Selâhaddin Çakırgil
‘Ya, devlet başa; ya, kuzgun leşe’
Ankara’daki son kanlı terör saldırısından sonra ortaya yığınla iddialar atıldı, ‘Bunu filan yapmıştır, falan yapmıştır.’ diye.
Ama, bu iddiaları yayanlar genelde tek merkezden besleniyorlar gibiydi ve bu eylemin PKK veya uzantıları olan ve alfabedeki yığınla harflerden oluşturulan bir takım yanıltıcı örgütler tarafından yapılmış olabileceğine dair iddialar gündeme getirilmiyordu, kısa bir suskunluk dönemi yaşanıyordu.
Çünkü, son terör saldırısının birkaç saat sonrasında resmî makamlar bu saldırı failinin PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan YPG’ye mensup olduğunu ve adının da Salih Neccar olduğunu açıklamış ve fotoğrafını da yayınlamıştı. Hükûmet böyle bir açıklama yaptığına göre, buna karşı hemen yoğun bir karşı propaganda başlatılmalıydı ve ortak noktaları da, Hükûmet açıklamasının mutlaka doğru olmadığı anlayışı idi.
***
Sonra ne mi oldu?
Van’dan Mûsa Sömer isimli kişi çıktı, ‘fotoğrafı yayınlanan kişi benim oğlumdur ve 2005 yılından beri kayıp olduğunu resmî makamlara bildirmişimdir. Ve adı da Abdulbaki’dir’ dedi.
Sonra, teröristten geride kalan artıklardan alınan DNA ile o babanın DNA’sı karşılaştırıldı ve durum ortaya çıktı. Bu kişi, o babanın oğluydu. Ama ülkeye Suriyeli kimliğiyle girmişti.
Yani, resmî makamların açıklamasında bir yalan ve yanlış yoktu.
***
Bir diğer ilginç nokta da bu saldırıdan önceki terör saldırılarını hemen, ‘Kaatil devlet, Kaatil Erdoğan..’ diye suçlayan çevrelerin sessizliğe bürünmesiydi. Çünkü, bu kez hedef, askerî personel idi ve kimliği belirlenenlerin en az yarısının astsubay olduğu anlaşılıyordu. O halde, bu saldırıyı bir de yüceltmek ve kutsamak gerekiyordu.
Nitekim, HDP çevrelerince o cenazeye öylesine bir sahip çıkıldı ki, bir terörist, bir kahraman olarak selamlandı, törenler yapıldı ve tâziye çadırları kuruldu, posterleri çoğaltıldı, her tarafa gönderildi. Hattâ, HDP’li Mersin- Akdeniz Belediyesi tarafından adına mevlid bile okutuldu.
Ve bazı HDP milletvekilleri bu tâziye çadırlarına giderek, ‘fedaî kahramanları’na sahip çıkanların duygularını paylaştılar.
***
Tablo, bıçak sırtı bir noktaya gelmiştir.
‘Ya devlet başa, ya kuzgun leşe..’ noktasına.
Gelinen bu noktada, hele de, her ne pahasına olursa olsun, Hükûmet’e karşı olmak görüşüne teslim olmuş bazı müslüman tipler, bu durumda neler düşünürler; kendilerini bir kontrolden geçirirler mi, dersiniz?
Ki, karşılaşılan bu tablo karşısında, CHP Gen. Başk. Kılıçdaroğlu bile, ‘bir
terörist adına kurulan bir tâziye çadırına, bir kısım milletvekillerinin gidip, onu sahiblenmelerinin kabul edilemeyeceği’ni söylemek noktasına geldi.
***
Bazıları sanıyor ki, ‘dünün İslamcıları, bugün laik rejimi ayakta tutmak için çırpınıyorlar, devletçi oldular..’
Bu iddia doğru mudur?
‘Dünün İslamcıları’ndan fikir değiştirenler olmuş mudur, onu herkes kendisine sorabilir.
Ama dünün yanlışlarına ve hattâ cinayetlerine bulaşmış olan devlet mekanizmasının ıslah edilmesi çabası, dünkü cinayetlerin sahiplenilmesi olarak görülmemelidir. Ve şurası da unutulmamalıdır ki, mes’ele, iki silahlı güç arasındaki bir mücadeledir ve bunlardan birisi devlet’tir; diğeri, bir terör örgütüdür.
Bir devlet mekanizmasının bir terör örgütü tarafından hem de kalbinden vurulmak istenmesi karşısında, dünün İslamcıları denilen ve programlarında asla silahlı çatışmalar bulunmayan kesimler, laik rejime sahip çıkmak için değil, devlet denilen mekanizmanın, bir terör örgütüne teslim edilmemesi ve meydana gelecek bir kaosun; müslüman halk kesimlerini, etnik farklılıklar gibi şeytanî ve emperyalist planlarla yutmaması için çırpınmakta ve devlete musallat olmuş olan 100 yıllık eski cinayetkâr ve kuzgun sıfatlı güçleri, ‘derin devlet’ güçlerini etkisizleştirmeye çalışırken, meydanı yeni kuzgunlara bırakmamak için de çareler arıyorlar.
***
Evet, gelinen nokta, ‘Ya, devlet başa; ya kuzgun leşe...’ noktasıdır ve bunun bir etnik grubun diğerine hâkim olması gibi gösterilmesi de, şeytanî bir yanıltmacadır.
stargazete