Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

‘Türkiye-Rusya’ ilişkileri dünya siyasî dengelerini zorlarken

Devletler arasında sürekli düşmanlıklar ve dostluklar elbette yoktur. Bir devlet kendi aleyhine bir güç ortaya çıkar ya da, kendi gücünü zayıflatacak veya kıracak bir başka güç odağıyla karşılaşırsa; o tehlikeyi bertaraf edecek hamleler geliştirmek, başka dostluklar ve ittifaklar arayışına girerek etrafını güçlendirmek ve diplomatik, ticarî, kültürel, psikolojik savaş gibi askerî olmayan nitelikteki savaş yöntemlerine başvurmak;  daha da olmazsa  ‘olmak ya da olmamak’  mücadelesine, yani düşman gücü yok etmek veya teslim almak gibi neticeleri hedefleyen bir askerî, sıcak savaş’a girmek zorundadır.

***

Savaşın nasıl sonuç vereceğini kestirmek ise önceden pek mümkün olamaz. Tarihte nice savaşlar olmuştur ki, her iki (ya da bir çok) tarafı da, büyük iddia ve ümidlerle  başlamış ve  hüsranla sonuçlanmıştır. Bizim tarihimizde de nice savaşlar öyle olmuştur.

Bunun içindir ki, Resul-i Ekrem (S)’den gelen bir ‘rivayet’te, ‘Savaşı istemeyiniz, karşılaştığınızda da kaçmayınız..’ tavsiyesi vardır.

***

Rusya ile bizim münasebetlerimizde hele de son 300 küsur yıl boyunca nice inişler ve çıkışlar vardır. Rusya’nın sıcak denizlere inmek hayali ve hele de 1699’da imzalanan Karlofça Andlaşması’yla birlikte bu münasebetler genelde hep aleyhimizde ağır sonuçlar vermiş; Karlofça’dan 12 sene sonra 1711’de meydana gelen ve Rusya’nın ağır yenilgi aldığı Prut Savaşı hariç; devamlı olumsuz sonuçlar ve hattâ çok ağır yenilgiler almışızdır.

Öyle ki, son 300 yılımızın 40 yıl kadarı, yani, üst-üste eklendiğinde onda birinden fazlası,  sürekli ‘Moskof’la savaşta geçmiş olup, başka hiçbir devletle böylesi uzuuun bir zaman dilimi savaş içinde geçmemiştir. Hattâ, Moskof’la savaşında şehidi olmayan bir Osmanlı-müslüman ailesi yok denilmiştir.  Yani, çok derin ve acı kökleri olan bir savaş geçmişimiz vardır, Rusya’yla.. Ve çok az da iyi ilişkiler.. Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’nın isyanının bastırılmasında, Sultan 2. Mahmûd’un yardım isteğine olumlu cevap vermesi gibi..

Ama hemen arkasından Yunanistan’ın bağımsızlığıyla sonuçlanan savaşta, Osmanlı Donanması’nı 1827’de Navarin’de yakan da Rus Donanması’ydı. 

***

1853-56 Kırım Savaşı’nda İngiltere ve Fransa’yla birlikte Rusya'ya karşı savaşan Osmanlı, o savaşın rövanşı maiyetinde 1877-78’deki (Hicrî- Qamerî 1293’e denk geldiği için 93 Harbi denilen ve) korkunç yenilgiyle biten savaş.. Doğudan Kafkaslar’ı aşıp taa Erzurum ve Bayburt’a; batıdan da Osmanlı’nın elindeki  (bugünkü Moldavia, Romanya ve Bulgaristan’ı geçip) taa İstanbul’a, Ayastefanos (Yeşilköy) önlerine kadar inen Rus Orduları..

Ve 2. Dünya Savaşı  sonrasında Boğazlar üzerinde hak talep eden Stalin Rusyası’nın tehditlerine karşı durabilmek için, bedelini Kore Savaşı’nda ödeyişten sonra NATO’ya girme talebimizin kabul edilişi..

***

Daha geçen sene, Rusya’ya ait savaş uçağının Suriye -Türkiye sınırı üzerinde, TSK tarafından düşürülmesi üzerine Rusya’nın gerilimi neredeyse bir savaş öncesi seviyesine getirmesi ve bizzat Putin’in ‘Bugünkü idarecileri Türkiye’yi bir İslam Devletine götürüyor, Atatürk’ün kemikleri mezarında ters dönmüştür' şeklinde, NATO dünyasına ihbarcılığa kalkışması nasıl unutulabilir. NATO’dan -güya- müttefiklerimiz olanlar ise hâlâ da Türkiye karşı silahlı mücadele veren PKK/ YPG vs. gibi örgütleri en modern silajlarla donatmakla ve o örgütlerin silahlı elemanlarıyla Suriye’de halay çekmekle meşguller.. Rusya da farklı havada değil..

***

Sultan 2. Abdülhamiddöneminde Müslüman coğrafyaları üzerinde oynanan uluslararası büyük oyun ve entrikalar bugün daha da ağır şekilde tekrarlanıyor.

Bereket ki, bu hususlarda dünyaya, aslî değerlerinin ve tarihin tecrübelerinin penceresinden bakmak dikkatinde bir Tayyip Erdoğan var devletin başında.. O, bu idrakle Rusya’ya gitti ve bir takım anlaşmalar imzaladı.. Ama, iki taraf da tetikte..

Amerikan Kongresi’nde ise ‘Eyvah Türkiye’yi Rusya’ya kaptırıyoruz..’ feryatları..

stargazete

Bu yazı toplam 773 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar