Nureddin Şirin
Türkiye'de Seçimler ve Saadet Partisi
Türkiye"de parlamento seçimlerine ilişkin, kamuoyunda oluşan hava, yapılan anketler ve öngörülen sonuçlar, aslında başlı başına bir toplum mühendisliğini yansıtıyor. Belli siyasi partiler üzerinden sürdürülen yönlendirmeler, "Saadet Partisi"nin "istenmeyen bir parti" olduğunu yansıtıyor.
Türk siyasi hayatına damgasını vurmuş, ülkenin toplumsal ve siyasi mukadderatında tarihi dönüşümlerin kapısını açmış olan "Milli Görüş siyaset geleneği", egemen politik söylem kriterlerine göre bugün "sakıncalı piyade" durumunda.
Görmemek, ötelemek, yok saymak, karalamak, noktasında yapılabilecek her şeyin Saadet Partisi"ne reva görülmesi, aslında onun taşıdığı tarihi siyaset misyonuna karşı bir blokajdan öte bir şey ifade etmiyor.
"Milli Görüş" doğduğu günden bu yana uluslar arası emperyalizm, siyonizm ve masonik hegemonya karşısında bir "tehdit" olarak var ola geldi. Devirler geldi geçti, iktidarlar değişti, nice toplumsal değişimler yaşandı, ancak "Milli Görüş" bir türlü "islah" edilemedi, diğer deyişle, hizaya getirilemedi.
Halbuki, nice kurum ve kuruluşlar, partiler ve dernekler, şahsiyetler ve liderler egemenlerin sistemli rehabilatasyon süreçlerinde uluslararası sistemin öngördüğü kalıplara döküldü, istenilen biçimlere, rollere dönüştürüldü. "Çağdaş dünya gerçekliği", " günün şartları ve ihtiyaçları", "rasyonel ve reel politik gerekerlilikler" denilerek hedefler unutuldu, davalar bırakıldı, çehreler değişti, kimlikler atıldı, ve sonunda "akredite" olmayı başarmış profiller ortaya çıktı.
Uluslar arası egemenlerin ve onların İslam dünyasındaki misyon temsilcilerinin onca çabası, komplosu, tuzağı, baskısı, entrikası "Milli Görüş" noktasında bir türlü başarılı olamadı. Vuruldukça vuruldu, itildikçe itildi, ama bir türlü yere düşürülemedi.
Sözde değişimin iğretiliğiyle boy gösteren büyüklerimiz, dostlarımız ve bir zamanlar dava arkadaşlarımız belki kendileri için yeni ikbal kapıları, gelecek ufukları, iktidar payları buldular ama, yabancılaşmanın, savrulmanın kulvarlarında "kendi" olamamalarının ezikliğiyle yol alıp gidiyorlar.
Ama "Milli Görüş siyaset geleneği", böylesi bir değişime karşı aykırı durduğu için zahiren belli kayıplara uğradıysa da, yüklendiği misyonun ağırlığı, büyüklüğü ile onurunu korumakta başarılı oldu. Zira siyaset arenası başlı başına göreceli başarı ve başarısızlıklarla dolu bir arena. Birilerine göre "başarı", gerçekte başarı olmayabilir, birilerine göre "kayıp" olarak değerlendiren ise gerçekte başarı olabilir. Önemli olan neyin kriter alındığı, "değer ölçüleri"nin ne olduğu.
Asıl olan "vazife"nin yerine getirilmesidir; birilerine göre aykırı gözükse de, birilerine göre, "heba" olarak nitelendirilse de, birilerine göre "rasyonel" sayılmasa da, önemli olan "vazife bilinci"dir. Hz. Nuh aleyhisselam "Rabbi inni mağlubun fentesir" (Ya Rab! Görüyorsun ki, tek kaldım, çalıştım, uğraştım ama sonuç bu. Sen benim yardımcım ol, onlara karşı hükmünü sen ver) dediğinde, kuşkusuz ki vazifesini hakkıyla yerine getirmiş, emr olunduğu istikamette yürümüştü. Peygamberlerin, Salihlerin yolu budur.
Buradan hareketle,
Şöyle ya da böyle mülahazaları bir kenara bırakarak, Saadet Partisi"nin üç noktadaki temel duruşunun yanında yer almamak mümkün mü?
1- İslam Birliği
2- Emperyalizm ve Siyonizm karşısında tek ümmet cephesi
3- Batıl, fesad ve tuğyan karşısında İslami değerler ekseninde yeni bir dünyanın inşası
Arzumuz odur ki, bu değerler ülkemizin temel politik dinamikleri olarak gücünü göstersin ve globalleşen dünyada siyonizmin emperyalist ve masonik hegemonyası bir kez daha Milli Görüş"ün tokatıyla sarsılsın..!
