Ülkücüler Yerden Göğe Kadar Haklıydı

Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük antiemperyalist hareketlerinden biri, 1970’lerin Ülkücü hareketi olmuştur. Dursun Önkuzu’nun bir grup sapık komünist tarafından vahşice katledilmesiyle başlayan ve bir grup sapık Ülkücü’nün gerçekleştirdiği Bahçelievler Katliamı ile doruğa çıkan kanlı “sağ-sol” çatışmalarını bir tarafından tutup savunacak değilim. Ülkücülerin “Esir Türkler” meselesini gündeme taşıyarak insancıl “Sovyet” imajına set çekmeleri ve üniversitelerde, bazı stratejik meslek kollarında yahut ‘mahalle hayatında’ solcuların durdurulamaz gibi görünen zafer yürüyüşünü durdurup onların memlekete tahakküm hesaplarını boşa çıkarmaları ise takdire şayandır. Adını koyalım: Rus emperyalizmine karşı bir mücadeleydi bu. Üç-beş istisna hariç, solcu gruplar Rus emperyalizmine hizmet ediyordu.

***

Halkların özgür iradelerine dayandığı ileri sürülen “Sovyetler Birliği” aslında Çarlık Rusya’sının değişen şartlara göre yeniden üretilmiş haliydi. “Sovyetler Birliği” yerine ısrarla “Rusya” ve “Moskof” diyen Ülkücüler yerden göğe kadar haklıydılar. “Sovyet yanlısı” solculara “Rus uşağı” derken de haklıydılar. Sovyetçilik aslında Rusçuluktu ve Rusçuluk öyle derinlere işledi ki komünist “Sovyetler Birliği”nin dağılmasından 25 sene sonra bugün bile hâlâ bu solcular ve onların talebeleri, Türkiye ile Rusya’nın karşı karşıya geldiği her yerde kayıtsız şartsız Rusya’yı destekliyor. Rusya’nın emperyalistliği konusunda pek çok aydının gayretleri ve Ülkücü hareketin mücadelesi sayesinde 1960’lı-70’li yıllarda geniş toplum kesimlerine yayılmış olan farkındalık ise can çekişiyor bugün. Rusya’nın muazzam meydan okumaları vız gelip tırs gidiyor adeta. Rus emperyalizmine karşı bir şeyler yapma ihtiyacını hissetmek şöyle dursun, bu emperyalizmin varlığını tespit ve ifade etmek bile nadirattan.

***

Emperyalist denince akla sadece ABD ve Batılı müttefiklerinin gelmesi, solcuların ve İran devletinin bize attığı en büyük kazıklardan biridir. Bu kazıktan kurtulalım artık. Tatarların neredeyse kökünü kurutan, Kuzey Kafkasya’yı tamamen yutup bu toprakların yerli halklarını (katliam ve sürgünlerden geriye kalanları) büyük ölçüde asimile eden, Orta Asya’yı 100 sene işgal altında tutan ve bugün hâlâ kontrol eden, bir ara Afganistan’ı da topraklarına katmaya yeltenen, şimdi de Suriye’yi ele geçirmeye çalışan Rusya’nın emperyalistliği konusunda toplumsal bir farkındalığa bilhassa şu dönemde çok ihtiyacımız var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye, Kırım’ın gayrimeşru ilhakını tanımamıştır ve bundan sonra da tanımayacaktır” çıkışı Ukrayna’ya yahut Kırım Türklerine bir jest olmaktan ziyade -ve bundan evvel- Türkiye’yi Rus yayılmacılığına karşı koruma kararlılığının bir ifadesidir. Bu kararlılığı destekleyecek bir toplumsal atmosferin oluşması lazım.

***

Türkiye’nin Rusya ile mümkün mertebe iyi ilişkiler içinde olmasını, bozulan ilişkilerini mümkün mertebe düzeltmeye çalışmasını savunalım; ama bununla beraber, Rusya’nın Suriye’de kuyumuzu kazdığını, öte yandan Orta Asya, Güney Kafkasya ve Ukrayna’daki bozguncu faaliyetleriyle -başka birçok şeyin yanı sıra- bize dünyayı dar etmeyi hedeflediğini görüp, Rusya’nın bu hamlelerine ihtiyat dairesi içinde ciddi karşılıklar verilmesini de savunalım. Rusya, Türkiye’nin kanını akıtan PKK/PYD’yi abat mı ediyor? Öyleyse Türkiye de Rusya’yı geri püskürtmeye çalışan Suriyeli devrimcilerin her türlü ihtiyacını karşılamalıdır. Ayrıca, Donetsk ve Lugansk’ın kurtarılması için Cizre ve Sur’daki ‘hassas şehir savaşı’ tecrübesini Ukrayna güvenlik güçlerine aktarmalı, Kırım konusunda da Ukrayna’ya askerî eğitim ve icabında teçhizat desteğinde bulunmalıdır.

Karabağ meselesinde ve Sohum-Tiflis hattında Rusya’ya mevzi kaybettirmeye matuf diplomatik hamleler de düşünülmeli. Ama bunların teferruatına girecek kadar yerimiz kalmadı maalesef.

karar gazete

Bu yazı toplam 963 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar