Hasan Karakaya
Tükürürüm böyle sanat ve çadırın içine!
Gelelim, "sanat" meselesine... O heykel bir "sanat eseri" mi, yoksa Başbakan Tayyip Erdoğan"ın da dediği gibi, bir "ucube" mi?..
Bazı "sanat eserleri" veya "sanat gösterileri" vardır ki; Murat Bardakçı"nın ifadesiyle; "Tükürmek bile az gelir!"
Murat Bardakçı, 6 Aralık 2010 tarihli Habertürk"teki köşesinde şunları yazıyordu:
"İfadeden nasibini almamış buz gibi bir suratla ortaya çıkın, tuhaf birtakım hareketler yapın, meselâ bir elinize tencere, ötekine de kerpeten alıp gözünüzü kırpmadan havalara bakın ve sessizliğin en derin ânında bir güzel yellenin yahut etrafa işeyin ama bir yerinizi de seyirciye mutlaka gösterin!
Sonra, "Sanatsal dürtünün eylemsel izlencesi olan bu performans, toplumsal etkileşimin birey üzerindeki izdüşümsel yanılgısını yansıtıyor. Soruna düşünsel boyutta yaklaştığınızda, alegorik kavramların bitim sürecindeki paradigmayı bir bütün olarak algılamak yerine dürtülerin kavramsallaştırdığı saplantıların çözümsel ve içselleştirilmiş düzlemdeki alt benlik kurgusu, kişinin katmansal çağrışımlarını tıngırdatma amacını üstleniyor" gibisinden kendinizin bile anlayamayacağı bir açıklama yapın.
Tamam mı, hepsini yaptınız mı?
Artık övgüye lâyık mükemmel bir "performans sanatçısı" oldunuz demektir!
Şükran Moral da aynı yoldan gitmiş... "Amemus" adını verdiği bir "performans"ta yüz davetlinin önünde bir kadınla yatakta 20 dakika boyunca sevişmiş.
Ortalık birbirine girince de;
"Bu performanstaki "sevişme" sanatsal bir göstergedir. İzleyiciler bakanlar, dikizleyenler ise pasif konumdaki "okuyucular"dır ve bu bağlamda etkinlik bir "cinsel gösteri" değil, bir ahlâk sorununun ele alınmasıdır" demiş.
Ne söylemek istediğini ben anlamadım. Acaba sizler anlayabildiniz yahut orada bulunup da "dikizleyenler" idrak buyurabildiler mi, hakikaten merak ediyorum!"
"TÜKÜRMEK AZ GELİR!"
Murat Bardakçı, işte bu yazının başlığında "Tükürmek az gelir" ifadesini kullanmış!..
Demek oluyor ki;
Bazen, "tükürürüm böyle sanatın içine" demek de yeterli olmuyor... Bazen, "ucube"lere "ucube" deyip, "yıkılması, ortadan kaldırılması" için mücadele etmek de gerekiyor!..
Çünkü bazıları;
"Suratlarına tükürüldüğünde" sanki "yağmur" yağmış gibi bir "pişkinlik" sergiliyor!..
Böyle "pişkin"lere "tükürmek" yetmediğine göre; suratlarının ortasına "ağız dolusu balgam" yapıştıracaksın!..
"Performans sanatçısı" bunu hak ediyorsa, "heykel sanatçısı" niye hak etmesin?
Hele de;
O "ucube"leri yapanlar!..
BAYAT BİR KAMPANYA
Gelelim, "içki" meselesine...
Ne diyor Anayasa maddeleri;
_ "Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır."
_ "Devlet, her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder."
Erdoğan "sporu teşvik" etmiş mi,
Etmiş!..
Daha önce "memurun maaşı"nı ödemede kullanılan "devletin parası" ile, birçok "spor salonu"nun yanı sıra, "Arena" gibi "dev bir stad" yapmış!.. Ama, "bir avuç nankör" kıymet bilmemiş, o başka!..
