TÜSİAD'dan skandal açıklama
Ekonomik bir dernek olan TÜSİAD Arzuhan Yalçındağ'ın başkan seçilmesinden sonra Doğan Grubu'nun yan kuruluşu gibi çalışmaya başladı. İşte bunun son örneği...
Kamu otoritelerinin iş hayatına yönelik işlemlerine suskun kalan TÜSİAD, iş vergi kaçakçılığı cezası kesilen Doğan'a gelince devreye girdi ve Anayasa'nın 138'nci maddesinde yer bulan yargı bağımsızlığına aykırı olarak yargıya müdahale edici nitelikte açıklama yaptı.
TÜSİAD'ın Türk iş hayatının genel sorunları için değil, Doğan'ın özel işleri için devreye girmesi Doğan Grubu'nun çıkarını korumakla görevli bir dernek haline getirildiği şeklinde yorumlanıyor. Açıklamadan, TÜSİAD'ın Doğan Grubu tarafından ciddi bir meşruiyet krizine sokulduğu sonucu çıkıyor zira TÜSİAD tarihinde bugüne kadar vergi incelemeleriyle ilgili yapılmış tek bir açıklama yok.
Daha önce iş hayatına yönelik işlemlerden doğan sonuçlarda hatta yargı kararına bağlanmış konularda dahi kılını kıpırdatmayan TÜSİAD'ın Doğan Grubu tarafından alelacele devreye sokulması, Doğan Grubu kontrolündeki sivil toplum kuruluşlarının nasıl asli amaçlarından uzaklaştırılarak Doğan Grubu çıkarlarıyla ilgili faaliyet yürüten mecralar haline dönüştürüldüğünün yeni bir örneği..
Doğan Grubu'nun kontrolüne geçtiğinden beri etkinlik ve itibar erezyonuna uğrayan TÜSİAD, bu son skandal açıklamayla birlikte şimdi de ciddi bir meşruiyet krizine sürüklenmiş oldu.
Bilindiği gibi Doğan Yayın Holding'e 18 Şubat 2009 tarihinde Halkalı Vergi Dairesi tarafından, 914 milyon liralık vergi kaçakçılığı cezası kesildi.
Maliye, gerekli tebligatı yaptıktan hemen sonra Doğan Yayın Holding'den söz konusu vergi ceza tutarı kadar teminat göstermesini istedi.
Doğan Yayın Holding'in kanuna uygun teminat göstermemesi üzerine grubun borcunu karşılayacak miktardaki tüm mal varlığına ihtiyati haciz konuldu.
Doğan Grubu mahkemelerde vergi kaçakçılığı cezasından kurtulmaya çalışırken TÜSİAD'ın aşağıdaki açıklaması imdadına yetişti.
TÜSİAD, yakın dönemde vergi denetimi uygulamalarına ilişkin iş dünyasında artan kaygı ve sıkıntılar üzerine aşağıdaki maddeler halindeki açıklamayı yapmıştır:
1- Türkiye'de yıllardır, kayıtdışı ile mücadelenin gerektirdiği güçlü ve samimi siyasi irade sergilenememiştir; oy kaygılarıyla, kapsamlı bir vergi reformu yapmaya, tam özerk ve etkili bir vergi idaresi kurmaya bir türlü cesaret edilememiştir.
2- Özerk gelir idaresi ve vergi denetiminin amacı, vergi politikasını vergi denetiminden ayırarak kayıtdışılığı ve vergi kaybını engellemektir.
3- Oysa mevcut denetim uygulamaları, zaten kayıt içinde çalışan ve toplam vergi gelirlerinin önemli bir bölümünü ödeyen mükellefler üzerine yoğunlaşarak kolaycı bir yaklaşımı yansıtmaktadır.
4- 2006 yılında kurulan "Büyük Mükellefler Vergi Dairesinin" kuruluş amacı, bu mükelleflere sunulacak hizmetlerin artırılması olduğu halde (http://www.bmvdb.gov.tr adresindeki "Kuruluş Nedenleri"), fiili uygulama, denetim üzerinde odaklanmış; içtihadı ve mevzuatı, karinenin aksine ve özellikle büyük mükellef aleyhine zorlayan bir anlayışa dönüşmüştür.
5- Toplam vergi tahsilâtının büyük bir yüzdesini oluşturan, nispeten az sayıdaki mükellef, hiç şüphesiz vergi denetiminden muaf değildir; ancak vergi denetiminin yegane öznesi de olmamalıdır.
6- Kaldı ki, son zamanlarda vergi denetiminin siyasallaştığı ve verilen cezaların mükellefi yok edercesine ölçüsüz bir anlayış ile uygulandığı şeklindeki görüş ve kaygılar yaygınlaşmıştır.
Mükelleflerin, vergi idaresinin tarafsızlığına ve tüm mükelleflere eşitlik ve hakkaniyet ölçülerinde yaklaştığına olan inancının güçlendirilmesi şarttır.
7- İçtihadın ve mevzuatın yoruma açık noktaların zorlanması sonucu hazırlanan denetim raporlarına bağlı olarak açılan davalar genellikle mükellef lehine düşmekte, ancak sonuçta hem idare, hem mükellef hem de ilgili ihtisas mahkemesi için önemli zaman, kaynak ve itibar kayıpları söz konusu olmaktadır.
8- Az sayıdaki kayıtlı büyük mükellefin henüz sonuçlandırılmamış denetim sürecinde mükellef mahremiyetine gerekli özenin gösterilmesi gereklidir.
9- Kayıtdışı ekonominin büyüklüğünün, %40 gibi çağdaş ekonomiler ölçütünde kabul edilemez bir düzeye ulaştığı Türkiye'de, mevcut kayıtlı kesimin üzerindeki denetimin giderek daha da artırılmasının, sistemin temel problemi olan vergi tabanının genişletilmesi ihtiyacına ve son dönemlerde kontrolsüz artan bütçe açıklarının kapatılmasına katkı sağlaması mümkün değildir.
10- Kamu maliyesi politikalarının son derecede önem kazandığı bu günlerde, siyasi iradeden tam olarak bağımsız, özerk bir gelir idaresi ve denetim uygulamalarının tesisi, iş dünyasında yaygınlaşan kaygıların ortadan kaldırılması açısından önem arz etmektedir. Tam bağımsız özerk bir gelir idaresi anlayışının tesis edilememesi, kayıtdışı ile mücadeleyi anlamsızlaştıracak, vergi tabanını zayıflatacak, Türk rekabet gücünü ulusal ve uluslararası düzeyde tahrip edecek ve yerli ve yabancı yatırımcı açısından yatırım ortamının cazibesini ortadan kaldıracaktır.
HABERTÜRK