Ahmet Taşgetiren
Ukdeleri çözebilmek
Kadını erkeği, genci yaşlısı, sivili askeri, sarıklısı, kalpaklısı ile bir milletin canını dişine takması ve vatan savunmasına soyunmasıdır.
Ben derim ki, Milli Mücadele sonrasında “Devrim” adı altında yukardan aşağıya yeni bir millet oluşturma amacıyla milletle farklılaşılmasaydı, “millete rağmen” işlere girişilmeseydi, aksine milli mücadele coşkusu üzerinden bir hamle başlatılsaydı sancılı süreçler yaşanmaz, Türkiye yıllarını Devlet – Millet gerilimi ile heba etmezdi.
Yığınakta hata dediğim şey budur.
Neden öyle oldu, neden Milli Mücadele önderleri ile millet arasında böyle bir gerilim doğdu, bunun irdelenmesi ayrı bahis ama, konuyu önemsememiz, bugüne kadar bile uzanan sancılı alanların tedavisi için mümkün olan en geniş uzlaşmaların sağlanmasına çalışmamız hayati önem taşıyor.
Ayasofya cami olarak hizmete açılıyor ve belli ki bir kesim hala içindeki ukdeyi çözmüş değil.
Şöyle düşünelim: -Bu memlekette ezan 18 yıl asli metninin dışında okutuldu. Apaçık ki, laik uygulamalar adına devlet tarafından dine müdahale edildi. Mümkün olsa, namazda Kur’an’ın bile “Türkçe okunması” göze alınmış, o yönde teşebbüslere girişilmişti. Ezanın bugüne kadar “Tanrı uludur” şeklinde okutulduğu ve insanların yüreğinin ezildiğini düşünün. Menderes, bu millet sancısını gidermiş ve efsaneleşmiş. Darbeci general Cemal Madanoğlu da “27 Mayıs ihtilalinin tekerleği, ezanın Arapça okutulmaya başlandığı gün dönmeye başlamıştı” diyor. Milletin seçtiği insan, devlet – millet arasındaki bir gerilimi çözmek için “Ezana hürriyet” sağlıyor, milletin eline silah verdiği asker, bundan darbe kararı çıkarıyor. Bugün ezan yasağının 88’inci yılında olsaydık iyi mi olurdu?
-Başörtüsü sancısı çok daha yenidir. Ecevit’in “Gardrob devrimi” diye nitelediği Kılık – Kıyafet devrimi bir başka yığınakta hatadır, acayip şekilde devletin milleti aşağılamasına ve binlerce cana mal olmuştur, onun uzantısı olan başörtüsü yasağı daha yakın zamanda binlerce genç kızın istikbalini yakmıştır, devam etse iyi mi olurdu? Devam etse ve şehit anneleri başı kapalı olduğu için evladının tabutuna kapanamasa iyi mi olurdu? Bir genel kurmay başkanının bu çarpıklığı anlaması ve itiraf etmesi için yılların geçmesi mi gerekir? Başörtüsü yasağı kalktı, ama hala bazı yüreklerde belli ki “Laiklik elden gidiyor, arkasından ne gelecek?” öfkesi depreşip duruyor.
- Ayasofya’nın müze haline getirilmesi doğru muydu? Hayır değildi. 1932’de ezan operasyonu yapılmış, iki yıl sonra da Ayasofya operasyonu. “Laikleşme süreci” içinde yapılıyor bunlar. Yanlış. Hristiyan dünyası mutlu bundan. Millet mahzun. Ama “Halka rağmen halk için” diye bir yol tutturulduğu ve bir kesim “Halk cahil, onu bir şekilde adam etmeliyiz” sevdasıyla her yapılanı onayladığı – hatta kutsadığı için bodoslama gidilmiş. Kim bilir, muhtemel ki “önce karşı konulur, herkes zamanla alışır, bütün devrimler böyle olmuş” diye düşünülmüş. Ama öyle olmuyor. Dışardan bakınca “Türkiye kimliği bölünmüş ülke” diye okunuyor. Fay hatları teşekkül ediyor. Bugün o fay hatlarının tamiri de kolay olmuyor. Çünkü cepheleşme gerçekleşiyor.
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ayasofya’nın cami olarak açılması “Türkiye’nin normalleşmesi” olarak okunmalı. Ezanın asli ifadelerine dönmesi, başörtüsünün hayatın her alanında serbest olması da. Bunlar “Türkiye’nin normali”dir. Türkiye istila altında olsaydı, istilacılar Ayasofya’yı belki yeniden kilise yaparlardı. Bir Türkiye yönetiminin, cami olmaktan çıkarılması “Kiliseden beri ama Camiden öte bir ara uygulamadır” ve kesinlikle “Türkiye öncelikli” bir uygulama değildir. Yanlıştı düzeltiliyor.
Ak Parti iktidarı, aslında yola devlet ile millet arasındaki problemli alanları tedavi amacıyla çıkmıştı. Devlet ile Dindarlar, devlet ile Aleviler, devlet ile Kürtler ve devlet ile Gayrı müslimler… Devlet ile Dindarlar arasındaki sorunların önemli bir kısmı çözüldü, denebilir. Diğer alanlara el atıldı, çözüme ulaşılamadı. Bazı alanlarda yeni gerilimler doğdu. Ak Parti “Kendine Müslüman, kendine demokrat” diye suçlanmaya başladı. Şimdi farklı toplum kesimleri ile başlangıçtakine benzer gerilim alanları oluşmuş durumda. Bu da sıhhat alameti değil. Derim ki, kimilerimiz Ayasofya’yı - benzeri konuları direnç alanı olarak görmekten kurtulmalı, Ak Parti de yola çıktığı günlerle bugün geldiği nokta arasındaki farkları görüp yeni fay hatları üretiminin riskini görmeli.
ASIM GÜLTEKİN İÇİN
Bizim Asım. Beka yolculuğuna çıkmış. Tıpkı Yunus’un “Bir garip ölmüş diyeler…” mısraında olduğu gibi. Gençlerin abisi, genç yaşına rağmen her kültür olayının tuğlasında emeği olan, Diriliş’in talebesi, Büyük Doğu’nun talebesi, Kartal’ın talebesi, herkesle dost, okuma aşığı Asım… Göçtü bu dünyadan. Rahmet diliyorum. Mekânı cennet olsun. Kitap dostu idi, Kitab-ı Kerim yoldaşı olsun. Rabbim ailesine, dostlarına sabr-ı cemil ihsan etsin. AHMET