Erdoğan; "İçki sınırlaması geliyor!.. Yaşam tarzına müdahale ediliyor" şeklindeki iddialara da TÜSİAD Genel Kurulu"nda cevap verdi ve yukarıda verdiğimiz "anayasa maddesi"ni hatırlatarak, dedi ki;
¥ "Gençleri alkol düşkünlüğünden korumaya engellemeye yönelik atılan bir adımı "İşte bak, gördünüz bunlar şeriat getiriyor" diye anlatıyorlar. Sıkılmadan, utanmadan bunu bile söylüyorlar. Biz özgürlüklerin başkasının özgürlük alanı sınırında durması gerektiğini biliyoruz."
¥ "Şu anda, birilerinin son derece yanlış ve yanlı şekilde iddia ettiği gibi, eğer yaşam tarzlarına müdahale edersek, kendimizi, kendi kimliğimizi, muhafazakar demokrat ilkelerimizi inkar etmiş oluruz. Şu anda, yaşam tarzlarına müdahale başlığı altında yürütülen kampanya, açık söylüyorum, geçmişte defalarca yapılmış, tezgaha konmuş, bayat bir kampanyadır."
Demek oluyor ki;
"Yaşam tarzlarına müdahale" iddiası "kof" bir iddiadır, "son kullanma tarihi dolmuş bayat bir numara"dır!..
ERDEMLİ"DE BİR İSTİSMAR!
Bu iddiaların ne kadar "dayanaksız" ve ne kadar "palavra" olduğunu göstermek için, birçok örnek sıralayabilirim... Ama ben, size, "AK Partili bir belde belediyesi"nin, bir "emrivaki"ye, bir "oldu-bitti"ye nasıl göz yumduğunu anlatayım da; "asıl kimlerin yaşam tarzına müdahale ediliyor"muş, kendiniz görün!..
Efendim, konumuza örnek olan belediye, Mersin"in, Erdemli ilçesine bağlı "Tömük Beldesi"dir!..
Tömük Beldesi Belediye Başkanı AK Partili Derviş Yıldırım, geçtiğimiz yaz aylarında "çok güzel bir uygulama" başlatmış!..
Bölgede yaşayan ve "ticaret" yapan insanlara, "bir miktar kazanç sağlasınlar" diyerek, "cüz"i bir para" karşılığında sahilde "seyyar tezgâh yerleri" tahsis etmiş!..
Yani, sahile gelen vatandaşlar, hem gezinecekler, hem oralardan alışveriş yapacaklar!.. Hem "tezgâh" açanlar kazanacak, hem de belediye!..
Güzel mi?.. Elbette güzel!..
Ama, her "güzel uygulama"yı "istismar" edip, "kötü amaçlar" için kullanmaya meyilli insanımız, bu güzel uygulamanın da içine etmiş!..
"Yaz aylarının sonuna doğru" o bölgede birileri "peydah" olmuş!..
Sizin anlayacağınız;
"Seyyar tezgâhlar" için tahsis edilen bölge; önce "gündüz"leri, sonra da "gece"leri, hem "içki" içilen, hem de "kadınlı-erkekli gruplar"ın boy gösterdiği bir "mekân" haline gelmiş!..
Gelmekle de kalmamış, etraftaki vatandaşlara "rahatsızlık" vermeye başlamışlar.
SİTE SAKİNLERİNE SALDIRI
Çünkü efendim;
Tömük Belediyesi"nin tahsis ettiği o bölge; Güneykent Sahil Sitesi ile Lido Sitesi arasında bulunuyor ve bu bölgede genellikle "mütedeyyin insanlar" oturuyormuş!.. Çoğu da; "yaşlı" ve "25 yıldır orada oturan" vatandaşlar!..
"Birbirini tanıyan" insanların oturduğu siteler, "ne idüğü belirsiz" kişiler tarafından istilâ edilip, "taciz"ler başlayınca, yazlık sakinleri AK Partili Belediye Başkanı Derviş Yıldırım"a gitmişler...
Meselâ, Güneykent Sahil Sitesi Yöneticisi Remzi Kocal ve beraberindeki heyet, Başkan Derviş Yıldırım"a "durumun vehameti"ni anlatıp, "aman bir çare" dediklerinde şu cevabı almışlar:
"Garibanlara ekmek sağladık!"
