İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Türkiye'yi bir kez daha alkışlıyoruz!

 

1- ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya'nın; Rusya ve Çin'i de ikna ederek İran'a yeni yaptırım kararı alması, Hillary Clinton'ın dediği gibi, "en sert" tavır olmayacak ve İran'ı geri adım atmaya zorlayamayacak. Şimdiye kadar üç yaptırım kararı alındı. Ne oldu? Hiçbir şey... Bu kararın akıbeti de bunlardan farklı olmayacak.

2- Yaptırım tasarı halindeyken sulandırıldı, etkisizleştirildi. İran'a enerji ambargosu tasarıdan çıkarıldı. Petrol satışına yönelik kısıtlama getirilmedi, getirilemedi. İran'ın nükleer teknoloji ve füze sistemlerine, silahlanmasına ilişkin kısıtlamalar getirildi. Bu kalemlerde zaten yasaklar söz konusuydu. İran savunma sanayisinde çalışan şirketlere ve kişilere yönelik kısıtlamalar genişletildi ancak hiçbir anlamı yok. Bunu aşmak için onlarca yöntem mevcut ve Tahran bu yöntemleri kullanacaktır. Mali denetim konusu da öyle. Bir milyar dolar için ülkelerin birbirini ezdiği bir dönemde, böyle bir denetimi uygulamanın imkansızlığı kısa zaman içinde açıkça görülecek.

3- Tek bir madde var: İran gemilerine seyahat sınırlaması çatışma hatta savaşlara neden olabilecek gerekçeler oluşturabilir. Basra Körfezi açıklarında, Akdeniz'de ya da Hint Okyanusu'nda bir İran gemisinin aranması, el konulması hatta batırılması bir savaş sebebi oluşturabilir. Bu madde çok tehlikeli ve belki de bilerek tasarıya konuldu. Böyle bir provokasyon, ABD özellikle de İsrail'e yıllardır aradığı fırsatı sunabilir.

4- Güvenlik Konseyi'ni yaptırım için harekete geçirenlerin İran'a karşı gerçekte elle tutulur ciddi bir stratejileri yok. Kendileri de bu tür bir yaptırımın hiçbir şeyi çözemeyeceğini pekala biliyorlar. Bundan sonrası askeri seçenektir. ABD ya da Avrupa'da hiçbir ülkenin, bugünkü küresel konjonktürde İran'a saldırıyı göze alma ihtimali olduğunu sanmıyorum. Ancak işaretler, gelişmeler İsrail'e elverişli fırsatlar sunacak nitelikte. Endişemiz, İsrail'in yaptırım maddelerine sığınarak bütün bölgeyi ateşe atacak bir oyun kurmasıdır.

5- Yaptırımın bir başka amacı da; İsrail'i teskin etmek ve ABD'nin itibarını korumaktır. İsrail'i teskin etmek mümkün olmayacak. Çünkü bu maddeler İsrail'e yetmez. O, gerekirse nükleer silahlarını da koz olarak kullanmakta tereddüt etmeyecek. Çünkü İran'ın bu şekilde güçlenmesi, İsrail için bütün büyüsünün bozulması anlamına gelecek, onu hiç karşılaşmadığı bir caydırıcılıkla yüzleşmek zorunda bırakacaktır. İsrail'in ikna olabilmesi için İran'ın her şeyden vazgeçmesi gerekiyor. Bu da elbette mümkün olmayacak.

6- ABD ise, İsrail'e ve kendi kamuoyuna İran karşısında aciz olmadığını göstermiş olacak. Ayrıca Anglo-Amerikan cephenin Ortadoğu denkleminin İran tarafından darmadağın edilmesinin önüne geçilmiş olacak. En azından bu yolla adımlar atılmış olacak.

7- Türkiye; bölgesel savaşa kadar gidebilecek bir krize, dünyanın en büyük krizine ilk kez müdahil oldu. Dünyanın en büyük sorunlarına çözüm üretir hale geldi. "Askeri seçenek masada" ve İsrail'den her gün "Saldırı hazırlığını tamamladık" tehditleriyle izlediğimiz, Batı başkentlerinin çözüm yolunda hiçbir formül önermeyip sadece çatışmayı teşvik eden politikalarıyla içinden çıkılmaz hale getirdiği krize yönelik ilk somut anlaşmaya Türkiye'nin ısrarlı çabalarıyla ulaşıldı. Şüphesiz bu, Türkiye'nin bölgesel ve küresel diplomaside gösterdiği başarının da zirvesiydi.

8- Türkiye'nin yoğun çabaları sonrasında, ambargoyu engellemek isteyen İran'ın ikna olmasıyla imzalanan anlaşma, nükleer krizle ilgili ilk çok somut başarıydı. ABD, İngiltere, Fransa ve İsrail'in, anlaşmayı boşa çıkarmak için öfkeyle ve acele harekete geçmesi, hiçbir zaman diplomatik çözüm istenmediğinin yeni bir göstergesi oldu. Geriye "Kayıtsız şartsız teslim ol ya da savaşla yüzleş" demekten başka seçenek bırakmadılar. Belki bu yaptırım da; "Bakın biz her şeyi denedik" demek için hazırlandı.

9- ABD ve Avrupa, bölgeye ve İran konusuna İsrail perspektifinden bakmaya devam ediyor. Şüphesiz bu bakış onlara çok pahalıya malolacak. Rusya ve Çin, kendilerine zarar verecek unsurları tasarıdan çıkardılar. Bir taraftan da İran'la ilişkilerini devam ettirecekler. Onlar için ciddi bir kayıp söz konusu değil. Hatta kazançlı çıkan iki ülke oldular.

10- Ortada çok büyük bir hesap var. ABD, Avrupalı ülkeler hatta Rusya ve Çin, yeni bir nükleer güç istemiyor. Küresel politikalarda etkin bir güç istemiyor. İran'ın nükleer gücüne ne kadar karşıysalar, Türkiye'nin bölgesel ve küresel gelişmelerde bu kadar öne çıkmasına da o kadar karşılar. Ama biz; bu coğrafyanın kaderinin Türkiye'nin, onları şaşırtan hatta ürküten, duruşuyla değişeceğine inanıyoruz. Türkiye, merkez güçlerin haritasını çizdiği ve küresel iktidarı elinde bulundurmaya çalıştığı bu kırılma döneminde alternatif bir güç olarak ortaya çıktı.

11- Dün gün boyu süreci değerlendirenler, "Türkiye-ABD ilişkileri kopacak" korkusu pazarladılar. Türkiye'yi yerden yere vurdular. 1 Mart tezkeresi döneminde de bunu yapmışlardı. ABD ve İsrail üzerinden Türkiye'yi köşeye sıkıştırma girişiminden başka bir şey değildi bunlar. Sanki Türkiye; İran konusundaki anlaşmaya öncülük etmekle büyük bir suç işledi imajı yansıtıldı! Bunlar eski cümleler. Dünyanın yeni haliyle pek de örtüştüğü söylenemez.

12- Er geç Türkiye'nin yeni pozisyonunu kabul etmek zorunda kalacaklar! İçeridekiler de dışarıdakiler de. Ve bu ambargo kararı da uygulamada fiyaskoyla sonuçlanacak! Yaptırımın mimarları, çok önemli bir barış girişimine açıkça savaş ilan etti. Maalesef!

13- Bölgesinde yeni bir savaşı önleme ve yeni yaptırıma hayır demesi nedeniyle, dünyanın önüne ilk kez somut bir barış projesi koyması nedeniyle, dik duruşuyla Türkiye'yi bir kez daha alkışlıyoruz...

yenişafak

Bu yazı toplam 2403 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar