkes her haltı yiyor! Sonuçta bu yanlışın biri yazı biri tura! Kimse kendini düzeltmeyince olan oluyor. Selâm ve dua ile.