Çok doğru, garibanlara ekmek sağlamış ama, orasını "seyyar"lıktan çıkarıp "daimi mekân" haline getirenlerin "bıçaklı saldırısı"na uğrayan da Remzi Kocal olmuş!..
Efendim, Remzi Kocal, isimleri Ömer ve Bilal olan iki kişinin "bıçaklı saldırısı"ndan zor kurtarmış canını!..
Olay "mahkeme"ye intikal etmiş... Şu anda, Erdemli Asliye Ceza Mahkemesi"ndeymiş bu saldırı olayı!..
Sizin anlayacağınız, adamlar tam da; "gündüz bıçaklı, gece külâhlı" türünden adamlarmış!..
"Gözdağı" veriyorlarmış herkese!..
"Tehdit"ler savuruyorlarmış!..
ASIL MÜDAHALE KİME?
Ve tabiî, Belediye Başkanı Derviş Yıldırım da tehdit altında olmalı ki; "seyyar tezgâh" bölgesine kurulan "daimi çadır" hâlâ orada duruyor ve her gece; "içkili ve pislik dolu âlemler" yapılıyormuş!..
Şimdi söyleyin Allah aşkına;
Tömük Beldesi"nde bir "mahalle baskısı" mı vardır, yoksa asıl "baskı" gören "mahalleli" midir?..
Hele söyleyin;
"Yaşam tarzına müdahale" edilen kimdir?.. "Mahalle halkı" mı, yoksa, "ayyaşlar güruhu" mu?..
Şu hâle bakın;
AK Partili Belediye Başkanı, bir "iyilik" yapıp, "garibanlar ekmek yesin" diye yer tahsis ediyor ama birileri gelip, oraları "bar-pavyon"a çeviriyor!.. İnsanları "taciz" ettikleri yetmiyormuş gibi, bir de "eşkıyalık" yapıp, "bıçakla" saldırıyorlar!..
Benim "Başkan"a çağrım şudur:
"Bir an önce yıkın o çadırı!.. Eğer yıkmazsanız, o çadırın altında siz kalırsınız!"
Korkmayın!.. Eğer "yaşam tarzına müdahale" diye yaygara koparacak bir "kapçık ağızlı" çıkarsa, onun ağzına "seyyar tezgâh"ları doldurmasını da biliriz!..
Gösteririz, cümle aleme;
"Yaşam tarzına müdahale"nin hangi "ucube"ler tarafından yapıldığını!..
Tükürürüm böyle eşkıyalığın içine!..
Balyoz"un sapı ve başı
Ne diyordu Çetin Doğan ile onun kızı ve Yahudi damadı?.. "Balyoz Darbe Plânı denilen çalışma, TSK"nın rutin seminer dokümanıdır ve ayrıca o CD"ler de kes-kopyala yöntemiyle üretilmiştir!"
Ama, ortaya çıktı ki; bunlar "seminer notları" filan değil, düpedüz "darbe plânları"dır!.. Dahası; "üretilmesi"nin de imkânı yoktur çünkü o belgeler, "Gölcük Donanma Karargâhı"nda ve de "askerlerin gözü önünde" dolduruldu "çuval"lara...
Yeni belgeler onu gösteriyor ki; Fatih ve Beyazıt camilerinin yanı sıra Eyüp Sultan ve İsmailağa camileri de "bombalanacak"mış ama bu iki camiden "riskli" diye vazgeçilmiş!..
Jandarma"nın hedefindeki gazeteciler de, "bilinenden de fazla"ymış!..
İşin tuhaf tarafı; hani, "darbe plânı" ortaya çıkınca; "Onlar plân semineriydi" demişlerdi ya; meğer o da "plân dahilinde" imiş... "Eğer deşifre olursak" demişler; "Bunun jenerik harp oyunu olduğunu söyleriz!"
Ben, en çok "şimdi ne diyecekler?" onu merak ediyorum...
Çetin Doğan ne diyecek?..
Kızı ve Yahudi damadı ne diyecek?.. "Darbe plânları"na "kâğıt parçası" diyen emekli Org. İlker Başbuğ ne diyecek?..
En önemlisi Savcı Zekeriya Öz ne diyecek, ne yapacak?..
Bakalım, "Balyoz"un Başı"nı vuracak mı yere?..
akit