Özgür Kudüs"te buluşmak üzere.
[email protected]
Türk siyasi hayatına damgasını vurmuş, ülkenin toplumsal ve siyasi mukadderatında tarihi dönüşümlerin kapısını açmış olan "Milli Görüş siyaset geleneği", egemen politik söylem kriterlerine göre bugün "sakıncalı piyade" durumunda.
Görmemek, ötelemek, yok saymak, karalamak, noktasında yapılabilecek her şeyin Saadet Partisi"ne reva görülmesi, aslında onun taşıdığı tarihi siyaset misyonuna karşı bir blokajdan öte bir şey ifade etmiyor.
"Milli Görüş" doğduğu günden bu yana uluslar arası emperyalizm, siyonizm ve masonik hegemonya karşısında bir "tehdit" olarak var ola geldi. Devirler geldi geçti, iktidarlar değişti, nice toplumsal değişimler yaşandı, ancak "Milli Görüş" bir türlü "islah" edilemedi, diğer deyişle, hizaya getirilemedi.
Halbuki, nice kurum ve kuruluşlar, partiler ve dernekler, şahsiyetler ve liderler egemenlerin sistemli rehabilatasyon süreçlerinde uluslararası sistemin öngördüğü kalıplara döküldü, istenilen biçimlere, rollere dönüştürüldü. "Çağdaş dünya gerçekliği", " günün şartları ve ihtiyaçları", "rasyonel ve reel politik gerekerlilikler" denilerek hedefler unutuldu, davalar bırakıldı, çehreler değişti, kimlikler atıldı, ve sonunda "akredite" olmayı başarmış profiller ortaya çıktı.
Uluslar arası egemenlerin ve onların İslam dünyasındaki misyon temsilcilerinin onca çabası, komplosu, tuzağı, baskısı, entrikası "Milli Görüş" noktasında bir türlü başarılı olamadı. Vuruldukça vuruldu, itildikçe itildi, ama bir türlü yere düşürülemedi.
Sözde değişimin iğretiliğiyle boy gösteren büyüklerimiz, dostlarımız ve bir zamanlar dava arkadaşlarımız belki kendileri için yeni ikbal kapıları, gelecek ufukları, iktidar payları buldular ama, yabancılaşmanın, savrulmanın kulvarlarında "kendi" olamamalarının ezikliğiyle yol alıp gidiyorlar.
Ama "Milli Görüş siyaset geleneği", böylesi bir değişime karşı aykırı durduğu için zahiren belli kayıplara uğradıysa da, yüklendiği misyonun ağırlığı, büyüklüğü ile onurunu korumakta başarılı oldu. Zira siyaset arenası başlı başına göreceli başarı ve başarısızlıklarla dolu bir arena. Birilerine göre "başarı", gerçekte başarı olmayabilir, birilerine göre "kayıp" olarak değerlendiren ise gerçekte başarı olabilir. Önemli olan neyin kriter alındığı, "değer ölçüleri"nin ne olduğu.
Asıl olan "vazife"nin yerine getirilmesidir; birilerine göre aykırı gözükse de, birilerine göre, "heba" olarak nitelendirilse de, birilerine göre "rasyonel" sayılmasa da, önemli olan "vazife bilinci"dir. Hz. Nuh aleyhisselam "Rabbi inni mağlubun fentesir" (Ya Rab! Görüyorsun ki, tek kaldım, çalıştım, uğraştım ama sonuç bu. Sen benim yardımcım ol, onlara karşı hükmünü sen ver) dediğinde, kuşkusuz ki vazifesini hakkıyla yerine getirmiş, emr olunduğu istikamette yürümüştü. Peygamberlerin, Salihlerin yolu budur.
Buradan hareketle,
Şöyle ya da böyle mülahazaları bir kenara bırakarak, Saadet Partisi"nin üç noktadaki temel duruşunun yanında yer almamak mümkün mü?
1- İslam Birliği
2- Emperyalizm ve Siyonizm karşısında tek ümmet cephesi
3- Batıl, fesad ve tuğyan karşısında İslami değerler ekseninde yeni bir dünyanın inşası
Arzumuz odur ki, bu değerler ülkemizin temel politik dinamikleri olarak gücünü göstersin ve globalleşen dünyada siyonizmin emperyalist ve masonik hegemonyası bir kez daha Milli Görüş"ün tokatıyla sarsılsın..!
Özgür Kudüs"te buluşmak üzere.
[email protected]
Bu yazı toplam 2299 defa okunmuştur